Dilvin Gerçek: “Yapısı, kurgusu farklı olsa da benim romanlarımın hepsi insan psikolojisi ve ilişkileri doğrultusunda hayat buluyor.”

Ocak 29, 2025

Dilvin Gerçek: “Yapısı, kurgusu farklı olsa da benim romanlarımın hepsi insan psikolojisi ve ilişkileri doğrultusunda hayat buluyor.”

Söyleşi: Mehmet Özçataloğlu

Dilvin Gerçek’le Edisyon Kitap tarafından yayımlanan “Leyla Geçidi”ni konuştuk.

Leyla Geçidi, üçüncü romanınız. Bir masa etrafında toplanmış kadınlar geçmişlerini, sevinçlerini, hüzünlerini, acılarını, mutluluklarını masaya yatırıyorlar. Sizi bunları yazmaya yönelten ne oldu?

    Yapısı, kurgusu farklı olsa da benim romanlarımın hepsi insan psikolojisi ve ilişkileri doğrultusunda hayat buluyor ağırlıklı olarak. Ve her insanın mevcut yaşamına taşıdığı iyi kötü ne varsa geçmişinden sürükledikleriyle can buluyor. Kendimize zaman içinde kattıklarımız, bize verilenler, bizlerden alınanlar, unutamadıklarımız, affedemediklerimiz ve niceleri… Geçmişimizle hesabımızı kapatmadığımız sürece günümüzde attığımız adımlar hep biraz eksik kalıyor. Farklı oranlarda fakat herkeste bu boşluk muhakkak var. Bazıları çözüp yoluna devam ederken; kimileri bu farkındalığa veya kabule ulaşamamış durumdalar. Farkında olup da o bağışlama ve sulh duygusuna erişemeyen bireylerin sayısı da oldukça fazla. Okur, hikâyeye dâhil olduğu andan itibaren aynı seyahati kendi geçmişinde de yapar duruma gelebilir ise ne mutlu bana. İşte Leyla böylelikle bir anda kendi kurgusu ile doğdu.

    Kitabın adı Leyla Geçidi. Kitapta bir yerde de “masanın gözlem evi” diye söz ediliyor Leyla’dan. Kitaptaki Leyla, kim tam olarak, anlatır mısınız biraz?

    Mümkün olduğunca ipucu vermeden elbette anlatmak isterim sizlere. Leyla masanın en tecrübelisi aynı zamanda romanın temelini oluşturan o buluşmanın fikir ve ihtiyaç sahibi. Çekişme ve çatışma ortamında geçen bu buluşmada Leyla bilgisi, birikimi ve en olgun hâliyle misafirler arasında katalizör görevi görüyor aslında daha çok. Amacı yalnızca kendisini değil, davet ettiği herkesi o kapıdan, iyileştirerek uğurlamak. Olay günü akşamında gerçekleşmesini beklediği bir büyük hayali var ve bunun yolu o buluşmadan geçiyor. Özetle Leyla her kadın, hepimiz biraz da… Çok uzun ve zorlu yollardan geçmiş. Kendini gerçekleştirmesi bir hayli gecikmiş. Ancak bu noktada menfi veya müspet, yaşama dair bakış açımızın varacağımız sonu belirlerken nasıl da en önemli unsur olduğunu anlatıyor okura. Vakit bazı şeyler için aslında çok mu geç ya da hiçbir zaman hiçbir şey için geç değil mi; bunu düşünmeye itiyor bizleri.

    Masanın etrafındaki herkes farklı bir yaşanmışlık anlatıyor aslında. Fakat yaşananların ortaklaştığı noktalar da var. Masanın dışındaki bir kadın olarak bu ortaklaşmayı neye bağlarsınız, nasıl yorumlarsınız?

    Hepimiz bambaşkayken bir noktada biriz birçok yönden aslında. Bu, kendi içimizde de böyle… Ben o ortamı kurarken, yazım esnasında; biraz Nâzende oldum, biraz Dilhun, çokça Meftun, belki Latife Hanım hatta Leyla. Milyarlarca insanın parmak izi bile birbiriyle aynı değilken irili ufaklı detaylar harici duygu olarak, ruh olarak çok benzeş yaşıyoruz aslen. İsimler, mekânlar, zaman, algı değişiyor. Döngü bir şekilde paralel ilerliyor. Farklı dediğimiz hayatlar derinlemesine incelendiğinde fark edebilirsiniz ki hakikatte birbirinin değişik versiyonları olarak can buluyor. Ve hayat öyle bir paradoks ki; her kişi kendi içinde birçok farklı insanı, başka hayatları yaşıyor dönem dönem. Velhasıl, konu oldukça karmaşık ve derin.

    “Kötü olan hiçbir şey sonsuza dek sürmeyecek” diye yazmışsınız. Zaman zaman bu konudaki umudumu yitiriyorum. Biliyorum ki yalnız da değilim bunu hissederken. Umutlu olmak için nasıl bakıyorsunuz dünyaya?

    Ruh, bedenin gözle görülemeyen, elle tutulamayan formudur. Bu sebepledir ki dalgalanması çoktur. Tutunmaya çabaladığımız dünya öyle kötü bir yere dönüşürken,her açıdan yaşamak o kadar zor bir eylem haline büründü ki… İnsanız. Bulmak kadar kaybetmek, mutluluk kadar hüzün, umut kadar umutsuzluk hepsi bizler için. Geçmişimize kıyasla artık yeni bir dünyada olduğumuzu düşünüyorum ben. Ve bu defa çok daha hızlı dönüyor. Hiçbir duygu mutlak ve sonsuz değil. Umudu kaybetmek kısmına gelince; tamamen bir denge unsurudur yaşamak. Bir yerden aldıklarını başka bir yerden telafi ediyor muhakkak. Gençlik, tüm bu süreci böyle değerlendirmeye müsaade etmiyor ne yazık. Fakat özellikle kırklı yaşlardan sonra geride bıraktığı kadar süresi kalmadığını anlıyor insan. Umutsuzluk bireyin elini kolunu bağlayan bir kavram. Hayalperest olmaktan bahsetmiyorum tabii ama kendimize en dar zamanlarda çıkış yolu bulabilmek adına umuttan daha güçlü bir araç kalmıyor geriye. Büyük bir sihir barındırıyor içinde. Hayatın tek gerçeği ve en büyük çaresizliği ölümken; buna bile alışıp yola devam edebiliyorsak eğer,  iyiyi ummak, ona ulaşmak için eyleme geçmek, kendimizi gerçekleştirmekten hiç vazgeçmemek büyük bir lüks, bir lütuf bana göre. Ben umutsuzluğa saplanarak bu şansı elimin tersiyle itmeyi, çürümeyi ve etrafımı çürütmeyi tercih etmiyorum hiçbir zaman.  

    İstanbul’u bir kadın olarak tarif etmişsiniz kitapta. Neden erkek değil de kadın, İstanbul gibi yaşaması güç, kaotik bir kent için?

    Tam da söylediğiniz gibi kaotik olduğu için sanırım. Erkek değil çünkü erkek çok düz. Defolarını saklayamayan, süslenip püslenip kendisini olduğundan daha cazip gösterme şansı olmayan. Uğraşsa da duygularını perdeleyemeyen, yeltense de yalan söylemeyi beceremeyen, tepeleri, inişleri, çıkışları oldukça az dümdüz bir ova. İstisnalar elbette ki mevzu bahsin dışında. Hâlbuki İstanbul öyle değil. Havasıyla, suyuyla hem zehir hem panzehir özünde…Yorgun, kırgın, bitik yerleri çok fazla ama ne zaman gerekse o zaman hazır elinden geldiğince büyülemeye. Bütün cazibesiyle… Kadın kadar zor, kadın kadar çekici… Ulaşamayanın ömürlük hayali, elde edenin kızsa da küsse de asla vazgeçemediği… Ve daha birçok detay var neden kendisini İstanbul Hanım olarak nitelediğimi destekleyen. Arzu edenler Leyla Geçidi romanımda hepsini fazlasıyla bulacak ve sanıyorum o bölümü bitirdiklerinde bana hak vereceklerdir.

    2022 yılında Prens Çıplak, 2023 yılında Son Sardunya, 2024 yılında da Leyla Geçidi. Her yıla bir roman bırakmışsınız. Üretken bir yazar olduğunuzun da göstergesi bu. Yeni kitaplar, projeler var mı? Okurlarınız adına bunu da sormak isterim.

    Çok teşekkür ederim. Bence her insan kendi edinimleri doğrultusunda ve elbette yetisi nispetinde üretmekten geri durmamalı. İlham beni terk etmediği ve kayda değer eserler çıkarabildiğime inandığım sürece devam edeceğim. Yazmak ve yapmak istediğim çok şey var. Dördüncü roman için sinopsisim hazır. Ancak şimdilerde bir kenarda demleniyor. Şu an okuma iştahım çok yüksek, onu kesmek istemiyorum. Kendime bu dönemde tekrar okumak için klasiklerden bir liste hazırladım. Onu tamamladıktan sonra yeni romana başlamayı hedefliyorum. İlaveten, yazmak ile ilgili beni heyecanlandıran başka bir proje için anlaşma aşamasındayım. Ve bunlara ek, çocuk kitapları yazarı Merve Başcumalı ile birlikte Spotify’ da “Faydası Yok Sohbetler” adlı ‘podcast’ imiz devam etmekte. Bu süreçte onu da geliştirerek ilerletiyoruz. Her şeyi planladığım gibi yürütme şansım olursa, umuyorum 2026 yılı bitmeden yeni romanımı tamamlamış olacağım. O zamana kadar kitapseverlerle Leyla Geçidi ve diğer kitaplarım aracılığı ile beraberim.

    edebiyathaber.net (29 Ocak 2025)

    Yorum yapın