Söyleyeceklerimi seçkinci bir yaklaşım olarak almamanızı dilerim.
Londra Kitap Fuarı’nda yayın stantlarını gezip, sunulan katalogları ve söyleşi/panel/konferans konu başlıklarını inceleyince şunu gördüm:
Gelecek dijital yayıncılıkta.
Bu konudaki şu düşüncelerimin pekiştiğini de söyleyebilirim: kitap, dergi, gazete yayıncılığı önemli ölçüde bu mecraya kayacak. Bu alanda ön planda yer alan (sözel/yazılı) aktörler; yani yazarlar/gazeteciler/medya çalışanları arasında yetkinlik/donanım/uzmanlık esas olacaktır.
Örneğin; her önüne gelen o mecrada kalem oynatamayacağı gibi, kendine yer açabilmesi için yazı dilini iyi kullanmasının ötesinde birikime ve belli bir üsluba sahip olması gerekecektir.
Çünkü yayınlara erişim bu yolla kolaylaşıp, geniş kitlelere ulaşacağı gibi, izleyici/kullanıcı okurun algısı/ seçiciliği de bu mecrada her zaman ki belirleyiciliğini ivmelenerek sürdürecektir.
Tıpkı bir futbol takımı gibi düşünün: aynı yere talip birkaç futbolcudan en iyisi, en kondisyonlusu sahaya çıkıp oynar.
Yani hatır gönül, eş-dost kayırması için artık kimseye “köşe” yazdırılabilecek bir mecra, kitabını yazısını yayımlatabilecek bir alan olmayacaktır dijital sektör.
Haber ağının etkinliği erişilebilirlik ve hemen tüketilebilirliği yeni okur profilinde donanımlı/yetkin/üsluplu yazara prim verecektir. Yani gazetelerdeki gibi dolgu köşeler, uyduruk haberler yerini daha düzeyli/yetkin yazılara/yazarlara bırakacaktır. Analizi yapılamayan haber bu mecrada pek yer bulamayacaktır.
Bugün ulusal basının analizini yaptığımızda, hafta sonu ekleri de dahil olmak üzre; gazetelerin haber niteliğinin giderek düştüğü, o oranda analiz eksikliği, köşe yazısı enflasyonundan geçilmediği, “büyük” gazetelerin neredeyse tamamının bir “ilan gazetesi” görünümünde seyir izlediği gözlenir.
Öyle ki gazete fiyatlarındaki düşüklük içeriğe özensizliği, ilana ağırlığı kaçınılmaz kılıyor. Bir iki haber, birkaç köşe yazısıyla gün kurtarılmaya çalışılıyor. Röportaj geleneği neredeyse tamamen kalktı. Pıtrak gibi “söyleşi” adında diyaloglar yaygınlaştı, “dizi yazısı” altında senaryolar yazılmaya başlandı. Gazeteciliğin araştırmacı boyutu, haber/yorum/analiz düzeyi güvenirliğini yitirdi.
Mesleki eğitim, yetkinliğin gazetenin teknik ve yazı işleri birimlerine ne ölçüde yansıdığını görmek için; gazeteleri bir hafta takibe alıp sayfa analizlerini yapmak yeterli olacaktır. Mizanpajından haber başlıklarına, yazı dili uyumundan söylemler arasındaki tersliklere ve bunların gazetenin yayın politikasıyla denkliğine/uyuşumuna dikkatle bakınız; aynı şeyi köşe yazılarındaki dil/üslup/ söylemler için de yapabilirsiniz.
Bugün, yazılı basının dijital teknolojiyi kullanımı işleri kolaylaştırdığı gibi, kendisiyle çelişir bir durumu da yaratmıştır. İlki şudur: bu işin öznesi insanın kolaycılığı seçip araştırıp okumaması. Bir diğer asal boyutu da, dijital ortamdaki haber/yazı ve diğer içerik bilgilerine erişim bedava olduğu için, birçok okurun tercih nedeni olabilmesidir. İlan pastası, bizde, halen yazılı mecrada rağbet gördüğü için; hiçbir gazete ve dergi basımı durdurup (tıpkı Newsweek gibi) dijital ortama geçemiyor bir türlü. Geçecekmiş gibi yaparak bu alanı denemeler, altyapısını oluşturma adımları birçok yayın kuruluşunun hep gündeminde.
Yayıncılarımızın artık şunu görmesi gerekiyor: dünyada birçok yayın kuruluşu tek şemsiye altında toplaştığı gibi, geleneksel yayıncılık da butikleşmeye yöneldi. Kitabın, kâğıdın, kütüphanenin dostu ve koleksiyonerler için yayın yapan yayıncılar da bunun ancak çok özgünleşerek sürdürülebileceğinin farkındalar.
İşte kitap/yayın fuarları işin bu boyutunu sergileyip gelişmelerin nerelere varabileceğini gösteriyor. Bugün gözlenen şu: İletişim teknolojileri insan zekasından daha hızlı gelişiyor.
O zaman, bize, şunları görmek/yapmak kalıyor:
*dijital yayıncılık bir tehlike değil, gereklilik;
*içerik zenginleşmesi getirecektir,
*bu alanda yetkinlik/donanım kaçınılmaz,
*üslupçu, yeni yazarların önü açılacak,
*okuru özgürleştirecek,
*yaratıcı/özgün/sıradışı fikirler ön plana çıkacak;
*twitter’vari “muhabbet edebiyatı” bu alandan sürülüp çıkarılacak, çünkü dijital yayıncılık “sosyal paylaşım sitesi”
diye bir ibarenin ne bir parçası ne de aracıdır;
*insanları okumaya, bilgiye çağıracaktır,
*dijital yayıncılık kendi yan kollarını, eğitim alanlarını geliştirecek, üniversitelerde/akademilerde yeni bölümlerin
açılmasına öncülük edecektir (ki bunların önemli bir bölümü bugün gerçekleşmektedir);
*iletişim fakülteleri hantal yapılarından arınıp yeni bir kimlik kazanmak zorunda kalacaklardır, yeni teknolojiler bu
eğitim dalının her alanına yansıyacaktır;
*bu mecranın bir oyun olmadığı, ciddi/önemli verili, güvenilir bir alan olduğu bilinci topluma yerleşecektir;
*internet kullanımı salt işyerinde, sınırlı biçimde evde bir erişim olmaktan çıkıp yaygın, hatta ücretsiz olacaktır;
ama dijital yayın alanı kendi ücretlendirme kotasını koyacaktır;
*dijital araç çöplüğü yaratmanın çözümleri de ülkenin gündeminde yer alacaktır,
*reklam mecrası bu alanı daha çok/etkin kullanacaktır,
*dijital yayıncılık daha demokratik yönetim anlayışını getirip, patronaj ilişkilere kapalı olacaktır; çünkü herkes
üretip söylediği, donanımıyla var olacaktır bu alanda.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim: İçerik çeşitlenmesi, yetkinliği, üretilebilirliği ve tutarlılık dijital yayıncılıkla çok daha belirgince kendini gösterecektir. Birbirini taklit etme, aktarma yerine özgünlük, marka olma çabası sanırım dijital yayıncılığın temel ilkelerinden olacaktır gelecekte. Çünkü bu yayıncılığın dönüştürücü rolü artık kaçınılmaz.
Konunun kitap yayıncılığı boyutunu bir başka yazıda irdeleyeceğim sevgili okurum.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (22 Ekim 2013)