Dilek Üstündağ: “Bir çocuk kitabının en temel işlevi, çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırmak olmalı”

Şubat 24, 2025

Dilek Üstündağ: “Bir çocuk kitabının en temel işlevi, çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırmak olmalı”

Söyleşi: Duygu Terim

Söyleşimizin vesilesi Dilek Üstündağ’ın Kasım 2024’te Vacilando Çocuk tarafından yayımlanan Tekerlemeli Hikâyeler adındaki çocuk kitabı. Kitap, alfabedeki yirmi altı harf için tekerleme biçiminde yazılmış hikâyelerden oluşuyor.

Öyküler, söyleşiler, genel yayın yönetmenliği gibi edebiyatın hemen her alanında çalışmaların olduğunu görüyorum. Çocuklar için hikâyeler yazmanın kolaylıkları ve zorlukları hakkında ne söylemek istersin?

Edebiyatın çeşitli alanlarında yaptığım çalışmalar, “insan” ve “yaşam” denilen gerçekliği yeniden kurgularken beni besleyerek zenginleştiriyor. Tekerlemeli Hikâyeler de bu zenginliğin bir parçası.

Çocuklar için yazmanın zorlukları ve kolaylıkları kısmında bir ayırım yapamıyorum. Kuşkusuz edebi bir çalışmada, ortaya konulan eser çocuklar veya büyükler için fark etmeksizin edebi özellikler taşımalı. Tabii hedeflediğiniz alan çocuk olursa bu eser, onların hayal dünyasına, duygu ve düşüncelerine yönelik incelikli yazarlık biçimiyle hazırlanmalı.  Bu incelikli yazarlık biçimini oluşturmak sanırım işin en zorlu kısmı. Böyle söyleyebilirim.  Yani adı çocuk edebiyatı, ya da çocuk kitabı olan çalışmayı çocuksu bir biçemden, günlük hayatın sıradanlığından ayırmak gerek diye düşünenlerdenim. Çocuğun duygu ve düşüncelerini hareketlendirmek, onun kendiyle duygusal temasını sağlamak, kahramanlar vasıtasıyla empati yeteneğini geliştirmek hatta en başta doğası gereği onu eğlendirerek okuma alışkanlığı kazandırmak benim için önemli ölçütler.

Diğer taraftan çocuklar için yazmayı çok keyifli buluyorum. Çünkü oyun veya eğlence evreniyle yazıyor olmak yazarın dünyasına da hafiflik veren harika bir duygu.

Kitabın ana fikrini oluşturan ve bugün büyük ölçüde sözlü gelenekte kendisine yer bulan tekerlemelerle çocuklara ulaşma fikrini oldukça başarılı bulduğumu belirtmek isterim. Kitabı okurken hem fikrin nasıl oluştuğunu hem dille ilişkini merak ettim. Yazılarını yazarken de yeni sözcükler arar mısın? Çocukları da sözlük karıştırmaya sevk etmek gibi bir amacın var mıydı?

Öncelikle çok teşekkür ederim. Tekerlemeler, senin de belirttiğin gibi edebiyatın sözlü anlatım geleneğinden doğmuş ve masal tekerlemeleri, oyun tekerlemeleri veya eğlence olarak özellikle çocuklar için sözlü edebiyatta önemli bir yer bulmuştur. 

Tekerlemeli Hikâyeler fikrinin doğuşu için biraz geriye gitmek istiyorum.  Kendimi bildim bileli yazma ile samimi bir ilişkim olmuştur, demek isterdim ama öyle olmadı. Ben bu cümleyi okumakla ve edebiyatla samimi bir ilişkim olmuştur, şeklinde kurabilirim. Edebi anlamda yazmayla çok sonraları tanıştım. 2016 yılında büyük bir hevesle öykü yazma amaçlı katıldığım bir grup çalışmasında sözlü edebiyatı incelerken ilk çocuk masalımı ve ardından birkaç masal daha yazdım. O süreçte fark ettim ki çocuklar için yazarken içimde farklı bir kanal, bir damar hareketleniyor ve bu da kalemime kıvraklık ve esneklik sağlıyor.  Ama o süreçte ana hedefim daha iyi bir okur olmak, yazmanın inceliklerini öğrenmek, iyi öykü yazmak olduğu için bu damarı fark etmekle birlikte pek üzerinde durmadım.

Arzu ettiğim yolda yıllar boyu yürürken kendimi geliştirme amacıyla katıldığım bir başka grup çalışması sırasında öykü dışında kalan edebi türleri deneyimlerken bu sefer masal yanında bir de tekerleme yazma fırsatım oldu. Yazdığım şey, kitabımdaki K harfinin tekerlemeli hikâyesiydi. Kara Kapları Kalaylayan Kalaycılar, kitaptaki anlatım ritmi yüksek, mizahi unsuru olan, klasik tekerlemeye en yakın örnek. Çünkü orada amacım sadece tekerleme formatında bir hikâye anlatmaktı. Ama bu denemeden sonra yukarıda söz ettiğim damarın tekrar hareketlendiğini bu sefer daha etkili şekilde hissettim. Böylece bir yandan öykü çalışmaları devam ederken diğer yandan da Tekerlemeli Hikâyeler için kafa yormaya başladım.

İşte tam bu süreçte çocukları sözlük karıştırmaya sevk etme fikri çalışmanın temel unsuru olarak şekillendi. Çünkü ben de bir tekerlemeli hikâyeyi yazmadan önce yazmayı hedeflediğim harf için sözlük tarıyor, bana hem ses hem de anlam olarak güzel gelen, kültürel aktarıma katkı olacağını düşündüğüm kelimeleri not alıyordum.  Mesela Açaray’ın Nisan ayı, Akaray’ın Mart ayı olduğunu öğrendiğimde çok heyecanlanmış, bunlardan ne güzel kahraman adı olur diye düşünmüş ve bu kelimeleri çocukların bilmesini çok istemiştim. Sonrası zaten bu temel üzerinde şekillenerek ve çocuklar için yazmanın diğer unsurlarını da gözeterek devam etti.

Söz ettiğim gibi bu çalışmada yeni sözcükler aramak zaten temel noktalardan biri. Ama genel anlamda bu soruya iki aşamalı cevap verebilirim. Öykü yazmaya ilk başladığım zamanlar amacım öncelikle iyi bir kurgu ile kafamdakileri aktarabilmekti. Ama tabii zaman içerisinde bunun yetersizliğini, yazan insanların asıl gücünü dil ve kelimelerin oluşturduğunu anladım. O yüzden sadece yeni bir kelime kullanayım arzusundan çok, bu cümleyi daha etkili nasıl anlatabilirim, arzusuyla sözcük arıyorum.

Dil ile ilişkim son noktada böyle ama Bulgaristan ve Yunanistan’dan göçmüş atalara sahip bir ailenin çocuğu olmam, benim anne ve babamın da bir dönem yurt dışında yaşaması, benim orada doğmam yaşamımın her alanında farklı kültürler ve dillerle iç içe olmamı sağladı.

Tekerlemeli Hikâyeler’de metnin ritmini gözettiğini, akılda kalıcılığına dikkat ettiğini düşünüyorum. Çocukların sözcüklere yaklaşması, onları oyunlarına dâhil etmesinin öğrenme süreçlerine doğrudan ya da dolaylı bir katkısı var mı?

Tekerlemeli Hikâyeler ile çocukların dilinde en eskilerden beri yaşatılan tekerleme geleneğini yazılı edebiyata aktarmaya çalıştım. Bu gelenekte temel unsur, cümlelerin kulağa hoş gelen bir ritme ve kafiye düzenine sahip olması. Zaten onları akılda kalıcı yapan da bu özellikleri. Dolayısıyla ben de hikâyelerimi yazarken kurguyu, tekrarlandıkça ahengin artması ve otomatik olarak ezberlenebilmesi üzerine kurdum.

Çocukların tekerlemeleri oyunlarına katması, tekerlemeli hikâyeleri birbirlerine okuması, öğrenme süreçlerine önemli katkılar sunarken, özellikle erken yaşlardan itibaren çocuk gelişiminde önemli bir araç halini alıyor. Öncelikle, tekerlemenin ritim ve kafiye özelliği onlara akılda kalıcılık kazandırırken aslında diğer yandan çocukların dil becerilerinin gelişimine, kelime dağarcıklarının çoğalmasına ve kelimeleri doğru söylemelerine yardımcı oluyor. Kelimelerin ahenkli bir şekilde bir araya gelmesi dilin ritmini doğru algılamalarını ve tonlama dediğimiz, vurgu dediğimiz noktaları kolay kavramalarını destekliyor, fonolojik farkındalıklarını güçlendiriyor. 

Tekerlemenin çocuklara genel katkılarına ilave olarak, Tekerlemeli Hikâyeler özelinde bu çalışmanın çocuklara okumayı sevdirme, alışkanlık kazandırma ve öyküleme becerileri konusunda onlara destek olacağını düşünüyorum. Çünkü keyifli bir okuma evreni ile okumayı sevmek, düzenli olarak okuma isteğinin oluşmasını tetikleyecektir. Ayrıca çocuklar her tekerlemeli hikâyede, dilin bir hikâye kurmak için nasıl kullanılabileceğini görüyorlar. Böylece dil ile güçlü hikâyeler kurulabilecek alt yapılarını oluşturuyorlar.  Ayrıca, Tekerlemeli Hikâyeler, klasik ölçülü, uyaklı yapılarından daha öteye çıkarak, aile içerisinde hoş vakit geçirmek için okunabilir, çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekebilir.

Bir yazar olarak çocuk kitaplarındaki mesaj verme/öğretme amacı hakkında ne düşünüyorsun? Metinleri oluştururken yazar mı, anne mi, eğitmen bakış açın mı ağır bastı?

Aslında önce şunu söylemek istiyorum, bir çocuk kitabının en temel işlevi, çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırmak olmalı. O yüzden bence, çocuklar için edebiyat dediğimiz zaman kitaplar, onların sanatla, edebiyatla etkileşimli bir yaşantıya adım atmasını sağlayacak önemli bir uyaran haline geliyor.  Ama maalesef işin bu temel noktası sanki biraz kaçırılıyor. Bunu sadece yazar açısından söylemiyorum. Aslında yazardan çok burada ebeveyn ve eğiticilerin tercihleri önemli rol oynuyor. Biz büyükler çocuklarımıza, günlük yaşantısını aynen anlatan, yapması gerekenleri her zaman duyduğu bir dille ona hatırlatan kitaplar önerdiğimizde, okumak artık bir zevk değil, görev haline dönüşüyor.

O yüzden, bir çocuk kitabı biraz önce de söylediğim gibi, okuma sevgisi, alışkanlığı, sanatla içli dışlı bir yaşama hazırlık sağlayacak nitelikte olmalı. Daha sonrasında pek çok dikkat edilmesi gereken unsur sayabiliriz. Mesaj verme de benim için bunlardan sadece biri.

Sorunun ikinci bölümü için de şunu net söyleyebilirim, öyküleri oluştururken yazar kimliğimi kaçırmamaya oldukça özen gösterdim.  Çünkü yapılan pek çok araştırmaya göre okuma zevki kazanması istenen insana, iyi bir kitap verilmesi ve onun eleştirel bir bakış açısı geliştirmesi öneriliyor. Yani kitabın ister çocuk ister büyük için olsun en temelinde edebi özellik taşıması olmazsa olmaz. Bu özelliği de ancak insanın yazar kimliği verebileceği için çalışma boyunca odağımı yazar bakış açısıyla oluşturdum.  Diğer yandan tabii ki bir toplum içinde yaşıyoruz ve gerek bilinçli gerekse bilinç dışında kolektiften beslenen varlıklarız. Bu nedenle toplumdaki diğer rollerim de sezgisel tarafımı beslediği için yazar Dileğin işini oldukça kolaylaştırdı.

Çocukken okuduğun kitaplar ve bugünkü çocuk kitapları arasında nasıl bir ayrım var?

Benim çocukluğumdaki kitaplar ile bugünkü çocuk kitapları arasındaki ayrıma ilk söyleyebileceğim şeyler, teknolojik –  interaktif öğelerin varlığı ile görsel unsurlar ve tasarım olur. Benim çocukluğumda kitapların illüstrasyonları genellikle sınırlı renk paletiyle hazırlanan sade görsellerden oluşuyordu. Bunlar daha çok hikâyeyi destekleyici rol üstlenirdi. Günümüzdeyse, görseller destekleyici rolün ötesine geçerek, hikâyenin bir parçası durumunda.  Canlı renkler, modern çizim teknikleriyle tasarımlar çok dikkat çekici. Ayrıca dijital çağın etkisiyle e-kitap ve sesli kitap formatları oldukça yaygınlaştı.

Hikâye yapısı olarak, benim çocukluğumda okuduğum kitaplarda çocuğun hayal gücünü canlandırıcı öğelerin yanında ders verme niteliği de oldukça öne çıkıyordu. Bugün de ders verme niteliği devam etse de eğer eser çocuksuluk ve sıradanlık tuzağına düşmemişse, modern dünyanın getirdiği sürdürülebilirlik, toplumsal cinsiyet eşitliği, farklı etnik gruplar gibi kavramlar da kitaplarda yer buluyor.

Kitabın yayımlanalı kısa bir süre olsa da sormak isterim, çocuklardan sana dönüş oldu mu? Nasıl tepkilerle karşılaştın?

Şimdiye kadar olan dönüşleri direkt çocukların ağzından değil, onları anlatan ebeveynlerinden aldım. Bunlardan özellikle hedeflediğim amaçların başında gelen eğlendirici unsur ile ilgili olanları beni çok mutlu ediyor. Çocuk kitabı olunca eğitimcilerden veya ebeveynlerden ilk aldığım sorulardan biri kitabın kaç yaşına uygun olduğu ile ilgili. Aslında bu soruya birkaç yaşı kapsayan bir sınırlandırma getirmeden kitabın, aile veya öğretmenler tarafından da okunabilecek geniş bir yelpazesi olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncemi vereceğim örnek de kuvvetlendiriyor.

Bu örnek, henüz okuma yazma bilmeyen anaokulu yaşındaki çocuklarla ilgili. Birkaç çocuk ve annesi bir araya geldiklerinde annelerden biri çocuklara kitabın C-Ç harfindeki Çakırgözlü Candaşlar isimli tekerlemeli hikâyeyi okumuş. Sonunda anneyi alkışlayan çocuklar neşelendikleri için aynısını bir daha okumasını istemişler.  Ama beni asıl etkileyen kısmıysa şu, bir süre sonra anneler sohbete dalmışken, çocuklar kendi aralarında bir pazarcılık oyunu kurmuş ve oyunda tıpkı tekerlemede olduğu gibi cıncık ve çorap satıyorlarmış.

Son olarak üzerinde çalıştığın yeni bir proje var mı?

Yine bir çocuk projem var. Bu sefer öykü temelinde oluşturmak istediğim bir kurgu için çalışıyorum. Çalışma için kısaca şöyle söyleyebilirim, bir çocuğun hayal gücünün doğa ananın yaratıcılığı, besleyiciliği ve içinde barındırdığı müthiş denge ile beslenmesi sonucu ortaya çıkan olaylar.

edebiyathaber.net (24 Şubat 2025)

Yorum yapın