“Yazın en sıcak günleriydi. Bırakın sokaklarda dolaşmayı, nefes almak bile insanı yoruyordu.”* Fakat tüm bu sıcaklara rağmen hayat da devam ediyordu. Coronavirüs salgını nedeniyle zorunlu haller dışında hâlâ dışarı çıkmasam da yeni normalle birlikte başlayan hareketlenmeye ayak uydurmak zorunda kalıyorum. En başta geleni de kitaplar tabi ki. Salgının başladığı dönemde akış durmuştu ve ben de bir miktar farklı şeylere yönelebilmiştim. Fakat şimdi yine çalışma zamanı, okuma zamanı, yazma zamanı. Bununla birlikte şu da bir gerçek ki yaşamın yavaşlaması, her daim koşuşturmaktan şikâyetçi olan beni mutlu etmedi. Varsın her şey yolunda olsun, sağlık olsun da koşuşturayım. En beter şekilde yorulayım. Artık şikâyet etmek yok.
Yeni normalle birlikte masama konan kitaplardan biri de Nehir Yarar imzalı, İthaki Çocuk etiketli, “Bir Canavar Yarattık” oldu. Daha önceki yazılarımda söz etmiştim, Nehir Yarar’ın duyarlı bir kalemi olduğundan. Laf olsun, kitap dolsun diye yazmayanlardandır o da. “Bir Canavar Yarattık”ta da proje peşinde koşan yaratıcı çocukları okuyoruz. Arda, Koray, Şule, Zeynep ve Aziz. Bir de tanıdık bir mekân, terk edilmiş ev. Hikâyenin ağırlıklı olarak geçtiği bu terk edilmiş evi, hafızam beni yanıltmıyorsa yazarın Acemi Korsan adlı kitabında da okumuştuk.
Arda, ailesiyle birlikte bir sahil kasabasında yaşıyor. Hava ne kadar sıcak olsa da dışarı çıkmaktan vazgeçmiyor hiçbir zaman. Ve Arda’nın en sevdiği şey, arkadaşları ile terk edilmiş haldeki boş evde zaman geçirmek. Araştırma meraklısı Arda, arkadaşları ile dünyanın en dayanıklı ve bol ürün veren asmalarını yetiştirmenin peşindedir. Bunun için uygun mekân işte bu boş evdir. Araştırma için kolları sıvayan çocukların her şey umdukları gibi gitmez tabi. Kitapta çocukların bu süreçte başından geçenleri okuyoruz. Ne olabilir ki, demeyin hemen. Asmalar için kullanılan kimyasalların ölçüsü kaçınca distopik bir ortama dönüşme tehlikesi doğuyor mahalle için. Kitapta ilk bölümde bunları okuyoruz. Sonra bölüm değişkenliği gösterilmese de konu başka bir mecraya evriliyor. Bir nevi yatay geçiş havasında olsa da bildiğimiz dimdik bir geçiş söz konusu. Asmalar, kimyasallar derken, kendimizi yıldızların, gezegenlerin arasında buluyoruz. Akis adlı çocuk çıkıyor ortaya. Peki, kim bu Akis? Nereden çıktı derken yeniden boyut değişiyor. Akis, mülteci bir çocuk. Ailesinden ayrı düşmüş, onları arıyor. Arda ve arkadaşları bu yolda ona ellerinden gelenin fazlasını ortaya koyarak yardımcı oluyorlar. Bu vesile ile de ülkemizdeki mülteci çocukların yaşadıklarına değinmiş oluyor yazar. Akis’in gittiği Avrupa ülkesinden Arda ve arkadaşlarına yazdığı mektup çocukların bakış açısını etkilemesi açısından önemli. “… Şimdi bir evim var. Ailem yanımda. Babamın buraya gelebilmesi için ne kadar zaman geçmesi gerektiğini bilmiyorum. Gerçeği söylemek gerekirse niye Avrupa’da olduğumuzu anlamış değilim. Mülteciler burada daha çok dışlanıyorlar. Sevgi dolu bir bakışla buluşmak neredeyse imkânsız. Daha güzel bir yaşamımız olsun diye savaştan kaçtık. Ancak burada da mutlu değiliz.” Salgın vs. derken sınır kapılarındaki dramlarını da unuttuk ülkemizden ayrılanların. Nehir Yarar bir kere daha anımsattı bize unuttuğumuz bu gerçekliği.
Kitabın sonunda yer alan Arda ve arkadaşlarının dileği de aslında hepimizin ortak temennisidir. “… O an bir yıldız kaydı hızla, onu bir başkası takip etti. Eminim dördümüzün dileği de aynıydı o gece. Savaşın olmadığı bir dünya… Çocukların evlerinden kaçmak zorunda kalmadığı bir dünya diledim. Barış herkese lazımdı. Barış bir an önce gelmeliydi…”
Nehir Yarar, dünya gerçeklerinden kopmadan, kör gözüm parmağıma da demeden, çocuklara salgın sürecinden ikinci plana düşen sorunlarımızı göstermiş sarmaşıkların dalları, yaprakları arasından. Kendimizi korumak adına bencil duygularımızın zirve yaptığı bir dönemde, bakın dünyada başka neler var/dı, demiş bize.
“Bir Canavar Yarattık” sıcağa inat okunabilecek, okunması gereken bir kitap. Yeniden kim olduğumuzu ve nerede olduğumuzu hatırlamak için.
*Kitabın da ilk tümcesi.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (13 Temmuz 2020)