Ancak bence en önemlisi iki ciltte de yer alan “Genel Bakış” yazıları başta olmak üzere, dil meselelerine bakış tarzıdır. Dilin “doğru”su “yanlış”ı, hayatın bin bir hâlinde ve toplumun bin bir oluşumunda dilin aldığı biçimler, bunların bir süreç halindeki incelikler… “Genel bakış” derken, dil olgularıyla ilgili sezgiler oluşturmaktan söz ediyorum. Necmiye Alpay
Necmiye Alpay’ı yeterince okursanız ona en az bir dil borçlanırsınız. Türkçenin doğru kullanılması yolunda daha önce yayımlattığı “Dilimiz, Dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar (2004, Metis)”, okuduğum günden beri nereye gidersem yanımda götürdüğüm “Türkçe Sorunları Kılavuzu (2000, Metis)” ve son olarak da birkaç ay önce kitapçılarda arz-ı endam etmeye başlayan “Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II“, dil ve edebiyatla hayat bulan herkese yarım kalan birçok şeyi haber veriyor. Alpay’ın, adını andığım kitaplarını okuduktan sonra birçok okurda, Türkçe yazmak ve anlamak, hatta düşünmek konusunda arayıp da bulamadığı bir anadili kursuna katıldığı hissi uyanacak. Doğru bildiğiniz birçok yanlışa “dil” uzattığınızı anlamamız da uzun sürmeyecek.
Geçtiğimiz aylarda Metis Yayınları’ndan çıkan “Dil Meseleleri: Uygulama Üzerine Yazılar II” “Dilimiz, Dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar”ın devamı niteliğinde. Birçok kavram ve kelimeye getirdiği eleştiri ve açtığı parantezlerle tam bir kaynak kitap.
Alpay’ı ve Türkiye’yi yakından takip edenlerin bileceği üzere “Dilimiz, Dillerimiz: Uygulama Üzerine Yazılar”ın yayınlandığı tarihten bu yana, ülkede umut olarak varlığını sürdüren bazı şeyler yerini büyük bir hayal kırıklığına bıraktı. Ülkedeki siyasi iklim “sürekli bir kış” olarak tezahür etti. Dolayısıyla dil politikaları, eğitim, medya, edebiyat, çoluk çocuk, hayvan, çiçek, dere vs. birçok unsur solunum şeklini değiştirdi. Alpay ise bu süreçte, sistemli ve istikrarlı bir biçimde arka çıktığı “barış” meselesinin, ne yazık ki bedel ödeyerek, Türkiye’de az bulunur aktivistlerinden biri olmayı sürdürdü.
Dil Meseleleri, Uygulama Üzerine Yazılar; Alpay’ın 2001-2007 yılları arasında, çoğu Radikal’de yayımlanan makalelerinden oluşuyor. Bu açıdan, devamı olduğu ilk kitapla organik bağı oldukça güçlü. İşin tuhaf yanı, bazı makalelerin ilk yayınlanma tarihi kitapta belirtilmemiş olsaydı, sanki bugünlerde yazılmış intibasıyla okunması mümkün olacaktı. Bu, Alpay’ın “meseleleri” kavrayış kapasitesini gösterdiği gibi Türkiye’nin birçok açıdan kendisini tekrar edişinin bir işareti. İki sonucu alt alta toplayarak yazarsak, kitabın ister istemez ilk kitaptaki kırmızı çizgilerin üzerinden geçtiğini sonucuna ulaşırız. Böyle bakınca da “Dil Meseleleri”nin toplumsal duyarlıklar açısından çıtayı daha yukarı çektiği izlenimi uyanıyor. Tam da bu nedenle, fazladan bir dikkate kavuşmanız olasılığı yüksek. Okurun bir çeşit “uyanış” yaşaması isteniyor ve kaçınılmaz da. Ne ki, aynı duyarlık; benzer sebeplerle okurun konforunu da bozabiliyor.
Alpay, “Söylem Bilmeceleri” bölümünde topladığı hususları; kültürel dayatmanın, medyanın, kamunun… baskısı altından kurtararak yeniden değerlendirme olanağı bulmamızı sağlayacak bazı uyarılarda bulunuyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, bazı yerlerde, kafanızdaki mandallardan bir ikisi kalkıyor ve ensenize tokat yediğiniz hissi uyanıyor. Ancak bir okur olarak konforunuzun bozulduğu fikirler de aynı bölümde yer tutuyor. “Toptancı Kavramlar, dışlayıcı sloganlar” başlığı altında, özellikle şu sıralar sahneyi işgal eden ABD ve İsrail’in saldırgan politikalarından yola çıkılarak, toplum olarak verdiğimiz refleksleri yeniden ele almamızı sağlayacak kalıcı bir dikkat aşılanırken, “Kırıcı değimler ve eğretilemeler” alt başlığında, obsesif sayılabilecek bir hassasiyete kucak açılıyor. Alpay, dilimizde bazı deyim ve eğretilemelerden, dezavantajlı bireyleri incitebileceği endişesi gözetilerek vazgeçilmesini teklif ediyor. Bu hususta en acımasız eleştiriyi de Nazmiye Güçlü’nün ilk elden yaptığı uyarıdan hareketle kendisine yöneltiyor. Engelli bireyler için incitici olabileceğini düşünerek Alpay’ın kullanmaktan imtina edebileceği cümlesini aynen yazıyorum: “Gözümüzü açacak bir kaynak!” Gözünü açmak deyiminin görme engelli bireylerde olumsuz duygular uyandıracağı hususunda, kitaptaki bilgilerden anladığımız kadarıyla, Nazmiye Güçlü, Necmiye Alpay’ı ikaz ediyor. Alpay da, bir yandan böyle bir hassasiyeti ıskaladığına hayıflanırken diğer yandan aynı ihtarı okurlarına çekiyor.
Alpay’ın kendi tezlerini tartışırken, söz konusu meseleleri nasıl çok yönlü ele aldığı, yazılarını dikkatle okuyan birçok okurun malumudur. Kırıcı değimler ve eğretilemeler, bölümünde bu çok yönlülük zannımca bir “kör cephe” doğuruyor. İlgili bölümü okur okumaz, sezgisel olarak verdiğim ilk karar buydu. Üzerine biraz daha düşününce bundan kendi adıma emin oldum. Kısacası Alpay’ın uyarısını ikna edici bulmadım. Ancak her şeye rağmen kafa karıştırıcıydı. Biraz da bu nedenle bu düşünüşü “obsesif” bir tepki olarak ele aldım. Engellilerin, psikolojik açıdan empatiyi aşıp, sempatiye dayanan bu tür dikkati hoş karşılayacakları da muamma. Koruyucu bir tavır bu. Pozitif ayrımcılık değil düpedüz ayrımcılık. Dolayısıyla da yapay. Dil’e getireceği kısıtlamayı söylemeye bile gerek yok. Böyle düşünürsek işlevsel de değil. Düşünceye ve yazıya birçok açıdan prosedür getiriyor.
Söz konusu duyarlığın Alpay’ın düşünce dünyasıyla yapışık ikizler olarak düşünüyorum. Bunun bir sonucu olarak da Dil Meseleleri bir yönüyle dil altı hapı işlevi görürken diğer yanıyla yer yer okura ideolojik bir baskı uyguluyor. Nihayetinde bu, bu kitap özelinde tartışacak olursak, “dil”i dert edinmesinin bir şartı. Kaldı ki kitap bunlarla da yetinmiyor. Bir dilbilgisi matematiğiyle, sinsi birçok dil sorununa karşı ciddi bir “ilk yardım” malzemesi temin ediyor. Yabancı dillerden, bağlamından kopararak dilimize aktardığımız söz ve söz öbekleri konusunda temiz bir harita koyuyor önümüze.
Kürt ve Kürtçe meselesini tartışırken, özgürlükler, anadil, barış gibi temel kavramları, ciddiyet, sorumluluk ve soğukkanlılıkla ele alması, konu zaman zaman “dil meselesi” dışına taşıp, ham bir siyasi yoğunluğa varsa da, tematik bütünlüğün korunmasını sağlıyor. Yani özündeki tartışma, “dilin bir ihtiyaç” olduğu ve bu ihtiyacın karşılanması için yapılması gerekenler. Hülasa; Dil Meseleleri, dönüp dolaşıp “dile” gelen bir kitap oluyor.
Türkçeyi belli ölçülerde tutma ve o ölçülerden kalkarak taşırma çabasındaki Dil Meseleleri, olur olmaz her söze oburlukla atlamamamız için belirgin bazı yön okları koyuyor. Hem düşünsel hem de teknik açıdan geniş bir çerçeve oluşturuyor. Bu ve burada sayamadığımız birçok nedenle; dilinizin sorumluluğunu almaya önem veren biriyseniz Necmiye Alpay külliyatını yanı başınızda tutmanız gerekiyor.
edebiyathaber.net (2 Temmuz 2018)