Dil, düşünmenin, sanat ve bilimi geliştirmenin, insanın özgürleşmesinin dolayımı olarak kullanıldığı gibi, yönlendirme ve güdüleme aracına da indirgenebilir. Dilsel kurgulama ve tasarım, düşünmeyi biçimlendirir. Her türlü düşünce ve düşüncenin anlatımı, dilin düzenlenmesiyle, bir başka deyişle, amaçlı olarak kurgulanmasıyla olanaklıdır. Politik amaçlar için dilin araçsallaştırılması, dilsel kurgulamanın, düşünmeyi etkileme gücünü, tekil bilinçleri yönlendirme ve güdüleme gücünü doruklaştırır. Türkiye’de dil, özellikle politikanın dili giderek artan ölçüde politik propaganda aracına dönüştürülmektedir.
Sözcükler, Zehirleyebilir
Dil ile her şey yapılabilir; çünkü dil, öz-yapısı gereği, kurgulamaya, sözcüklerin anlamlarını ters yüz etmeye elverişlidir. Bu bakımdan, dil, bireysel bilinci bulandırmak ve tek-tipleştirmek için de kullanılabilir. Hitler faşizmini deneyimleyen filozof Victor Klemperer bu konuda şunu belirler: “Sözler/sözcükler minik arsen kapsülleri gibidir; bunlar fark edilmeden yutulurlar; hiç etkileri yokmuş gibi görünürler; ancak, bir süre sonra sözcüklerin zehir etkisi ortaya çıkar.”[1]
Toplumsal siyasal olayların yol açtığı ayrışma sürecinde belirginleşen yandaş ve karşıt kümelenmeler veya topluluklar, düşünce ve eylemlerini anlatmak için propaganda yöntemine dayalı ‘özgün’ anlatımla, özgün dil kullanım biçimleri geliştirmişlerdir. İçerikleri, sözcük seçimlerinin ve amaçlarının farklı olması nedeniyle, genel dil kullanımı içerisinde yeni politik anlatımlar ve söylemler oluşmuştur.
Dilbilimsel bir çözümleme amacıyla söz konusu anlatımlar ve söylemler, ‘ulus, ulusal, ulusalcılık, din ve yerellik’ gibi sözcükleri ya da eğretilemeleri öne çıkaran söylemler ve anlatımlar bir birinden belirgin olarak ayrılabilir. Söz konusu söylemlerin yaygınlık düzeyi de değişiktir. Giderek artan ölçüde ortak iletişimi ve kamuoyunun dil kullanımını da belirleyen bu dil kullanım tarzlarını, şu sorular bağlamında irdelemek olanaklıdır.
- Dil neden siyasal amaçlar uğruna araçsallaştırılarak, bir etkileme aracı olarak kullanılabilir?
- Eğer dil araçsallaştırılabilir bir toplumsal dizge ise, belli politik söylemleri kitleselleştirmek amacıyla, dilin kötüye kullanılmasında hangi yöntemler kullanılır?
- Toplumsal bir olgu olan dil ile bireysel bilinç arasında ne tür bir ilişki vardır?
- Güdümleyici politik söylemlerin yaygınlaştırılması sürecinde hangi aşkın değerlere gönderme yapılır?
- Tüm ulus veya toplum için bir ‘değer’ taşıyan, aşkın değerlerin kötüye kullanımında ‘örtmeceler’, ‘çok-anlamlı’ sözcükler ve kavramlar ne tür işlevler yüklenir?
- Ayrıca, yurttaşlar, siyasal etkileme ve yönlendirme amacıyla kullanılan sözcükler, kavramlar ve anlatımların ayrımına nasıl varabilir?
Propaganda ve kamuoyunu etkileme açısından bu ve benzeri sorulara yanıt arama bağlamında siyasal söylemleri değerlendirmek için, Victor Klemperer’in deneyimlerinden yararlanılabilir. Hitler faşizminin dilini sorunlaştıran bu dil ve edebiyat bilimci, Almancanın, tekil bireylerin ve kamuoyunun bilincini bulandırmak ve tek-tipleştirmek için nasyonal-sosyalistlerce nasıl ve hangi yöntemlerle kötüye kullanıldığını ortaya koymuştur.
Klemperer’in yaptığı önemli saptamalardan biri, faşizmin yerleştirmeye büyük özen gösterdiği ‘Sen hiçbir şeysin, halkın her şeydir!’ söylemidir. Burada ‘halk’ yerine ‘ulus’ sözcüğü ya da Türkiye’deki yaygınlaşan ‘aziz milletim’ anlatımı da kullanılabilir. Bu güdümleyici söylemin amacı, hak ve yükümlülükleri bakımından somut bir varlık olan bireyi, soyut bir üst bütünlük içinde eritmektir. Böyle üst bir bütünlük içerisinde eriyen ya da eritilen birey, her türlü hak, özgürlük ve sosyal eşitlik istemini, üst bütünlüğün çıkarlarına bağımlılaştırmaya hazır duruma ge(tiri)lir.
Tekil bireylerin, bireyliklerinin baskılanması ve silinmesi sürecinde ‘sürekli yineleme’ başta olmak üzere, etkileme ve güdülemenin her türlü yöntemi kullanılır. Nasyonal sosyalistler, propaganda ve etkileme yöntemlerinin etkisini artırmak amacıyla, öncelikle eğitim ve bilimi kendi amaçları uğruna kullanmaya büyük özen göstermiştir. Klemperer, nasyonal sosyalistlerin bu girişimini ‘bilimin köleleştirilmesi’ olarak nitelendirir. Egemen erkin bilimi köleleştirme girişimini, her ülke kendi özgün koşulları açısından eleştirel sorgulamak zorundadır.
Dil yoluyla bilinçler biçimlendirilebilir
Yukarıda sözünü ettiğim Victor Klemperer’in yapıtı olan ‘Üçüncü İmparatorluğun Dili’, dil yoluyla tekil bireylerin bilinçlerini güdülemenin yaşanmış en uç örneklerini serimler. Nazizm örneğinde görüldüğü gibi, bütün devlet aygıtının seferber edildiği merkezi bir tavırla yürütülen bilinç güdüleme, çeşitli düzeylerde ve yoğunlukta gerçekleştirilebilir.
Egemen erk ve etkin konumlarda bulunan toplumsal kümeler öz-çıkarlarını korumak amacıyla, dilin bilinç oluşturucu ya da biçimleyici niteliğini kullanarak, insanların düşüncelerini ve davranışlarını etkilemek, yönlendirmek ve güdümlemek isterler. Dil yoluyla güdümleme genellikle yukarıda belirtilen ‘yurt, ulus, din, namus’ gibi duygusal, değerlendirici ve yorumlayıcı sözcük kullanımıyla gerçekleştirilir. Bu amaçla çoğunlukla siyasal partiler, basın ve çıkar kuruluşları gibi ‘çarpan’ işlevi gören kurumlar ve kişiler seçilir.
Özellikle siyaset kurumunca toplumda aşkın değerler olarak görülen ve cepheleştirmeye elverişli olan kavramlar yeğlenir. İnsanların düşünce ve davranışlarını etkilemek amacıyla, bir iletinin ve ideolojinin amaçlı ve örgütlü yaygınlaştırılması olan ‘propaganda’, siyasal güdümlemenin en yaygın yöntemidir. Güdümlemenin amacı, ‘güdümlü’, diyesi, istenildiği gibi yönlendirilen ve bağımlılaştırılan bilinç geliştirmektir; çünkü ‘güdümlü’ bilinç, tek tipleştirilmiş düşünce tarzına dayanır. Güdümlenmiş kişiler, eleştirel değerlendirme yapma, kendi seçimini özgürce belirleme gibi istemlerde bulunmaz, hatta bu yeteneklerden yoksunlaşır. Bu nedenle, de başkaları tarafından kolayca etki altına alınabilirler ve yönlendirilebilirler.
Sözcüklere ve kavramlara, özellikle de tüm ulus için üstün değerleri anlatan sözcüklere, yeni anlamlar yükleme ve böylece insanları kendi düşüncelerinin etkisi altına alarak, onların davranış biçimlerini ve seçimlerini yönlendirme, politikanın da sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bireylerin bilinçlerini etkilemek amacıyla genellikle olgu ve olayları güzel gösteren, gizleyen, yorumlayan ve duygusallaştıran dilsel anlatımlar, yazın-bilimsel anlatımla, çoğunlukla ‘örtmeceler ve yerineler’ gibi dilsel figürler, belli bir partinin, toplumsal kümenin ya da politikanın çıkarına olacak biçimde seçilmiş bilgi içerikleriyle birleştirilir. Böylece, hem insanların bilinçleri, hem de dil beğenileri de biçimlendirilir.
Dil yoluyla bilinçleri etkileme ve yönlendirme çabası, öncelikle politika, din ve tüketim amaçlı reklam dilinde belirgindir. Bu ve benzeri alanlarda üretilen dilsel bildirimler, olguları, olayları ve bunlar arasındaki bağıntıları bulandırarak, toplumda ve bireylerde söz konusu durumlar hakkında istenilen doğrultuda değerlendirme ve yorumlama eğilimi oluşturmaya yöneliktir. Bu amaçla seçilen sözcükler ve kavramlar, akıldan çok yoğun duygu yüklüdür; desteklenen görüş ya da siyaset, en olumlu, hiçbir kuşkuya yer bırakmayan saltlaştırıcı anlatımlar, karşı çıkılan ise, kuşku yaratacak en olumsuz anlatımlarla nitelendirilir. Dilin bilinçleri etkileme gücü ‘dolayımların’ (medyanın) katkısıyla iyice yaygınlaştırılabilir ve yoğunlaştırılabilir. Çoğunlukla geniş halk kitleleri dolayımların güdümleyici etkisinin ve etkinliklerinin ayrımına bile varamayabilir.
[1] Bu yazıda Victor Klemperer’den yapılan ve tırnak içinde belirtilen alıntılar: Margret Jaeger/Siegfried Jaeger (1999): ‘Gefaehrliche Erbschaften. Die schleichende Restaurtaion rechten Denkens- Tehlikeli Miras. Sağcı Düşüncenin Sinsi Restorasyonu’; Aufbau Verlag, Berlin 1999.
Prof. Dr. Onur Bilge Kula – edebiyathaber.net (20 Nisan 2020)