Masallar, dinler, kimi siyasal akımlar yaşanan acıların, başa gelen kötülük, felaketlerin ardından sonun, mutlu günlerin, ödülün geleceğini vurgular. İnsanlar da bu düşünce ve duygularla önlerindeki veya içine düştükleri hendekleri aşmaya çalışır. Bir de Polyannacılık ya da psikolojide “Tatlı Limon Davranışı” olarak adlandırılan, “her olumsuzlukta olumlu bir yan arama”, “her işte bir hayır vardır”, “bardağın dolu kısmını görme” gibi avunma, kendini teselli etme tutumu, davranışı var. Olumlu düşünmenin gerektiğine inananlardan, felsefesini yapanlardan biri de René Descartes’ti.
“Doğaüstü öğretisi idealist felsefeye, doğa öğretisi materyalist felsefeye dayanak olan” filozof Descartes aynı zamanda matematikçi, fizikçi ve fizyologdu.
Descartes’in Yaşamı ve Yapıtları adlı bir sunuyla başlayan Ahlak Üzerine Mektuplar’da on beşi Ruhun Tutkuları adlı yapıtını adadığı Lahey’de, sürgünde yaşayan Bohemya Prensesi Elisabeth’e, üçü Büyükelçisi Chanut’a ve biri de himayesinde öleceği İsveç Kraliçesi Christine’ne gönderdiği toplam 19 mektup bulunuyor.
Olumlu düşünmenin gücüne işaret eden Descartes, mektuplarında yaşamı, yapıtları ve düşüncelerini dillendiriyor. Ondan kalan yapıtlara, sözlere ve çizilen portrelerine bakarak sert ve karamsar bir filozof olmadığını mektuplarının satır aralarında söylemeye çalışıyor: “Annem ben doğduktan bir kaç gün sonra, bazı sıkıntıların neden olduğu bir akciğer hastalığından ölmüş. Bana da ondan kuru bir öksürük ile sarı bir beniz miras kaldı. Bu öksürük yirmi yaşıma kadar devam etti. Beni gören hekimler genç öleceğimi söylüyorlardı. Fakat rastladığım şeylere her zaman onları en iyi gösteren açıdan bakma eğilimim ve hoşnutluğumun başlıca kaynağını kendimde arama alışkanlığım beni bu hastalıktan kurtardı.”
1596-1650 yılları arasında yaşayan Descartes davranışta örnek bir öğrenciydi. Ancak geleceğin matematiğine ve doğabilimlerine ışık tutacak, “Analitik Geometri”nin kurucusu olacak Descartes okulda matematik dersindeki başarısızlığıyla tanındı, matematik öğretmeni için bir sorundu. Bu yüzden hesabı ve kitabı Voltaire’e kıyasla herhalde çok daha iyi bildiği halde parasal durumunu yaşamı boyu bir türlü düzeltemedi. Amcasının yöneticileri arasında yer aldığı okul Engizisyon mahkemesinde yargılanacak olan Galilei’nin buluşlarına, bilime önem veriyordu. Okula ilk geldiğinde sağlıklı olmayan Descartes’e ayrıcalık tanındı. Yatakhane yerine küçük bir odada tek başına kalmasına izin verildi. Sabahları erken kalkmaktan kurtulduğu gibi okullara sokulmasına izin verilmeyen kitap ve yazıları okuyabildi.
Galileo’nun başına gelenleri duyduktan sonra bir kitabını yayımlamaktan vazgeçen Descartes bağnazlığın kuşatmasındaki Avrupa’da huzursuzluğu da yaşıyordu. Ovidius’un “Gizli yaşayan bahtiyardır” sözünü şiar edindi. “Alemde akıp giden yıllar içinde ben oynanan komedyanın bir aktörü olmaktan çok seyircisinden başka bir şey olmadım” diyen Descartes kendini ne kadar uzak tutmaya çalışsa da ilgiler kadar tepkilere de uğradı. Dinsizlikle suçlandı, mahkemeye çağrıldı. Büyükelçinin araya girmesiyle ağır cezadan kurtuldu. İsveç Kraliçesi Christine’den aldığı felsefe dersleri vermesi davetini kabul etti. Kraliçe onu almaya bir savaş gemisi gönderdi ve büyük bir törenle karşıladı. Her sabah saat beşte kraliçeye felsefe söyleşileri yapmak, kuzey iklimi ve sarayda yaşamak ona iyi gelmedi. 1650’de zatürreeden öldü. Kraliçe “büyük insan” diye seslendiği Descartes’ın ardından ağladı. Mezarı yıllar sonra ülkesine taşındı. Mezarı bir kaç kez yer değiştirdi. Öldükten sonra da peşini bırakmayanlar vardı. Onun ışığı ile ilerlemeye çalışanlar ve onun ışığından korkanlar. 1665’te kitapları hakkında Aristoteles’in karşıtı olduğu ve düzeltilmesi gerektiği savıyla hakkında dava açıldı. 1663 ve 1772’de Kilise, 1926’da SSCB yapıtlarını “yasak yayınlar” arasına aldı.
Adıyla özdeşleşen “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü günümüzün en moda terimi “farkındalık”tı. İnsanların neden daha çok kol ya da dil istemediğini, neden daha sağlıklı ve zengin olmayı arzuladıklarını sorguladı. Barakada oturup sarayda olunca mutlu olacağını sananlara seslendiği gibi sarayda mutsuzluğun mahkumu olanlara da ışık olmaya çalıştı. Formülü de basitti. “Düşünüyorum, öyleyse mutluyum” yani aklını kullanırsan, akıl rehberin olursa mutluluğu bulursun.
Descartes’tan insanlığa yazılan mektuplar okunmayı bekliyor.
Yaşar Öztürk – edebiyathaber.net (29 Nisan 2016)