Yazıya, üzerine yazmak istediğim kitabın çevirmeni ile başlayacağım, çünkü kitabın Türk okuruna ulaşmasındaki en önemli etken şiir eleştirmeni, yazar ve çevirmen Erhan Altan. Altan, uzun yıllardır yaşamını İstanbul ve Viyana’da sürdürürken, Avusturya edebiyatı ve Türk edebiyatı arasında, özellikle şiir konusunda, kendisini gönüllü bir elçi olarak da görüyoruz. Somut/deneysel şiirin ülkemizde halen inatla yoluna devam etmesini sağlayan isimlerden biri ayrıca. Altan’ın hem kendi yazdığı hem de Avusturya edebiyatından çevirdiği kitaplar, zoru seven okurlar için, çünkü hiç de kolay kitaplar değil. Diğer yandan son derece sıra dışı kitaplar. Bu nedenle Altan’ın yazar, çevirmen ya da editör olarak isminin yer aldığı bir kitabı pek de kaçırmak istemem.
Altan, bir süredir Avusturya Kitaplığı adı altında Avusturya edebiyatından yazar ve şairlerin kitaplarını Türkçeye kazandıran bir dizinin editörlüğünü yapıyor. Cümleler, o dizinin kitaplarından biri. Dizinin çevirmenleri farklı isimler ancak bu kitabın çevirmeni de Erhan Altan. Kitap, Erhan Altan’ın “benim iki Zeus’um” dediği, Avusturya edebiyatının önemli isimlerinden Hans-Jost Frey ve Franz Josef Czernin’in ortak imzasını taşıyan aforizmalardan oluşuyor. Altan’ın kitabın sonuna yazdığı metinde Czernin’in, biri sekiz cilt olmak üzere, başka aforizma kitaplarının da olduğunu, ayrıca şiir ve dili biçimsel yönüyle ele alarak her ikisinin de sınırlarını nasıl zorlayabileceği üzerine çalışmalar yapan bir şair ve yazar olduğunu öğreniyoruz.
Aforizma, kim tarafından söylendiği bilinen, bir duygu ya da düşünceyi tek başına ifade edebilecek güçte bir özdeyiş ya da özlü söz, olarak tanımlanıyor. Czernin ve Frey, sistemli bir süreç takip edebilmek için kendilerine bazı kurallar koyarak, birbirlerine yazdıkları mektuplarla bu aforizmaları oluşturmuşlar. Ve ortaya çok ilginç bir eser çıkmış.
Kitap, ilk başta zaten kapağı ile “ben farklıyım” diyor okura. Czernin ve Frey’in, aforizma kavramı ve kitapta yer alan aforizmaların nasıl oluştuğuna dair önsöz mahiyetindeki metni “Cümleler nadiren tek başlarına görünürler.” diye başlayarak iki üç cümlesi ile ve büyük puntolarla daha kitabın kapağında okurla buluşuyor. Kapağı çevirdiğinizde ise hemen ilk sayfada metin devam ediyor. Yazarlar okuru sanki muzip bir oyunun içine çekiyorlar. Bu his, kitap boyunca da devam ediyor; çünkü Czernin ve Frey arasında gidip gelen cümle savaşları gerçekten zeki ve afacan çocukların yaratıcılıklarını yarıştırdıkları bir oyun gibi sürüp gidiyor. Kapakta başlayan metnin bir kısmı önsözde, bir kısmı ise kitabın sonsöz bölümünde yer alıyor. Bu metinde her ne kadar aforizmaların nasıl bir sistematikle üretildikleri konusunda bilgi verilse de, aslında aforizmalar üzerinde tek tek ilerlerken bu sistemi okur kendisi keşfediyor. Bu keşfediş süreci de aforizmaların kendileri kadar etkileyici, çünkü bu süreçte okur aforizmalarla baş başa kalarak içsel bir düşünce pratiğini deneyimlerken, şiir ve dil üzerine de düşüneceği bir zaman aralığı buluyor.
Czernin ve Frey, kitabı bütünsel olarak düşündüğümüzde ortaya çıkan metne bir hareket kazandırmak ve bu hareketi sürekli kılmak için ortaya çıkaracakları cümleler için basit birkaç kural koymaya karar vermişler. İlk başta bir cümleden sonra gelen cümlede önceki cümleden bir kelimenin olması kuralını koymuşlar. Ayrıca her biri bir cümle dizisini harekete geçirmiş, iki paralel cümle dizisi birbirlerini motive ederek ilerliyor. Ancak cümleler ortaya çıktıkça bu oyun öyle bir hale gelmiş ki kendi içinde farklı kurallar, yöntemler kendiliğinden ortaya çıkmış. Örneğin ilk başta Czernin ve Frey karşılıklı cümle cümle ilerlerken, sonradan kendilerini tek bir cümle ile sınırlamaktan vazgeçmişler. Okur cümleler arasındaki ilişkileri ve cümleden cümleye giden yolda neler olduğunu metin üzerinde ilerlerken yazarlarla birlikte keşfediyor. Peki aslında bu oyunla asıl hedeflenen ne? Kitabın sonsöz bölümünde yer alan şu ifade bu sorunun cevaplarından sadece biri: “İnsanın, içinde kendini araştırdığını düşündüğü derinlik, belki de kendisinden çok bir başkasına benzeyen bir ben’i ortaya çıkaran dilsel bir yüzeye varıyor sık sık.”
Cümleler, zor diyebileceğimiz kitaplardan biri. Bunun nedeni içinde yer alan aforizmaların, anlamlarının ya da bunların arasındaki ilişkilerin oluşturduğu sistematiğin zorluğu değil. Metin üzerinde ilerledikçe görüyoruz ki, cümlelerin her biri büyük bir birikimin, yıllar içinde süzülüp gelen bir dil deneyiminin sonucu ortaya çıkmış olmalarının yanı sıra iki sıra dışı ve keskin zekalı oyuncunun bir satranç tahtasında yer alan hamlelerine benziyorlar. Cümlelere konu olan kavramlar konusunda ne kadar bilgi sahibi iseniz bir cümlenin anlamına ve derinliğine o ölçüde yakın ya da uzak olacaksınız demektir. Benzer şekilde, bazı cümleler Rimbaud, Kafka, Mallarme ya da Beckett gibi birçok yazarla ilişkilendirilmiş, bu yazarların külliyatına hâkim okur daha farklı bir yolculuk yapacaktır cümleler arasında.
“Rimbaud: İsabet etmenin mümkün olduğu bir hedefe hep bir başkası isabet eder.”
“Rilke’ye göre: Eğer gövden bir çan olsaydı kalbin seni vura vura öldürürdü.”
“Adorno: Yanlış bir dilde doğru sözcük yoktur.”
Kitapta yer alan cümleler tek başlarına güçlü ifadeler ancak Czernin ve Frey’in bir oyuna dönüştürdükleri sistem sayesinde farklı bir gücü de içlerinde taşıyorlar. Kitabın içeriğine dair bu yazının okuruna az da olsa bir fikir vermesi için, beni etkileyen birkaç aforizmayı da o sistemin içinden çekip paylaşmak isterim:
“Aslında her anlam gizlidir. Hele bir tamamen harf ve sese bürünmeye görsün.”
“Benzeyen aynı olandan daha çok hoşa gider.”
“Bir şeyin anlamı, bir şey için anlamının ne olduğuna bağlıdır.”
“Öykünün anlamı eksikliğindedir, ama sadece insan onu aradığı sürece.”
“An göz kırpar, bakan anlar.”
Böyle bir kitabın çevirmeni olarak Erhan Altan’ı ayrıca tebrik etmek gerek. Kendisi de kitabın sonundaki yazısında ifade ediyor; şiir çevirisi zaten zor olan bir alanken, aforizma çevirisi bunun çok daha ötesinde bir zorluk taşıyor. Çünkü şiiri çevirirken önceki ve sonraki dizelerden, ya da şiirin bütününden destek alabiliyorsunuz. Ama aforizma boşlukta bir yerde her şeyden bağımsız kendi başına duran bir cümle, bir de işin içine Almanca’ya özgü dil özellikleri girince işin içinden çıkmak hayli zor olmalıydı. Altan bu süreçte Czernin’in kendisi ile de bir çalışma yaptığını belirtiyor.
Dil çok büyülü bir alan; içine daldıkça daha çok genişleyen, derinleşen, sınırları olmayan bir vaha gibi. Czernin ve Frey, Cümleler kitabı ile dilin sınırlarını zorlamaktan ziyade o sınırlarda gezinmenin heyecanını yaşamayı tercih ettikleri bir oyun oynuyorlar, böyle büyülü bir vahada neler olabileceğini dair sonsuz sayıda olasılığı denemenin keyfini çıkarıyorlar. Bu heyecan ve keyfe ortak olmak isteyen okura kapıyı açık bırakarak…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (6 Kasım 2019)