Gündelik yaşamımızın temelinde uygarlık süreci yatar; bir sözün, bir eylemin en azından binlerce yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir.
Birlikte yaşam mecburiyeti ve içinde bulunduğu toplumda hem nesne hem de özne olan insan, diğerleri ile diyalektik ilişkide davranışlarını şekillendirmek zorunda kalmıştır. Toplumsal yaşamda asgari müşterekte birleşip “biz” olabilmek için birey, kendi doğasına içkin arzularının tatminini yalnızlığa mahkûm etmiştir. Kültürün ve dilin harmonik hareketleriyle devinen gündelik yaşamda insan, kendi biyolojik gerçeğini karanlığa hapsetmiştir. Hiç kimse yalnız değildir ve yalnızlık bir varoluş değildir. Varlığını diğerine borçlu özne uygarlaşma yolunda en fazla kendi bedeninden uzaklaştı. Ve birey türün yaşamını tekrar eder hale geldi. Kalabalıklar tarafından oluşturulan ortak anlamlar ve değerler, dil, imge, simge, gösterenler… yardımıyla yeniden yeniden üretilir oldu. Maddi kültürel öğelerin de bu sürece katılımı toplumsal ilişkilerin dinamiklerini, biyolojik ve doğal olmaktan çok sosyal olmaya zorlamıştır. Sanayileşme ve beraberinde getirdikleri de bu süreci hızlandırıp insanı doğasından kopma noktasına taşıyarak yabancılaştırdı. Kapitalizmin bireycilik masalları, büyüyen ve sanayileşen kentler, üretim tüketim dengesizlikleri, sömürüler… giderek daha büyük kalabalıklar halinde yaşayan insanların yalnızlaşmasına ve yabancılaşmasına büyük katkı sağlamışlardır. Zamanla yükseklikte sınır tanımayan apartman ve rezidanslar, stüdyo daireler, içine kapanan insanın yalnızlığını sığdıramayacağı kadar küçülmüştür. Arzuları ve ihtiyaçları arasında kıvranan insan, özgürlüğünü iktidara rehin vererek bir tüketiciye dönüşmüştür; hissettiği eksikliği, yaşadığı mekânların ve kapitalizmin yabancılaştırmasıyla kıyafetlendirince, erki elinde tutanların, kapitalizmin ve reklam sektörünün manipülasyon nesnesine dönüşerek parlak plaza ve AVM’lere tapınır olmuştur. Gündelik yaşam, robotik bir yabancılaşma ile tüketim çılgınlığından sarhoş olmuş kitleler, iktidarlar tarafından daha kolay manipüle edilebilir hale gelmiştir. Kıyıda köşede kalan “marjinal” gündelik yaşamlar ise Kentsel Dönüşüm gibi asıl amacı gündelik hayatı dönüştürmek ve rant sağlamak olan projelerle yok edilmektedir. Amaç toplumu kolay yönetilebilir ihtiyaç hayvanlarına dönüştürmektir. İnsanlar hayvanları evcilleştirmişlerdir ve evcilleştirilen hayvanların yaşamlarının bekasına dair bir sorun yoktur, ancak kaderleri ve özgürlükleri insanların ellerindedir. Şimdi aynı şeyi tam da gündelik hayatı dönüştürerek insanı kendisine bağımlı hale getirmek için Kapitalizm yapıyor; insanın yaşamını garanti ediyor, karşılığında ise özgürlüğünü rehin alıyor.
Gündelik yaşam birçok düşünce biçiminin ilgi alanına girmezken bu konuya Marksizm bilhassa eğilmiştir; öne çıkan isimlerin başında ise Henri Lefebvre gelmektedir. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu düşünme yönteminin temel tartışmalarına katkı sağlayan önemli bir düşünür olan Lefebvre, Fransız Komünist Partisi üyesi ve 1940-1970 arasında eser vermiştir. Lefebvre, kimi eksikleri olmasına karşın yaşamı anlamanın tek yolunun yine de Marksizm olduğuna inanmıştır. Bu nedenle de yaşamını Marks’ın kuramlarının çağdaş yorumlarını yaparak, eksiklerini tamamlamaya adamıştır. Lefebvre’in pek çok çalışmasının içinde en çok ses getireni Gündelik Hayatın Eleştirisi adlı çalışmasıdır. Işık Ergüder tarafından çevrilen ve Sel Yayıncılık tarafından iki cilt halinde yayımlanan bu çalışmada Lefebvre, Marks’ın öngördüğü proleter sınıfın mücadelesinin başarıya ulaşmamasının nedeni olarak gördüğü günlük yaşamı irdelemiştir. Ona göre, sanayi toplumunu kurtuluşa götürecek şey ekonomik ve siyasal olgular karşısında, gündelik yaşamdaki devinimlerin eleştirel bir okumasıdır. Önemli addedilen ekonomi, politika, siyaset gibi dev konular arasında bilim, gündelik yaşam yoluyla sürekli yeniden üretilen göstergeleri ihmal etmiştir. Çünkü ona göre; “Gündelik hayat ortada bir yerde bulunur ve denge yeridir. Aynı zamanda tehdit edici dengesizliklerin ortaya çıktığı yerdir ve… toplumsal devrim, insanlar gündelik hayatlarını sürdüremez hale geldiklerinde başlar.” Bu yüzden bir toplumun gündelik yaşamının eleştirisi yapılmadan, o toplumun bilgisine ulaşılması mümkün değildir. Ancak Lefebvre, kendince haklı sebeplerle gündelik hayata yüklenen anlamların ontolojik problemlerden arındırılması şartını da koşmakta ve gündelik pratiklerin bireysel ve toplumsal yaşamın yeniden üretilmesi noktasında hayati bir rol üstlendiğine dikkat çekmektedir. Lefebvre, çözümün, gündelik yaşamın Marksist düşünce biçimiyle kavramsallaştırılmasında olduğunu düşünmektedir: “İnsan yabancılaşmıştır: Kendinden sökülüp alınmıştır; özgürlüğü dahil, şeye dönüştürülmüştür. (…) İnsan faaliyetlerinin ve ilişkilerinin iktisadi fetişler -para, meta, sermaye- aracılığıyla şeylere dönüşümü.” Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi adlı çalışmasının II. cildinde yaşamı yönlendiren göstergelerin Sosyolojik tartışmalarını yapar.
Bir eylem canlısı olan insan, kendisini saran geleneğin, değerlerin dışında hareket edemez. Yerleşik toplumsal kalıplar ve göstergeler, gündelik alanın içindedirler. İnsanın tekrar tekrar yenilediği maddi koşullar ve üretim süreçleri, doğasını da şekillendirir. Ancak buradaki yeniden üretim basitçe insanın fiziki yeniden üretimi olarak algılanmamalıdır. Bu gerçekte yaşam biçiminin yeniden üretilmesidir.
Son günlerde İstanbul Taksim’de patlak veren ve kısa sürede pek çok başka yeri de etkisi altına alan olaylar Lefebvre’i doğrulamaktadır. Kentsel Dönüşüm adıyla yeniden yapılanma süreci ve hükümetin özgürlükleri kısıtlayıcı kararları, insanların gündelik hayatlarını sürdürmelerinin önünde tehdit oluşturmaya başlamış ve beklenmedik dirençte bir eylem patlak vermiştir. Sınıf çatışması perspektifinden de okunabilecek bu olaylar, gündelik hayat özgürlüğünün tehdit edilmesiyle ortaya çıkmış, katılımcıları derinden etkileyerek, gündelik yaşamın tüm toplumda hatta dünyanın bile bazı kesimlerinde sorgulanmasına yol açmıştır… Bunun sonucunda insanları yabancılaştıran kapitalist düzenlemeler protesto edilmeye başlanmıştır.
Dünyanın ve özellikle de Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal gelişmelerin anlaşılmasında H. Lefebvre’in Kentsel Devrim ve Gündelik Hayatın Eleştirisi I-II kitaplarını okumanın tam zamanı.
İsmail Gezgin – edebiyathaber.net (24 Haziran 2013)