Derrida Okumaları: Kurt Lewin’den Jacques Derrida’ya │İhsan Kurt

Kasım 16, 2023

Derrida Okumaları: Kurt Lewin’den Jacques Derrida’ya │İhsan Kurt

Bu yazıya alan kuramında çerçevelemeye bir yapıbozum denemesi başlığı da verilebilirdi ama bunun yeterince açıklayıcı olamayacağı kaygısını taşıdığımdan düşünürlerin adlarını öne çıkardım.

Bu iki isim, K. Lewin ve J. Derrida  hakkında bazı bilgileri ve düşünceleri olanların “ne alaka?” gibi bir soru zihinlerinden geçebilir. Özellikle ülkemizde bu iki düşünce adamının az tanınması veya fikirlerinin zor anlaşılır olduğunun sıkça vurgulanmasından sonra Kurt Lewin ve Derrida ilişkisini pek anlayamadıklarını vurgulayanların da olması kaçınılmazdır. Amacım bütün yönleriyle bunları karşılaştırmak değil her iki düşün adamının bir iki kavramını karşılaştırarak yorumlar yapmak ve benzer yorumların edebiyat metinlerine, metinlerdeki (roman, öykü) kişi davranışlarına farklı ve derinlikli açılardan bakmaya da sebep olabileceğini işaret etmektir.

Şurası da unutulmamalıdır Lewin ve Derrida’yı sadece bu yazıda dikkat çektiğim kavramlarıyla değerlendirmek hem büyük bir haksızlık hem de büyük bir eksiklik olur. Bu yazımda tanımlanan veya açıklanan sınırlılıklar içerisinde ilgili kavramları yorumlamaya çalıştım. Tabii ki bu yazı içerisinde yapılacak açıklamalar ve yorumlar eksiklikleri ve fazlalıklarıyla bana ait olacaktır. Önce bu düşünce adamları ilgili  kısa bilgiler vermek istiyorum:

Kurt Lewin 1890 yılında Polonya’da doğmuş, 1947 yılında ABD’de ölmüş, ilgililer tarafından “alan kuramı” ile tanınmış  psikoloji ve felsefe okumuş, fizik ve biyolojinin mantıki temelleri üzerine yazılar yazmış, daha sonra kuramını geliştirirken bu çalışmalarından da yararlanmış. Bireysel ve toplumsal davranışın analizi için bir araç olması amaçlanan “alan kuramını” geliştirmiş bir psikolog… Kişilerle onların çevrelerinin bir kombinasyonundan oluşan “yaşam alanı” ve kişilerin kendilerini içinde buldukları somut “durumlar” onun kuramın iki temel kavramını oluşturmuştur. (Jahoda, G. S.289-291)

 Jacques Derrida 1930 yılında Cezayir’de doğmuş 9 Ekim 2004 yılında Paris’te ölmüş, yapıbozum/yapısöküm gibi kendine özgü kavramları ve düşünceleriyle bilinen bir filozof. Derrida’nın özgün yaklaşımı olan yapısökümden hareket edildiğinde Kurt Lewin Derrida ilişkisi kurulabilir, böyle bir ilişki tartışmaya açılabilir. Çünkü yapısöküm yönteminin, bozarken tekrar yapmaya çalışmayı kapsadığı hatırlanırsa bu yöntem vasıtasıyla  kavramlardaki farklılaşmaya ve ikircikli anlamlara dikkat çekilmeye çalışılması da doğaldır.

Sorunun daha iyi anlaşılması için önce K. Lewin’in “alan kuramı” sonra Derrida’nın “çerçeve/çerçevelemesi” ile ilgili bazı açıklamalardan sonra bu kavramları karşılaştırarak benzerliklerinden, hatta kavramlardaki farklılıklardan da hareketle yorumlarımı ortaya koyacak, bir anlamda iki bilim adamının kavramlarını yapısöküme uğrattığımızda neler yazılabileceği veya söylenebileceği işaret edilecektir.

Bilim uzmanlığı derslerinde benim araştırma ödevlerimden birinin konusu Kurt Lewin ve Alan Psikolojisi olduğundan ta o zamandan beri “alan kuramı” hep ilgimi çekti, yeri ve zamanı geldiğinde bu konuyu konuşmalarımda, yazılarımda da dile getirdiğimi hatırlıyorum.

Kurt Lewin’e ait olan alan kuramı şöyle açıklanabilir (Reuchlin. M. s.420-424): Somut olarak ifade edilen fiziki alan kavramını psikolojiye transfer ederek psikolojik alan kavramını geliştirmiştir.

Bu kavramın içeriğinin daha anlaşılır olması için mıknatıs örneği verilebilir. Bilindiği gibi mıknatısın çeken ve iten bir manyetik alanı vardır. Mıknatısa bir metal yaklaştırıldığında ya iten ya da onu kendisine çeken durumu deneyle gözlemlenebilir, görülebilir. Ancak manyetik alanın bir sınırlılığı vardır. Bu durum yine deneyle belirlenebilir. İşte bu örnekten hareketle deniyor ki nasıl ki bir mıknatısın çeken ve iten bir manyetik alanı varsa insanın da algılama, düşünce ve değerlerinden oluşan, çevresi ile kurduğu ilişkiler içinde duygularını, davranışlarını belirleyen alanı vardır. Bireyin davranışını gerilimler, değerler, beklentiler, hayaller ve benzerlerinin de oluşturduğu psikolojik alanı etkiler. Yani fiziki olarak gözlemlenen davranışlarla bireyin psikolojik alanının doğrudan bağlantısı vardır…. Bireyin yaşam alanı sadece fiziksel olarak kapladığı alan değildir. Aynı zamanda davranışlarına yön veren faktörler arasında psikolojik nedenler de vardır ki buna da bireyin psikolojik alanı adı verilir. Öyle ki psikolojik alan içerisine sadece yukarıda sayılan gerilimler, değerler, beklentiler değil geçmişle ilgili o anda hatırlananlar da girer. Bunun için de Alan Kuramında bireyin yaşam alanı içinde onu davranışlara yönelten dış çevre/yapılar  (algıladığı çevre, diğer insanlar vb.) ve iç çevre/yapılar  (hayaller, ihtiyaçlar, düşünceler, inançlar, hedefler, beklentiler vb.) önemlidir. Burada görünmeyen (ancak deneyle anlaşılabilen) manyetik alan gibi, görünenden çok görünmeyen iç çevre olguları daha çok psikolojik alanı oluşturur. Bunun için psikolojik alan içindeki bütün unsurlar ayrı ayrı veya bir bütün olarak etkileşim içinde kişinin davranışlarını etkiler ve ona yön verebilir. Yani Derrida’nın ifadesiyle söyleyecek olursak bu durum kişiyi çerçeveler.

Derrida’nın çerçevelemek kavramı ile ilgili şunlar söylenebilir. Penelope Deutscher (s.11, 102) “Varoluşçuluktan bu yana felsefede hiç kimse Derrida kadar disiplinlerarası (ben bilimlerin evlendirilmesi diyorum) ve popüler eserler vermemişti” diyor ve hemen ekliyor “Yapısöküm birçok disiplinde büyük oranda etkili olmuşsa da onun temel unsurları genelde yerinden edilip çeşitli amaçlara dönüştürülmüştür. Farklı disiplinler için farklı biçimlere bürünmüştür…”. Derrida’nın bu doğrultudaki düşüncelerinden hareketle onun disiplinlerarası yaklaşım alanlarının geniş olduğu da hatırlanmalıdır. Çünkü Derrida yapısökümü sosyoloji, psikoloji, tarih, politika gibi değişik bilim alanlarına ve durumlarına uygulanabileceği üzerinde durmuştur. Ayrıca edebiyat ve kapsadığı türler de bunlardan biridir. Derrida’nın düşüncesi içinde yer alan Çerçeveleme diğer bilim dallarına uygulanabildiği gibi edebiyata da uygulanabilir özelliktedir. Örneğin kurmaca eserlerde karakterlerin olayların yorumlanışında çerçeveleme kavramından bahsedilebilir. Bozarken tekrar yapmaya çalışma çerçevelemede devreye girer.

Gülay (118), “Derrida, anlamların çeşitli anlamlandırma zincirlerine kayıtlı olduklarını iddia etmiştir. Daha yapısöküm sözcüğünün kendisi bile tek başınayken, Derrida’ya yeterli görünmez. (“hangi sözcük öyle ki?” diye ekler Derrida) ve her zaman bir söylemle çevrelenmesi gerekmektedir” demektedir. Bu açıklamalar da dikkate alındığında Derrida’yı okurken onun çerçeve/çerçeveleme kavramı ile Lewin’in “alan kuramı” açıklamaları arasında derinlikli yorumlamaya gidildiğinde bir ilişki, benzerlik olacağını düşündüm. Lewin’den aldığım bilgileri Derrida okumaları yaparken transfer yaptığımda bazı aydınlanmalar ve açıklamalara da ulaştım. Bunları işaret etmek, paylaşmak, bir de Derrida’yı bu doğrultuda okumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü “Derrida en çok çerçeve konusuyla ilgilenir; çerçevenin basit sınır belirleyici işlevinden fazlasını içerdiğini gösterirken, tarihsel bağlamın, kurumların, bireysel izleyicilerin, kültürel ideallerin ve diğer olguların çalışmanın/işin/eserin ötesinde sanat eserini çerçevelediğini incelemek için çerçeve kavramını kapsamlaştırır ve çerçevenin esere sadece potansiyel olarak geçirgen bir sınır sağladığını ifşa eder.”( K. M. Richards .s.144)

 Derrida’nın çerçeve kavramında belirleyici işlevlerinden olan tarih, kurumlar, kültürel idealler ve benzerleri nasıl ki sanat eserini çerçevelerse alan kuramında kişinin davranışları, hayalleri, planları, umutları vb. de psikolojik alanı belirler. Burada olguların farklılığı, yakın veya uzak vadeli olması da alanın genişlemesine veya daralmasına sebep olur.

Derrida, Edebiyat Edimleri’nde (s.230) şu açıklamalara yer verir: “Bir eserden diğerine farklılaşan şey, içerik de değildir, biçim de (anlamlandıran ifade, dil ya da retorik fenomenleri) Çerçeveleme ve göndergesellik hareketleridir. Her biri diğerinden kesinlikle bağımsız bir parça haline gelen ve her zaman bütünden daha büyük olan bu iki eser, tuhaf akrabalıklarının hatları boyunca, birbirinin metonimik ·bir yorumu, diğerinin başlığı haline gelir. Bu da yeterli değil. Eğer çerçeveleme, başlık ve göndergesel yapı bu edebi eserin bu şekilde ortaya çıkması için zorunluysa, bu olanak koşulları hala fazlasıyla geneldir ve güçbela edebi değer atfedeceğimiz diğer metinler için de saklanır. Bu olanaklar, metne, kendisinden başlayarak yasa yapma gücü verir. Bu fikirden hareketle diyebiliriz ki çerçevelemede metin alan kuramında davranışlar öne çıkar. Metini çerçevelemek ile alanı sınırlamak kabul edilemez veya doğru olmaz. Çünkü bir metni yorumlama farklılıklarıyla davranışı etkileyen farklılıklara da sınır çizilemez.

Yanık da (91-98)“Sanatı sanat olmayandan ayıran tek şeyin çevresi olduğunu ısrarla vurgulayan Derrida sanat yapıtının ise çerçevenin bizzat kendisi olduğunu ve felsefi bir metin ile sanat yapıtı arasında kesin bir fark olamayacağından bahsetmiştir. “

Buraya kadar olan kısa açıklamalardan ve verilen örneklerden sonra her iki kavram veya iki düşünürün ilgili kavramları karşılaştırıldığında şu benzerlikler gösterilebilir, yorumlar da yapılabilir:

Lewin psikolojiyi bir sosyal bilimden daha fazlası olarak gördüğü gibi Derrida da yapısökümü ve bunun kapsamı içindeki çerçevelemeyi sadece bir çerçeve olarak görmemiştir. Bunun için Kurt Lewin’in alan kuramının bazı yönleriyle Derrida’nın “çerçeveleme” kavramı ilişkilendirildiğinde bir şeyler söylenebilir.

Bireyin anlık tutumuyla, görüşüyle, bir metni okumayla gelişen değerlendirmesiyle, aynı zamanda algılaması ve bilgisi gibi onu etkileyen olgularla konuyu çerçevelemek ile “psikolojik alan” arasında bir ilişki kurulur. Çünkü kişide yine o an ki anıların, beklentilerin, hayallerin görünür davranışa dönüşmesi veya iç çalkantılar psikolojik alanı oluşturur. Bu sayılanların yanında duyguların hissedilmesinin etkisiyle alan genişleyip daralabilir, esneklik vardır.

K. M. Richards (s.68) “metinler yeni okumalarla açık hale gelir. Bu anlamda bir metin hiçbir zaman tamamlanmış değildir, çünkü yeni yorumlar ve yeni metinle belli bir zamanda ve mekânda bir eserin neyi ifade ettiği düşüncesine katkıda bulunur” der. Yani buradan da denebilir ki fikirler de tamamlanmış değildir, yeni ilişkilendirmelere, bağlantılara ve yorumlara açıktır. Tekrar tekrar okunduğunda veya fikirler arası benzeşme ve transferlerle anlam zenginleşir, hatta değişebilir. K. Lewin ile Derrida’nın iki kavramının karşılaştırılması düşüncesi de buradan doğmuştur. Çünkü Kurt Lewin’in “Psikolojik alan” kavramının bazı yönleriyle Derrida’nın “çerçeveleme” kavramını çağrıştırdığı görülmektedir. Psikolojik alan içinde anılar, hayaller, beklentiler, umutlar, acılar, sevinçler hatırlandığında bunlar kişinin davranışlarını şekillendirir, artırabilir, azaltabilir, genişletebilir, sınırlandırabilir. Bu durum Derrida da çerçevelemenin genişlemesi/sınırlarının artması veya küçülmesi anlayışıyla bir benzerlik göstermektedir.

Derrida Edebiyat Edimleri’nde (s.260) “Derin anlatı” kavramından bahseder. Ona göre “derin anlatı bir tür çerçeve öyküdür, ana anlatı çerçeve öykünün bir özelliğini kuşatmak için kullanılır” Alan kuramında da kişinin gözlemlenen davranışı aslında psikolojik yaşam alanında neler yaşandığı (anıları, hayalleri vb. hatırlanması ) ile de ilgili olabilir. Ancak bu durumu gözleyen değil gözlenen ifade ederse bilinebilir. Yaşam alan olguları gözlemlenen davranışların sebeplerini anlamak için gerekli olur. Ayrıca K. M. Richards (S.39-40) ’ın Derrida’da “çerçeveleme” kavramı ile ilgili yapmış olduğu yorum ve açıklamaların içi “alan kuramı” yaklaşımı ile doldurulduğu/ilişkilendirildiği zaman bir karşılaştırma yapılarak şunlar söylenebilir: Herhangi bir ifadenin ya da eserin kendini içinde bulabileceği olası bağlamlarda herhangi bir sınırlama /aynen psikolojik alanın sınırlanamadığı gibi/ söz konusu değildir. Bağlam her daim genişleyendir, hiçbir zaman tükenmez ve bitmez. Örneğin psikolojik alanda anıların, hayallerin, umutların, beklentilerin ve benzerlerinin bitmeyeceği gibi. Benzer bir biçimde sanat eserinin nasıl çerçevelenebileceği, (görsel sanatların sunduğu olasılıkların ötesine geçersek) çerçevenin sadece resim sanatıyla ilişkili bir şey değil, dünyayı nasıl gördüğümüz, nasıl çerçevelediğimizle de ilintilidir. Buradan psikolojik alanı nasıl oluşturduğumuz, örneğin hayallerin, anıların ve benzerlerinin sınırlarını genişlettiğimiz veya daralttığımız gibi. Dünyayı çerçevelerken olduğu gibi kişi kendi psikolojik alanını çerçevelerken de kurulmuş imgesine neyi ekleyip neyi dışarıda bırakacağını kendisi seçer. Burada görüldüğü gibi psikolojik alan oluşurken/oluşturulurken “çerçeveleme” ile ortaklık gösterir. Çünkü kişi neyi hayal edeceğini, kendisini neyin mutlu veya mutsuz edeceğini, nelerin mutlu edeceğini, nelerin gerginliklerini gidereceğini kendisi seçer. Bunlardan bazılarını isterse kabul eder, isterse bazılarını dışlar. Nasıl ki psikolojik alanı belirleme öznelse bu anlamda çerçevelemeyi öznel bir süreç olarak görebiliriz. Ancak aynı zamanda öznenin kendisi de çoktan çerçevelenmiştir. Çünkü kurumlar, deneyim, dış yapılar bizi çerçeveler. Bizi çerçeveleyen dış yapılar/çevre ile dünyaya dair kendi anlatımızı çerçeveleyen iç yapılar/çevre (burada psikolojik alanı oluşturan unsurlar da işin içine girer) arasında yol bulmaya çalışırken ve gezinirken, hepimiz baştan itibaren çerçevelenmiş durumdayızdır. Derrida çerçevenin işlerliğini, özneyi bir arada tutmada düzenli olarak bir andan ötekine, psikolojik alanda da anılardan hayallere, yaşanmışlıklardan beklentilere giderek her yerde ve her zaman var olan olarak gösterir. Nitekim kişinin psikolojik alanı içinde benzerlikler söz konusudur.

Kişi dış yapılar ve iç yapılar arasında gidip gelirken, bir yol arayışı içindeyken çerçevelenmiş durumda olur. Richards’ın aktardığına göre Derrida çerçevenin işlerliğini, özneyi bir arada tutmada düzenli olarak bir andan ötekine giderek her yerde ve her zaman var olan olarak göstermiştir. Bilindiği gibi manyetik alan gözle görülmez ancak bir deneyle anlaşılabilir. Mıknatısta benzer kutuplar birbirini iter, aksi kutuplar birbirini çeker. Lewin’e göre de kişinin bir fiziki alan yani dış yapı, bir de psikolojik alan yani iç yapı olgusu söz konusudur. Fiziki alan davranışlarını soğuk, sıcak vb. etkilediği için bu davranışların sebeplerini anlamak gözlemle anlaşılır. Oysa psikolojik alan/iç yapı gözlemlenerek anlaşılmaz. Bunun için kişinin düşüncelerini, duygularını, umutlarını, beklentilerini vs. bilmek gerekir. Kişiyi çerçeveleyen/davranışa yönlendiren soğuk, sıcak vb./dış yapı mı yoksa sayılan duygular, düşünceler vb./iç yapı mı? Bu sorunun cevabı ancak bireyin tanınmasıyla, bireyin kendisini tanımasıyla, duygularını maskesiz, doğal olarak aktarması ile bulunabilir.

K. M. Richards (s.42) “Derrida’nın belirttiği gibi çerçevenin belli bir bakışı ve belli bir bakış yolu yoktur. Bu haliyle Derrida’nın incelediği metinlerde çerçeve kendine iskân eden ajanların özelliklerini cisimleştirir” der. Lewin’in kuramında da kişinin psikolojik alanının kesinleşmiş sınırları yoktur ve hiçbir zaman da olmaz. Çünkü bu alanı kişinin beklentileri, umutları, hayalleri, arzuları, istekleri vb. çizer. Bunlar da farklı zamanlarda farklı durumlara göre değişiklikler gösterdiği için psikolojik alanın sınırlarında da daima değişiklikler olur. Dolayısıyla bir metinde ifade edilen kişinin düşüncelerine, davranışlarına bakarak o karakter ile ilgili bir yargıya varılması da ya eksik olacaktır ya da yanıltıcı olacaktır.

Derrida kitaplarında Kültürel, tarihsel, dinsel çerçevelerden bahsetmekte. Psikolojik alan ve Çerçeveleme kavramından hareketle veya bunları ilişkilendirerek “yorumsal bir çerçeve” veya çerçevelemenin psikolojik alana, psikolojik alanın da çerçevelemeye etkileri olacağı söz konusu. Sosyo ekonomik, sosyo psikolojik, sosyo kültürel ve benzeri çerçeveleme olduğu gibi psikolojik alanın da olması kaçınılmazdır. Farklılıklar bunları belirleyen bazı olgularda olur. Bu durumda her iki kavram bir yorumsal çerçeveyi de gerektiriyor. İki kavramı ilişkilendirme de buradan başlıyor. Verilen örneklerden anlaşıldığı kadarıyla kişiyi kurumlar gibi dış yapılar, faktörler çerçevelediği gibi deneyim, kendisini nasıl gördüğü, algılaması, belki beklenti ve umutları gibi olgular da çerçeveler.

Kaynaklar:

Derrida, J. Edebiyat Edimleri. Çeviren: Mukadder Erkan-Ali Utku 2010 Otonom Y. S. 230

Deutscher, Penelope. Derrida’yı Nasıl Okumalıyız? Çev. Caner Can Turan. Runik kitap.2022

Duane P. Schultz ve Sydney Ellen Schultz. Modern Psikoloji Tarihi. Çeviren: Yasemin Aslay. Kaknüs Y. 2001,s.420-424)

Jahoda, Gustav . Sosyal Psikoloji Tarihi. Çeviren: Şeyda Başlı.2017. s.289-291

Reuchlin, M. Psikoloji Tarihi. Çeviren: Selmin Evrim Anıl Y.1964,s.128-129

Richards, K. Malcom. Yeni Bir Bakışla Derrida.  Çev. Zeynep Talay. 2.Baskı. Kolektif Kitap 2020

Yanık, Hayrullah. “Yapısöküm üzerine birkaç not”. Abant Kültürel Araştırmalar Dergisi (AKAR), 2016, Cilt 1, Sayı 2, 91-98 

edebiyathaber.net (16 Kasım 2023)

“Derrida Okumaları: Kurt Lewin’den Jacques Derrida’ya │İhsan Kurt” üzerine bir yorum

Yorum yapın