Habib Bektaş adını “Gölge Kokusu” adlı roman ile anımsar mısınız? Hani 1999 yılında Atıf Yılmaz tarafından “Eylül Fırtınası” adıyla sinemaya uyarlanan kitap. Kitabı anımsamıyor olsanız da film mutlaka hafızalarda yer etmiştir. Tarık Akan ve Zara’nın başrollerini paylaştığı filmde 12 Eylül darbesinin sıradan bir aile üzerindeki etkisi bir çocuğun gözünden anlatılır. Fakat konumuz bu film değil şimdi. Anımsayıp bir kenara koyalım. Yazarın tek kitabı da “Gölge Kokusu” değil elbette. “Bana Bir Şiir Oku”, “Hamriyanım”, “Sözü Yurt Edindim”, “Cennetin Arka Bahçesi”, “Kaybolmasınlar Diye” ve daha niceleri. Sadece yetişkinler için üreten bir yazar değil Bektaş. Çocuklar için de fazla sayıda kitap yazmış. “Hollanda Kralı Bo”, “Çayırkuşu”, “Söz Kulağa Yazı Uzağa”, “Uzun Lafın Kısası”, “Tombik Balık Mutluluk Peşinde” bunlardan bazıları.
Manisa’nın Salihli İlçesi’nde başlayan yaşamöyküsü Erlangen’e (Almanya) uzanmış, uzun yıllar burada yaşamış yazar. Halen Erlangen ve Salihli arasında mekik dokuyarak yaşıyor olsa da o, “Türkçe’de yaşıyorum” diyerek gerçek yurdunun anadili olduğunu vurguluyor!
Anadilini anayurdu yapan yazardan çocuklara uzanan yolda yeşeren kitaplardan söz edeceğim bugün. İlk kitap “Tombik Balık Mutluluk Peşinde.” Uzun ve keyifli bir tekerleme ile başlıyor kitap. Çocukları çekip alıyor kitabın içine bu sayede. Sarıp sarmalıyor bir anda. Tombik Balık, adından da anlaşılacağı üzere sevimli bir balık. Sevimli olduğu kadar da meraklı. Hemen hepimizin arzuladığı çocuk gibi; soran, sorgulayan, öğrenme heveslisi. Hemen hepimiz derken bir parantez açalım. Demokrasiyi içine sindirmiş ebeveynlerdir kastım. Yoksa otokratiklere sorulan sorunun yanıtının şiddet olduğunu da biliyoruz! İşte o arzuladığımız çocuğun balık olanı bu Tombik Balık.
Kahramanımız Tombik yüzdüğü sulara sığamayan bir balık. Samed Behrengi’nin “Küçük Kara Balık”ını da anımsatıyor zaman zaman. Dünyaya açılmak, her şeyi görmek, öğrenmek istiyor. Kendini özgür hissetmiyor, özgür olmak istiyor. Özgür olmayanın mutlu olamayacağını düşününce kitabın adının da doğru bir seçim olduğunu görüyorum.
Tombik Balık annesinin yanından ayrılıp sınırsız sandığı sularda yol almaya başladığında mutlu ve heyecanlıydı. Ta ki sınırlarla karşılaşana kadar. Suyun içinde balıklara ne sınırıymış, diye sormayın. Bakın su altında bilmediğimiz ne utançlarımız varmış! Doğanın bir parçası değil sahibi olduğunu düşünen insanoğlu balıkların da yaşamını rezil etmiş, haberimiz yok. “Biz bu sınır işini insanlardan öğrendik. Ben ve arkadaşlarım bir zamanlar çiftlik balığı olarak yaşıyorduk. Orada inanlardan sınırları, farklı ulusları, düşman ne demektir onu, savaşları ve birçok şeyi öğrendik. Sonra bir gün deniz çok kabardı. Ve bizi tutsak kılan ağları parçaladı. Özgürlüğümüze kavuştuk. Sonra da canımız sıkıldı. İnsanlardan öğrendiklerimizi uygulayalım dedik. Buraya sınır yaptık. Ama bir düşmanımızın olması gerekiyordu. Yoksa sınırın bir işlevi olmazdı ki. Aramızdan bazıları karşı kıyılara gitti. Giderlerken dediler ki, ‘Biz sizin düşmanınız olalım, siz bizim düşmanımız olun!’ Böylelikle bugünlere geldik…” (s.86)
Tombik Balık seslendiği yaş grubuna göre felsefi bir derinlik de taşıyor diyebilirim. Bununla birlikte yormuyor, sıkmıyor, ince ince işliyor barış dolu bir dünyayı çocukların zihnine ve yüreğine.“… Sonra sularla kucaklaşınca komutanın kaba gücüne karşı bir güzel dans etti. Komutan şaşırmıştı. Hiç böyle bir direniş yöntemi görmemişti doğrusu. Denetimlerde bağıran, çağıran, öfkelenen, ağlayan balıklar oluyordu ama böylesi görülmüş bilinmiş bir şey …” (s. 103)
Kitabın sonunda yer alan sorular da ‘zihin açan’ türden. Olası eksik kalan sorgulamalara izin vermiyor. Sonuna kadar yürümelerini istiyor çocukların.
Geçelim diğer kitaplara. Yazarın “Türkçe’de yaşadığını” ifade ettiğini söylemiştim. Bu doğrultuda ortaya çıktığını düşündüğüm iki kitaptan ilki “Söz Kulağa Yazı Uzağa/ Öykülerle Atasözleri.” Yazar seçtiği her atasözü için öyküler yazmış. Bu öykülerde çok sayıda deyim, deyiş, yerel söyleyişe de yer vermiş. Tabi Homeros da var, Murat Orhon Arıburnu da Ömer Asım Aksoy da bu kitapta. Çocukların dilimizin zenginliklerini keyif alarak öğrenecekleri bir kitap “Söz Kulağa Yazı Uzağa.” Ve bu kitabın devamı olarak da kabul edebileceğimiz başka bir kitap daha var elimin altında. “Uzun Lafın Kısası/ Öykülerle Deyimler.” Bu kitap da adından anlaşılacağı üzere dilimizin bir parçası olan deyimleri kapsayan öykülerden oluşuyor. Tam anlamıyla birer Türkçe şöleni bu kitaplar. Çocuklara kapı içinden kapı açtırıyor. Araştırmaya, öğrenmeye daha çok ve daha başka kaynakları da okumaya sevk ediyor.
Ayrıca sınıf içi etkinliklerde kullanılabilsin diye gerekli çalışmalar kitaplarda yer alıyor. Ve kitap sonlarında yer alan sözlükler. Atasözleri ve deyimlerin açıklamalarının yer aldığı sözlükler okurlarının işini kolaylaştıracaktır.
Daha ne duruyorsunuz. Buyurun anadili şölenine…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (14 Aralık 2015)