“Devlet Yoksa Biz Neyiz?” | Ömer Durgun

Mart 27, 2025

“Devlet Yoksa Biz Neyiz?” | Ömer Durgun

Yazdıklarıyla olduğu kadar çevirileriyle de bilinen Fuat Sevimay’ın “Bata Çıka” adlı yeni romanı geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı.

İsmiyle müsemma bir roman olan “Bata Çıka”, hem büyük ölçekte dünyanın hem de küçük ölçekte insanın doğasını tartışıyor. Bunu yaparken karakterlerini çeşitli darboğazlara sokuyor, karakterler de tıpkı içinde bulundukları gemi gibi bata çıka kendi yollarını bulmaya çalışıyorlar.

Devletsiz Bir Dünya

Kitap belirsiz bir gelecekte geçiyor. Kabuk adlı koca bir kuru yük gemisinde Kaptan, İkinci Kaptan, Çarkçıbaşı, Lostromo, Yağcı, Aşçı Kadın ve iki Hintli Miço uzun bir yolculuğa çıkıyorlar. Geminin işleyişi de dünyanın işleyici de belli. Herkes işini yapıyor, kurallara uyuyor, böylece makine çalışmaya devam ediyor.

Ancak bir anda dünyadaki devletlerin hemen hepsinin “kapandığı”, bundan böyle artık devletlerin olmadığı haberini duyuyorlar. Devlet başkanlarının aldığı bu karar sonrasında bütün dünyada büyük bir kaos ve iç savaş baş gösteriyor. Gemidekiler de denizin karadan daha güvenliği olduğunu düşünerek yola devam ediyorlar. Ancak onlar da belli bir noktadan sonra yollarını kaybediyorlar.

Daha Büyük Bir İktidar Hevesi

Sevimay bütün romanı bu temel üzerine kuruyor. Bunu yaparken de öyle büyük büyük analizlere, neden-sonuç ilişkilerine gerek duymuyor. Örneğin bir devlet başkanı, “Görevimiz yüzünden kişisel hayatımızdan, ailemizden, sağlığımızdan olduk, yine de insanlara yaranamıyoruz. Eşimle ancak haftada bir konuşabiliyorum. Çocuğumu üç aydır görmüyorum… Bıktım artık, kapatalım gitsin devletleri, herkes ne hâli varsa görsün,” diyor ve yaşanan tartışmaların neticesinde devletler lağvediliyor.

Hal böyle olunca Sevimay’ın asıl tartışmak istediği şeyin bu değil, bundan sonrası olduğunu anlıyoruz. “Devlet nedir? Devletsiz nasıl yaşanır?” soruları da zaten peşi sıra geliyor. Devamındaysa devlet erkinin yok olduğu bir dünyada gemideki erkin de günden güne zayıflayıp ortadan kalktığını görüyoruz.

Sevimay bu süreçte gemide bir kamplaşma yaratıyor. Kaptan, İkinci Kaptan Aşçı Kadın bir cephe, Çarkçıbaşı, Lostromo, Yağcı bir cephe oluyor. İki grubun giriştiği mücadele sonucunda anlıyoruz ki bir devletin, bir erkin ortadan kalkması birden fazla erki, birden fazla iktidar hevesini, yani birden fazla devleti ortaya çıkarıyor. Hem gemide hem de dünyanın hemen her bölgesinde.

Bir Dünya Protipi

Karakterlere bakalım: Yılların gemicisi olan yaşlı Kaptan otoriter ve bilge biri. “İnsan arzulara kapılmak yerine, kendisini arzulardan kurtarmalı. Akıllıca olan bu. Yoksa o arzu istek dediğin alır seni eğer büker,” diyerek Schopenhauercu bir yerden düşünüyor. Bir göçmen olan ve Türkçeyi, Türk kültürünü sonradan öğrenen, bu yüzden de özellikle Çarkçıbaşı tarafından bir nefret objesine dönüşen İkinci Kaptan sosyalist biri. Çarkçıbaşı tam bir hırs küpü ve kişisel iktidarı için her şeyi ezip geçmeye meyilli. Öksüz geçen çocukluğu yüzünden Kaptan’ı hem bir baba hem bir düşman olarak görüyor. Lostromo her şeye eyvallah çeken biri. Güç kimdeyse ona hizmet ediyor. Geminin aşçısı olarak aldırdığı karısınınsa tek düşündüğü şey karada bıraktığı çocuğu. Yağcı’ya geldiğimizde onun da muhafazakâr ve ikiyüzlü biri olduğunu görüyoruz. Hintli miçolar romanın başından beri kayıplar. Sonradan gemiye dahil olan zenginlerin tutumuysa bambaşka.

Sevimay gemiye topladığı karakterlerden bir prototip oluşturuyor. Onların birbirleriyle ilişkileri gerek yerel gerek evrensel ölçekte siyasal ve sosyal pek çok merkeze karşılık geliyor. İşin bir diğer güzel yanıysa şu: Karakterler sadece çelişkileriyle değil, haklı oldukları taraflarıyla da gösteriyor.

Kitaba dair değineceğim son şeyse anlatıcının tavrı. Anlatıcı üçüncü tekilden yazılmış ama bildiğimiz o tanrısal anlatıcı tavrına sahip değil. Aksine biraz sinsi, biraz dedikoducu. Örneğin bir yerde Aşçı Kadın’a dair şöyle diyor: “Ah be kadın, otursaydın evinde, yavrun dizinin dibinde. Ne işin var denizlerin ortasında, bak evinin direği yıkıldı. Eğriydi doğruydu ama en nihayet kocandı. Dönüp evladına nasıl, baban öldü diyeceksin.” Bir başka yerdeyse: “Vay be, neler yaşandı şu bir günde. Bir gün bile değil, kaç saat oldu demir aldıklarından bu yana. Birleşmiş Milletler’den gelen haber, Kaptan ile Yağcı’nın sırra kadem basması, Lostromo’nun kendini vurması. Vallahi, deli nasıl çekip vurdu kendini. Çarkçıbaşı’nın gözünün önünde. Allah’tan karısının önünde yapmadı, kadın kafayı yerdi yeminle.” Bu da kitabın genel atmosferini açık bir biçimde değiştiriyor.

edebiyathaber.net (27 Mart 2025)

Yorum yapın