Evrim ve Marksizm… Birisi yaşamın gerçeği, diğeri güzel ve yaşanılası bir dünya yaratabilmek için insanlığın pusulası gibidir. Evrimi anlayabilmiş olmak en büyük keşiflerden biridir benim için. Okulda, sokakta evrimi öğrenemezsiniz. Maalesef Türkiye’deki eğitim sistemi buna olanak sağlamaz. Evrimi öğrenebilmek için onun özel olarak ilgi alanınıza girmesi gerekir. Evrenin, dünyanın ve canlıların evrimini anlayabilmek ve her gün eklenen verilerle canlıların evrim süreçlerini görebilmek çok heyecan vericidir. Evrimi anlamak; kafamızda yarattığımız ve hiçbir gerçekliği olmayan inançlardan arınmayı, sadece “bir kereye mahsus” olan yaşamımızın her dakikasını dolu dolu geçirmemiz anlamına gelir.
Bir çiçeğin arıları davet eden albenisindeki evrimi görüp de heyecanlanmayan var mıdır acaba? Omurgalı canlıların iskeletlerinde gördüğümüz müthiş benzerlik bize aynı atalardan evrimleşerek geldiğimizi bağırır; bunu nasıl görmezden geliriz ya da anlamaya çalışmayız! Oysa, insan türüne en yakın olan Şempanze, Goril ve Orangutanlar’a baktığımızda, onlarla olan biçimsel ve sosyal benzerlik, ortak bir ataya sahip olduğumuzun apaçık kanıtıdır. Evrim her zaman çok çekici bir konu oldu benim için; işte sırf bu yüzden Evrim Düşü romanını okumamak olmazdı. Bir biyolog ve biyoloji öğretmeni olarak Kerem Hüseyin Okur, evrimi anlatabilecek en doğru insanlardan biridir. Yazarın doğayı ve canlıları önemseyen, insanların eşit ve güzel koşullarda yaşaması gerektiğini savunan bir insan olduğunu romanı okudukça anlarsınız.
Roman, kendini biyolog olan tanımlayan üniversite hocası Prof. Dr. Deniz Taşus’un öğrencileriyle olan diyalogları ile başlar. Açıkçası Deniz Hoca’nın bütün romana dahil olmasını ve sohbetlerini daha çok dinlemek isterdim. Romanın başında Deniz Hoca’nın öğrencilerine verdiği yazı çok etkileyicidir. Deniz Hoca, bize insanlığın sosyal evrimindeki çarpıklıkları, kapitalizmin insan yaşamındaki yıkımları anlatıyor. “Ne acıdır ki canlılığın oluşumu ve türleşmesini neredeyse tüm ayrıntılarıyla çözümlemekte olan insan aklı, emeği ve sevgisi, aynı zamanda aynı coşku ve motivasyonla tanrıları, dinleri, savaşları yaratmayı, kendi konforu, kibiri ve hırsı için doğaya ve diğer türlere hükmetmeyi ve katletmeyi de başarmaktadır.”(sayfa 31)
Romanın bölümlenişi ve numaralandırışı çok akıllıca olmuş. Günümüzde ve Karain Mağarası’nda geçen zamanlardan oluşuyor bölümler. Günümüzde geçen bölümlerin kahramanları üniversite öğrencileri; bazıları politik, bilinçli ve sorgulayan, bazıları değil. Karain Mağarası’nda geçen bölümlerde, yaklaşık yetmiş bin yıl öncesine ait küçük bir insan topluluğu çıkar karşımıza. Kendinizi çok rahat o bölümlere dahil edebilirsiniz. İnsanın sosyal evriminin bilincine ulaşmaya başladığı zamanlara tanıklık ederiz. “İnsan düşünmeyi, tasarlamayı, olası sonuçları kestirmeyi nasıl öğrenmişti? Ya diğeri için kaygılanmayı? Ya da çiftleşmeden çok öte bir şey olan sevişmeyi? Diğeriyle birlikte acı çekmeyi, diğeriyle birlikte sevinci paylaşmayı nerede öğrenmişti?”(sayfa 119)
İnsanın evrimini bir romanla anlatabilmek çok zor gerçekten, insanın insan olma ve sosyal evrim süreci çok uzun. Dolayısıyla; örneğin, bir alet bir gecede düşünüp keşfedilmemiştir, ki bazen kahramanlarımızdan biri olan İymeruko’nun keşifleri öyle olduğunu hissettiriyor. “Bir sonbahar bitimine denk düşen soğuk bir günde, bu yeni taş tencerede kaynamakta olan etin kokusuna kapılan, klanın en yaramaz erkek çocuğunun, taş tenceredeki kaynar ete erişen elinin yanmasıyla mağarayı inleten çığlıkları, çocuğu haşlanmaktan kurtarmıştı. Ama bu felaketin doğurduğu dedikoduların, mağara halkında günler süren böğürtüleşmeleri, İymeriko’da taştencereye kapak yapma fikrinin oluşmasına neden olmuştu. Birçok başarısız denemenin ardından, taş tencerenin üzerine tam oturan taş kapak yapıldıktan sonra, asıl değişim, pişen etlerin çok daha yumuşak olmasının verdiği haz, mağara halkında geri dönüşümsüz yeni bir beslenme alışkanlığının kapısını aralamış oldu.” (sayfa 212) Karain mağarasında geçen bölümler, en fazla elde ettiğimiz veriler kadar gerçek olabilir zaten; ötesi hayal gücümüzdür. Yazar hayal gücünü çok iyi kullanmış bu bölümlerde. Ayrıca, insanlığın elde ettiği her türlü veriyi ve bilgiyi, yarattığı atmosfer ve kahramanlarla çok iyi yoğurmuş.
Günümüzde geçen bölümler, çok değil yirmi yıl öncesinden… Bol konuşmalı ve tartışmalı; politik ve felsefi. Yazarın tabiri ile; bilincine ulaşan evrim, Arrasko ve arkadaşlarına derin tartışmalar yaptırıyor, bazen ağlıyor bazen gülüyorlar. “Estetik, incelik, diğeri için kaygı duyabilme, duyarlılık gibi edimler biraz bilmekten, biraz bakabilmekten yani görebilmekten, birazcık genetik aktarılmışlıklardan, en çok da kendini sorgulayabilme, değiştirebilme becerisinden elde edilir.” (sayfa 219)
Ve roman şimdiki zamanda bitiyor. Ali İsmail’i, Berkin’i ve daha nicelerini anmadan geçmemiş yazar. Roman boyunca da birçok mesaj çıkar karşımıza, bunlar son bölümden mesela; “Bilim, sanat, edebiyat ve hatta dinsel alanda, bir zihin kendini dogmalardan sıyırabilmeyi başarmış ve merakının beslediği sezgileriyle aradığı gerçeklik bahsinde, hiçbir yere ulaşamasa da, yalnız bu uğraşısında dolayı özgün bir birey olduğunu görecektir.” “Kendini bulup geliştiren bu bireylerin önderliğinde, proletarya bilinci doğup gelişecek ve bu bilinç, toplumları sosyalizme taşıyacaktır.” (sayfa 330)
Meltem Çetin Sever – edebiyathaber.net (8 Ocak 2015)