Terapi: Bir tutunuşun öyküsü
İnsanın kitap seçimi de film ve müzik seçimi gibi o anda ilgi ve ihtiyaç duyduğu alanlarda oluyor çoğu zaman. Benim yeni bir yazarı veya sevdiğim yararlı bir kitabı keşfedişimse çoğu zaman tesadüfi oluyor. Terapi'yi okumaya başlama nedenim kızımın bu kitabı alıp, uzun süre elinde gezdirip bir türlü okuyamamış olmasaydı. Anneler tıpkı yemek gibi, bitmeyen kitapların öylece kalakalmasına razı olamazlar.
Bununla beraber okumamda başka nedenler de vardı. Kapağının çok afili olmayışı, içinin yeterince dolu olduğu gibi bir hissiyat yarattı, sanki içiyle o kadar çok uğraşmış ki dışına enerjisi kalmamış. Belki de bir kibir vardı, beni sadece dış görünüşümle değerlendirenler okumasınlar diyordu. Buna inanabilirim çünkü sizin onu terk etmeniz için başlangıçta o kadar çok şey yapıyor ki, çok şey vaat etmiyor, sen beni sevmezsin zaten diyor, öyle tekdüze bir gidişi var, heyecana boğmuyor, ilerde de heyecan verici olacağına dair bir kanıt sunmuyor. Kitap kapağı gibi renksiz ilerliyor, renkler sonrasında doluyor, tıpkı roman kahramanının hayatı gibi.
Terapi için gündelik hayatın tekdüzeliği içinde kendini kaybeden yalnız bir kent insanının hayata, insanlara yeniden sarılışının romanı denebilir. Hayatta bazen öyle anlara düşmez miyiz, durup kalırız, sulara bırakırız kendimizi, yüzemeyiz de sığ sularda dolanıp dururuz hep aynı daire içinde. Romanın kahramanı edebiyat öğretmeni Jake Singer işte böyle bir durumdadır başlangıçta. Psikanalist Dr.Ernosto Morales’in muayenehanesine gittiğinde kimseyle yakın ilişkisi olmayan babasıyla ilişkisi hemen hemen kopmuş, annesini altı yaşında kaybetmiş, sevgilisinden yeni ayrılmış, iş arkadaşlarıyla mesafeli ve sorunlu ilişkisi olan genç bir adamdır.
Roman boyunca Jake’in büyüyüşünü, hayatla hemhal oluşunu izliyoruz. Jake’in içindeki terapisti uyandıran psikiatristinin tedavisi tamamen Freudçu ilkelere dayanmaktadır, önceleri yoğun çatışmalı başlayan ilişkileri Jake’in kendisini analiz ederken bir yandan da psikiyatristini de analiz etmesiyle farklı bir boyut alır.
Kitap benim gibi amatörce psikolojiyle ilgilenenler yanında profesyonellerce de beğenilecektir sanırım… Freudçu terapideki yaklaşım esaslarıyla hemfikir olsanız da olmasanız da sorunlu alanların tespiti ve müdahalelerin yararlı olduğunu görebiliyoruz, gerisini de daha humanistik yaklaşan Jake hallediyor zaten. Bir kadın okuyucu aynı sorun içinde boğulsa terapistin bu yaklaşımla nasıl yararlı olacağıysa akılda bir soru olarak kalıyor.
Bu yoğun terapi sonucunda Dr. Morales’in yeni nesil psikolojik tedavi yaklaşımlarına eleştirisi not edilmeyi hak ediyor, “Tedavi artık anlam, ruh ve gizem incelemelerinden değil hızlı onarımlar, on iki adımlar davranışsal uyumlar ve haplardan oluşacak, Freud ölecek Marks’ın öldüğü gibi…”
Bazı kitaplar okunurken çok etkileyici ve sürükleyicidir. Bittikten sonra çok azı kalır belleğinizde, Terapiyse kolay okunan bir kitap değil. Her görüşmelerinde siz de terapi odasına giriyorsunuz. Gerçek bir terapideki gibi uğraşmak, içinize bakmak gerekiyor, analitik süreci beraber yaşıyorsunuz, Morales geçici bir babanız da oluyor. Ve her terapi seansından sonra bir ara vermek gerekiyor. Başlangıçta terapi seansları daha çok yer alırken, süreç içinde Jack’in hayatındaki olaylar ve insanların nasıl çoğaldığını gözlemek mümkün oluyor.
Romanın bitirdiğimde bunu okumamın hiç de başlangıçtaki nedenlerle olmadığını, gerçekten ihtiyacım olduğu için seçtiğimi düşündüm. Kahramanın hayatının başı ve sonunda o kadar çok şey değişmiş oluyor ki, bu kitabı okuyup siz de var olan hayatınızı değiştirebileceğinizi düşünebilir hatta bebek adımlarıyla da olsa işe koyulabilirsiniz. Kendi söküğünü dikmeyi yeğleyenlerdenseniz için yol gösterici olabilir.
Dilşad Save – edebiyathaber.net (29 Nisan 2011)