Derrida Okumaları: Derrida’da Metin ve Dil-2 | İhsan Kurt

Eylül 17, 2024

Derrida Okumaları: Derrida’da Metin ve Dil-2 | İhsan Kurt

“Her halükârda bir metin kendi başına kendisini “aşkın” bir okumaya ödünç vermekten kaçınamaz. Bu aşkını yasaklayan bir edebiyat kendisini fesheder.”

Jacques Derrida

Derrida’nın edebiyat hakkındaki düşünceleri, dilin ve metinlerin karmaşıklığını vurgulayarak geleneksel düşünceye meydan okur. Bir başka ifade ile Derrida, dilin, metinlerin ve düşüncenin yapısını sorgulayarak, geleneksel felsefi ve edebî yaklaşımlara eleştirel bir bakış açısı kazandırmıştır. Dili de metni de bu düşüncesi içinde açıklar.  Metni varlığın bir ifadesi olarak gören Derrida’nın bir filozof olarak metne felsefi düşünce ile yaklaşması da doğaldır. Ona göre varlık ve yokluk arasındaki ilişkiyi yansıtan metin bu bağlamda, varlığın kendisini ifade ettiği bir alan olarak işlev görür. Derrida için felsefî metinler de benzer şekilde açık uçlu ve çok anlamlıdır. Felsefî metinler, düşüncenin ve varlığın sınırlarını sorgular ve bu sorgulama sürecinde metnin kendisi önemli bir rol oynar. Ancak Derrida hiçbir metnin bütünüyle felsefî kavramlar ve karşıtlıklarla idare edilmediğini, her metnin (çetin ve genişletilmiş bir entelektüel emek olmaksızın zorunlu olmasa da) “edebî” olarak okunabileceğini vurgular. Aynı şekilde, hiçbir metin bütünüyle “edebî” olamaz. Ona göre bütün dil ve yorum edimleri felsefi kategorilere ve ön varsayımlara dayanır.

“Edebiyat Edimleri” eserinde, “metin” kavramı, Derrida’nın genel felsefi yaklaşımı ve edebiyat teorisi çerçevesinde ele alınır. Derrida’nın düşüncesinde metin, geleneksel anlamının ötesine geçen ve felsefi, edebî, dilbilimsel ve ontolojik boyutları içeren karmaşık bir kavramdır. Metin, sadece yazılı bir belge değil, aynı zamanda anlamın, varlığın ve bilginin üretildiği ve sorgulandığı bir alan olarak işlev görür. Çünkü metin, dilin sınırlarını ve olanaklarını gösterir. Derrida, dilin hem anlam üretme kapasitesine hem de anlamın sınırlarına işaret ettiği için metin, dilin bu çift yönünü sergiler: hem anlam üretir hem de anlamın sınırlarını gösterir.

Penelope Deutscher*, Derrida’yı Nasıl Okumalıyız? adındaki eserinde Derrida’nın “metin” kavramı ile ilgili şu yorumlarda bulunur: Derrida’nın çalışmalarında bahsettiği “metin” kavramı, sadece kitapları ya da kâğıt üzerindeki harfleri kapsamaz. Tıpkı “yazı” kavramı gibi “metin” de Derrida için farklılaşmanın sonsuza kadar ertelenen hareketidir. Terimi genelleştirir ve alternatif bir “metin” tanımı önerir: heterojen, farklılıklara dayalı ve açık bir güç alanı Derrida ‘ya göre “metin”; différance, mesafe, ilişkisellik, farklılaşma, erteleme ve gecikmeyi içinde barındırır. Metnin dışında hiçbir şey olmadığını söylemek, ilişkisellik ve farklılaşmanın daima mevcut olduğunu söylemektir. “Gerçeklikten” anladığımız ne olursa olsun, farklılaşmanın gerçeklik için kritik olduğu iddia edilebilir.

Derrida herhangiyazılı metinle edebî metni ayırır.Ona göre edebî metinler, ayrı bir alan olarak düşüncesinde özel bir yer tutar. Edebî metinler, anlamın ve yorumun sınırlarını zorlar ve okuyucuya anlam üretiminde aktif bir rol verir. Edebî metin, sadece yazarın yarattığı bir yapı değil, aynı zamanda okuyucunun etkileşimiyle şekillenen bir süreçtir. Derrida ‘ya göre edebî metin, sözel bir ikon ya da sızdırmaz biçimde mühürlenmiş bir uzayda yer kaplayan bir şey değildir. Anlam zenginliği olan, yoğun olarak anlamlı kalan bir tür anlam boşaltımıdır. Tekrar edildiği her seferinde kendi farklılığına dayanan tekrar edilebilir bir tekilliğe de sahiptir. Bir edebî metnin sınırlarını genel metnin niteliği çizer. Derrida’nın edebiyat üzerine metinleri,edebî olduklarından çok daha merkezi biçimde felsefi sorularla dikkat çeker.

“Metnin dışında hiçbir şey yoktur” gibi aforizmalar sık sık yanlış anlaşılır ve bunun sebebi, metnin kapsamlı olarak değerlendirilmemesidir. Derrida, “metnin” bütün olası göndergeleri ima ettiğini belirtir ve “metnin dışında hiçbir şey yoktur” ifadesiyle, bütün göndergelerin askıya alındığı veya inkâr edildiği anlamına gelmediğini; aksine, her göndergenin ayrımsal bir izin yapısına sahip olduğunu ve bir yorumlayıcı deneyim dışında bu ‘gerçek’e gönderme yapılamayacağını ifade eder.

Derrida’ya göre, metin, kendi içinde kapalı bir sistem değildir. Metin, dış dünyayla ve diğer metinlerle sürekli bir etkileşim içindedir. Bu, metnin anlamının sadece içsel unsurlarla değil, aynı zamanda dışsal bağlamlarla da şekillendiği anlamına gelir. Bir metnin anlamının sadece kendi içinde değil, diğer metinlerle olan ilişkisinde de oluştuğuna inanır. Yani bir metni anlamak için onun başka metinlere nasıl atıfta bulunduğunu ve bu metinlerle nasıl bir ilişki içinde olduğu, çağrışım yaptığı, benzerlikleri, karşıtlıkları da dikkate almak gerekir. Burada bir metin için eklenti/ilave kavramı devreye girer. Bir metnin anlamını tamamlamak için metnin dışından getirilen unsurlar—yazarın biyografisi, tarihsel bağlam, okurun yorumu veya eleştirmenin çözümlemesi gibi—eklenti olarak kabul edilir. Derrida eklentinin aslında metnin içinde zaten var olan bir şeyi ortaya çıkardığını, metni değiştirmek ya da bozmak yerine onu güçlendirdiğini ileri sürer. 

Derrida’nın yapıbozum yaklaşımında da vurguladığı gibi, metnin sabit ve tek bir anlamı yoktur; metinler çoklu anlamlar ve yorumlar içerir ve bu anlamlar okuyucunun etkileşimiyle sürekli olarak yeniden üretilir ve dönüşür. Bu da daha önce de ifade edildiği gibi metnin her okunmasında farklı anlamların ortaya çıkabileceği anlamına gelir. Derrida’nın düşüncesinde metin, sabit bir merkeze veya tek bir yoruma sahip olmayan, açık uçlu bir yapı olarak görülür. Her okuyucu, metni kendi deneyimleri, kültürü ve önyargıları üzerinden yorumlar. Dolayısıyla metnin anlamı okurun yorumuna da bağlıdır. Çünkü her okuma, farklı bir bakış açısını yansıtarak metnin anlamını değiştirir ve zenginleştirir. Bu nedenle, bir metnin anlamı sürekli olarak kayar ve değişir. Derrida, metinlerin sabit ve kesin anlamlara sahip olduğu bir yapıya sahip olmadığını savunur. Ona göre metinler, farklı anlamların çeşitli katmanlarını içeren ve bu anlamların hiyerarşik bir düzeni olmayan kategorilerde değişken ve kaygan yapılardır.

Belki bir netice olarak değil ama bir özet olarak Derrida’nın Edebiyat Edimleri adındaki eserinde dil ve metin kavramı ile ilgili şunlar da hatırlatılabilir: Derrida’nın sıkça üzerinde durduğu Yapıbozum kavramı dilin sınırlarını ve olanaklarını gösterir. Derrida, dilin hem anlam üretme kapasitesine hem de anlamın sınırlarına işaret eder. Dilin sınırları, doğası, anlam üretmesi, karmaşıklığı Edebiyat kavramına getirilen tanımlarda ve açıklamalarda vurgulanır.

Derrida’nın düşüncesinde metin, geleneksel anlam ve yapısal sınırların ötesine geçen; felsefi, edebî, dilbilimsel ve ontolojik boyutları içeren karmaşık bir kavramdır. Edebiyat Edimleri ‘nde metin kavramı, geleneksel anlam ve yapısal sınırların ötesine geçer, Derrida’nın genel felsefi yaklaşımı ve edebiyat teorisi çerçevesinde ele alınır. Metin, sadece yazılı bir belge değil, anlamın sürekli olarak üretildiği ve sorgulandığı, dilin ve varlığın sınırlarını zorlayan bir alan olarak görev yapar. Bu yaklaşım, metni aynı zamanda felsefi ve edebî sorgulamaların merkezinde yer alan dinamik bir yapı olarak tanımlar. Metin, bu bağlamda hem edebî hem de felsefi düşüncenin temel bir unsuru olarak ele alınır. Derrida’nın edebiyat kavramına yaklaşımı, metnin sabit bir anlamının olmadığı, anlamın sürekli olarak kaydığı ve metinlerin birbiriyle sürekli bir ilişki içinde olduğu fikrine dayanır.

________

*Penelope Deutscher. Derrida ’yı Nasıl Okumalıyız? C.C. Turan. Runik Kitap. 2022, s.42-44

edebiyathaber.net (17 Eylül 2024)

Yorum yapın