Şengül Can’ın yeni öykü kitabı Devamsız geçtiğimiz günlerde Can Sanat Yayınları etiketiyle okuyucusuyla buluştu. Can’ın Sarkaç adlı dosyası Varlık dergisinin düzenlediği 2013 Yaşar Nabi Nayır öykü ödülüne değer görülmüştü. “Bir Evi En Çok Ne Zaman Terk Edersin?” adlı oyunu ise Galata Perform tarafından düzenlenen “Yeni Metin Yeni Tiyatro 7” kapsamında okuma tiyatrosu olarak seyirciyle buluştu (2018).
“Şengül Can, kimi zaman Anadolu ağızlarından beslendiği kimi zaman da ince ince ayrıntılarla bezediği şiir tadındaki öykülerinden oluşan Devamsız’da okuru sakınmasız bir içe bakışa, yüzleşmeye ve harekete geçmeye davet ediyor.”
On altı öykünün yer aldığı kitapta kişiler ve dil hep ön planda. Aile içi sıkıntılar, yoksulluk, ölüm, sessizlik, yalnızlık, aşklar, sırlar, yarım kalan ve sonsuzmuş gibi gelen olaylar. Bir kaçış arayan bedenlerin dört duvar arasındaki o güvenliymiş gibi gelen hapsolma halleri. Ardı ardına gelen kesik ve kısa cümleler bilinçaltında olup biteni daha da çekici kılıyor. Sonlara doğru kelimeler, cümleler bir sonuca bağlanmadan adeta yeniden başa dönüyor. Aynı kurgu içinde dönüp dolaşılıyor ama bir sonuca varılmıyor adeta. Hayatın olağan akışını simgeleyen bir durum bu. Yaşanan her duygu, her olay bir başka karanlık odaya geçiş sağlıyor. Işığı yanmayan bu odalarda bir sülük gibi tavana mıhlanmış kişiler, kafa üstü sürünüyor sessizce. Duvarların gizemli kapıları aralanıyor bazen; bir duvar ötesi kadar yakın sesler, insanlar, korkular, huzur, mutluluk ve dünya. İçine içine yuvarlanıp cenin halini alan koca koca insanların var olmak için çaresizce dayanışması. Bilinçaltı ve iç sesleri ustalıkla kullanan Can, yazdığı her satırla içimizde bir yol bulup akıyor.
İkili ilişkilerin kurabiye metaforuyla anlatılışı, nesne ve öznenin heterojen karışımı ve birbiriyle olan olağanüstü uyumu. Aniden başlayıp aniden biten öykülerin çözüm aramayan; sorunları, olayları müdahale etmeden gösteren anlatıcıları okurun telaşlanmadan sadece okuyup hissetmesini sağlıyor. Aynı zamanda öykü kişilerinin sadece yetişkinlerden oluşmaması çocukların da yer alması, onların gözüyle yapılan anlatımlar öyküleri renklendiriyor. Okuyan herkesin farklı bir anlam çıkarabildiği şiirsellik öykülerin diri kalmasını, belirsizliğini ve akıcılığını sağlıyor, anlam yoğunluğunu arttırıyor. Betimlemelerde gerçekle düşün tek bir doğru üzerindeki adımları büyüdükçe hiçliğin yokuşu küçülüyor. Ezilen, kendi içine gömülüp dilsizleşen ağızlar birlik olup kayboluyor. Nesnelere farklı anlamlar yükleyen anlatıcılar bazen bir kurabiye, bazen bir fesleğen, bazen de bir sülük metaforuyla karşımıza çıkıyor. Tıpkı “Ruhum bir beden seçip içine gireyazsa,” cümlesinde dile getirildiği gibi; sürekli farklı bedenlerde kendine bakmayı, düşünmeyi istemek.
Şengül Can’ın düşünsel yolculuğu sürekli devinim halinde. Bütün öykülerin saklı bir başka hikâyesi daha var içlerinde. Bu da efsunlu karakterlerin yanımızdan geçerken çıkardığı sesleri takip etmemizi sağlayabilir. Öykülerin sonlarının açık uçlu olması okurun zihninde devam etmesine neden oluyor ve etkinliğini artırıyor. Her öykünün kendi içinde bir çıkarımı, bir yolculuğu olabilir pekala. Olaylar, durumlar ve anlar soluksuz bir şekilde anlatılıyor, bu durum kurguları daha güçlü kılıyor. Okur olarak öykülerdeki o geniş pencerelerin önünde oturup hayatınıza bakarken bulabilirsiniz kendinizi. Öykü kişilerinin heyecanlarını, korkularını hissedebilir, duygu karmaşalarına eşlik edebilir; iç yolculuklarına kulak kesilebilirsiniz.
“Devamsız’daki öykülerde kendi içlerinde tutarsız, çıkış arayan, yüzleşme peşinde kişiler var: Arzularına sahip çıkmak için toplumla karşı karşıya gelenler, gitmek isteyip gidememenin verdiği suçluluk duygusuna hapsolanlar, saplantılı âşıklar, kendi öznelliğini bulma çabasındakiler, gidemeyenler, terk edenler, boşa çıkmaya yazgılı başkaldırılar ve sesi kesilip kendi acısını kutsamak zorunda kalanlar…”
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (11 Mart 2020)