Dikkate değer bir öykü seçkisi: “İstanbul Ayaklar Altında”

Temmuz 5, 2024

Dikkate değer bir öykü seçkisi: “İstanbul Ayaklar Altında”

Kiltablet ekibi, İstanbul’un belleğinden silinen ya da silinmeye yüz tutmuş eserlerini öyküleştirerek hazırladıkları İstanbul Ayaklar Altında, PND Kitap etiketiyle okurlarla buluştu. 

Tanıtım metninden

İstanbul’un dönüşüme uğrayan, yıkılan, kaybolan sanat yapıtlarını ve tarihi eserlerini belleklerden silinmemesi umuduyla Kiltablet yazarları tarafından kaleme alınan öykülerde yer alan eserler ve mekânlar: Mecidiyeköy Likör Fabrikası, Katırcıoğlu Han, Pembe Konak, İnci Pastanesi, Akdeniz Heykeli, Tepebaşı Tiyatrosu ve Gotlar Sütunu, Tatavla-Mihrişah Valide Sultan/Mesohori Çeşmesi, Harikzedegân Evleri, Naum Paşa Konağı, Varhatyan-Varhatoğlu-Mustafa Bey Apartmanı, Paşabahçe Tekel Fabrikası, Kocataş Yalısı, Botter Apartmanı ve Sulukule.

Sözcükleriyle öykülere hayat veren yazarlar: Elvan Arpacık, Hüseyin Karagöz, Yasemin Pforr, Hediye Nar, Billur Akgün, Canan Kuzuloğlu, Meltem Uzunkaya, Zeki Paralı, Nurdan Atay, Sultan Deliklitaş, Nezir Suyugül, Arif Kâmil Olgun, Dilek Yılmaz, Seçil Örnek ve Nalan Barbarosoğlu.

Önsöz: Elvan Arpacık

Kalbi Kırık İstanbul

Yüzyıldan yüzyıla kültürleri birbirine bağlamış, topraklarından çok sayıda uygarlık geçmiş, melez kültürler yaratmış, Roma, Bizans ve Osmanlı’ya başkentlik etmiş bir kent İstanbul.

Bu değerli geçmişin eşsizleştirdiği kent, bugünkü hoyrat değişimin yol açtığı harabiyette olağanüstü zengin belleğini hakkıyla koruyamıyor ne yazık ki.

Eski mekânları para odaklı özensiz restorasyonlarla bugüne montajlamak, dünü bugünle temas ettirmek anlamına gelmediği gibi, geçmişle gelecek arasında sağlıklı bir ilişki de değil.

İstanbul gibi her taşın altından tarih çıkan bir kent için, özgünlüğüne zarar vermeden koruyup yaşatacak, dünya kültürüyle bütünleştirecek özel çözümler üretilmeli.

Kent son yıllarda düzensiz göçlerin yol açtığı sorunlarla uğraşırken, yetmezmiş gibi, gözü paradan başka bir şey görmeyenlerin de hışmına uğradı.

Aşırılık her şeyi olduğu gibi İstanbul’u da öldürüyor.

Bugün, büyük bir kaos ve girdapla boğuşan İstanbul, toplumsal şizofreninin sahnesi âdeta.

İşte bunlardan yola çıkarak yazıldı kitaptaki öyküler.

İstanbul’un mekân, semt ve simgesel anlam taşıyan sanat yapıtlarına odaklanan öyküler, bellek izlerine dönme ve gerçeğin peşine düşme çabası içinde, elimizden kayıp giden kentin son çığlıklarını edebiyat aracılığıyla kayda geçiriyor.

Arka Kapak: Nalan Barbarosoğlu

Daha yazı bile bulunmadan
Neolitik çağ’ın tüm alet edevatıyla yerleşik hayat kurmuş
İnsan soyu istanbul coğrafyasında.
Sekiz bin beş yüz yıldır tabanı toprağa basan,
Doğanın sunduklarına kendi meşrebince ‘şükür’ duyan,
Barınak kuran, çoluk çoluğa karışıp geleceğe nişane bırakan
Milyonlarca insanın kalp atışını kendi ruhuna katmış
İstanbul dediğimiz toprak parçası.
Kendi ruhunu üflemiş bağrında doğanlara,
Yurt arayıp kollarına sığınanlara.
Ruhundan ruh vermiş, ruhlarından ruh almış.
Ama bugün [2024] bin yıllardır sürüp giden doğal aktarım
Adeta ‘göklerden inen’ bir satırla öyle bir böldü ki hayatı,
İnanılmaz ama ‘para para para’ diye bakan gözlerin
İstilasına öyle göz yumdu ki…
İçinde boğularak soluk alıp vermeye çalışanların ruhu
Çoban ateşi öykülerle bir isyanı harlamaya çalışıyor.
Peki ya sizin ruhunuz hangi safta can buluyor?

Yorum yapın