Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu
Edisyon Yayınları tarafından yayımlanan “Son Sardunya” adlı kitabı üzerine Dilvin Gerçek ile söyleştik.
“Prens Çıplak adlı romanınızdan sonra “Son Sardunya” ile okurlarınızı selamladınız. Henüz bilmeyenler/ duymayanlar/ görmeyenler için, Dilvin Gerçek kimdir diye sormak istiyorum.
Kadıköy Anadolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümü mezunuyum. Şiir tutkusu ile başladı o yaşlarda edebiyat tutkum. Okul yıllarımdan itibaren tek hayalim yazmak iken, hayat beni ihracat ağırlıklı olmak üzere çeşitli sektör ve alanlara itti. Fakat ben yanı sıra kendi kendime de olsa yazmayı hep devam ettim. Çalışma hayatımın son yedi yılını eğitim sektöründe İngilizce öğretmeni ve eğitim kurumlarında yönetici olarak geçirdim. Ta ki pandemiye kadar. O makûs süreç ile evlere kapanmak bana birçok zorluğun yanı sıra uzun yıllardır hayalini kurduğum ve tek istediğim düşü hayata geçirme şansı verdi.
“Prens Çıplak” ilk romanınız ve 2022 yılında yayımlandı. 2023 yılında da “Son Sardunya.” Dilvin Gerçek üretken bir yazar mıdır?
Bu soruya hiç düşünmeden “Evet,” diyebilirim. İnsanın yaptığı iş ne olursa olsun üretkenliğini üst seviyelerde tutması gerektiğinden yanayım her zaman. Geçmiş uzun yılların büyük birikimi de bu üretkenliği tetiklediği için, bu konuda şahsen şanslı olduğumu düşünüyorum.
Kitaba gelelim. Şaşkınlığımızı çok çabuk üzerimizden attığımız bir salgın sürecinden geçtik. Kitabınızda bu dönemle birlikte değişen hayatlarımızdan kesitler de görüyoruz. Bugünün ülke gerçeklerine eleştiriler de… Öte yandan baskın olarak gördüğümse iki kız kardeş hikâyesi. Siz neler söylersiniz kitabınızla ilgili?
Dünyayı sarsan bir süreçti. Ve herkesin hayatında irili ufaklı derin izler bıraktı. Tamamıyla salgın sürecini anlatmayı tercih etmesem de hikâyenin geçtiği yılları, bu izlere dokunmadan kurgulamak olmazdı. Dünya artık çok zor bir mekân, hayatta kalmak başlı başına bir mesele hâlini aldı. Yazar olarak yaşanılan sıkıntılardan bahsetmek, dert ettiğimiz noktalara değinmek başlıca görevimiz olmalı.
Hikâye genel hatlarıyla ikili insan ilişkileri ve bunun yarattığı psikolojiler üzerine kurulu. Bunun içinde aile, hayat arkadaşı, iş arkadaşı, ast üst ilişkilerine dair her şey var. Bile isteye veya hiç farkında olmayarak dokunduğumuz insanlar üzerinde bıraktığımız olumlu, çoğu zaman olumsuz izler ve bunların doğurduğu sonuçları görüyoruz. Ve tabii özünde; düşe kalka büyüdüğümüz bu hayatta alınan darbelere rağmen her bireyin ayakta kalabilmek adına en büyük gücünün kendisi olduğuna dair okura verilmek istenen farkındalık yatıyor.
Tuana geçmişinden gelen acılarıyla baş etmeye çalışan genç bir kadın. Ablası Saye ise daha olgun bir karakter çiziyor. Hasta bir anneleri var. Baba karakteri ise kitapta yok. Kardeşler farklı karakterler olsa da güçlü bir bağ var aralarında. Karakterler üzerine neler söylemek istersiniz?
Aslında bu roman için yalnızca babanın değil, ‘Adamın adı yok,’ diyebiliriz. Tuana yaşadıklarını kanıksamış gibi görünürken içinde hiçbirini aslen çözememiş, kendini akışa bırakmış bir genç kadın. Abla Saye hayata çok daha olumlu bakmayı tercih eden, ailenin ve yaşam düzeninin dayatıları ile yoluna devam eden, sıkıntılarını yok saymayı tercih etmiş bir karakter. İki kardeş taban tabana zıt diyebilirim. Ancak hayatlarına eş ya da aşk, kim ve ne girerse girsin kardeşlik en güçlü bağ olarak kalıyor her zaman. Anne ise başlı başına bambaşka bir serüven.
“Büyük dengesizliklerin tümünden meydana gelen muazzam bir dengeydi hayat. Ne yazık! Mutluluklar kısacıktı, hüzün ne kadar uzun” diye yazmışsınız. Mutluluğun kısa olması kişiden mi kaynaklanıyor, mutlu olmayı bilmiyor muyuz? Yoksa mutluluklar bize çok mu görülüyor?
Mutluluğun bir yaşam biçimi değil küçük, kısa anlar olduğuna inanıyorum. Kişiye göre olan kısmı ise bunu süreklilik olarak arayan dolayısıyla var olan kadarını da gözden kaçıran ile yaşadığı standardı koruyan ve denk geldiği mutlulukların farkına varanlar arasında değişkenlik gösteriyor. Olmayı değil de olunan anların keyfine varmayı kaçırıyor olabiliriz zaman zaman. Kimsenin içindeki mutluluğu bir başkasının ona çok görmesi ve yaşatmaması diye bir durum söz konusu olmamalı. Buna izin vermek de işin buhranlı tarafına meyletmek oluyor bir anlamda. Hepimizin gücü kendi içinde.
Son olarak, 2024 için bir kitap çalışması var mı?
Doğruyu söylemek gerekirse şu an için henüz ‘Son Sardunya’nın ruhundan çıkabilmiş değilim. Tam olarak başlangıç ve bitiş sürelerini veremesem de hedefim 2024 yılı içerisinde üçüncü kitabım ile sizlerin karşısına gelmek.
edebiyathaber.net (27 Kasım 2023)