Levent Turhan Gümüş’ün yazdığı Vaghar Aghaei’nin resimlediği Misi Sultan Efsanesi Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden:
Yazar, editör Levent Turhan Gümüş yerel bir destandan yola çıkarak kurguladığı öyküsünde okuru Batı Anadolu’nun bir köyüne davet ederken, güçlünün hukukunun yol açabileceği adaletsizlikleri, trajedileri gözler önüne seriyor. Aynı zamanda bir dayanışma öyküsü anlatırken; yaşanmış acıların sözle, arkadaşlıkla ve doğayla iç içe yaşayarak nasıl iyileşebileceğini hatırlatıyor.
Üç yabancı, dumanlı Beyduran dağlarıyla çevrili Misya’ya geldiklerinde, bu nezih köyün insanları başta onlardan çekindiler. Kavasgiller dediler onlara. İki adamın bakışları yalçın kayalar gibi sertti, yanlarındaki genç kızın hüznü ise sessiz ve derindi. Kavasgillerle önce köyün çobanı Ali yakınlaştı, sonra da oğlu Kerimşah. Yabandan gelen bu üç yabancının kardeş olduklarını, suskun kızın adının da Misi olduğunu öğrendiler. Misi Kız’ın sessizliğini Kerimşah’ın arkadaşlığı ve doğanın sırrına erilmez şifası kırabilecekti belki. Herkesi Misya’da buluşturan geçmişin soluğu ise hâlâ enselerindeydi…
“Daha önce annemi isteyen ama annemin reddettiği Bozkağan derler bir bey varmış. Saplantılı biriymiş. Annemin kendisini reddetmesini bir türlü kabullenemiyormuş. ‘Ahdım olsun Gülperi Sultan’ı o köylüye yâr etmeyeceğim,’ diyerek sağda solda konuşup dururmuş. Bir gece tarladan dönerken karanlıkta pusu kurmuşlar da babam Kurtboğan sayesinde kurtulmuş. Kayaların arkasında yabancı birileri olduğunu sezen Kurtboğan’ın havlamasıyla aymış babam, pusu kuranlardan önce davranarak basmış tetiğe. Adamlar kaçmış. Bir süre babamın zifiri karanlıkta bile yüzlerce metre ötesini gördüğüyle ilgili bir söylenti dolaşmış ortalıkta, attığını vuran bir nişancı olduğunu söyleyenler de olmuş. Velhasıl o günden sonra babama yanaşmaya kimse cesaret edememiş ama Bozkağan bu, yemin etmiş bir kere geri durur mu, illa ki cana kıyacak…“
Levent Turhan Gümüş 1959 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluğu denizinin ansızın derinleşip uçurumlaştığı bir balıkçı köyünde, dereleri, vadileri ve uğuldayan ormanlarıyla masalsı bir ortam
içinde geçti. Sonra bütün çocuklar gibi büyüyüp hayata karıştı. Yıllar geçip geriye baktığında bir arpa boyu yol gitmiş olduğunu gördü. Katı kurallar tarafından belirlenen yetişkinlerin dünyasında ne zaman canı sıkılsa uzaktan el eden çocukluğuna baktı. Arkadaş çocukları ve anne babaları için masallar yazdı, vakti geldiğinde yayımladı. Dalgacık ile Yakamozun Masalı, Işıklı Kaplumbağa Adası ve Misi Sultan Efsanesi adlı üç kitabı Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanmıştır. “Bizim çocukluğumuzda ders çalışmak bütün zamanımızı almazdı. Oyuna da yer vardı hayatımızda, masala da. Körebe, kukalı saklambaç, dokuztaş, Pal Sokağı Çocukları, Ferhat ile Şirin, Köroğlu, Define Adası, Gılgamış, Moby Dick… Her oyun bize başka bir serüvenin, her kitap ise bilmediğimiz başka başka dünyaların kapılarını açardı. Benim ilk masal anlatıcılarım babam ve halamdır. Dinlediğim her bir masalın hayal dünyamın zenginleşmesinde büyük etkisi olmuştur. Bugün artık orta yaşlı biriyim ama Kafdağı’nın ardındaki o uzak ülke, develerin tellal pirelerin berber olduğu rengârenk masal dünyası her gece rüyalarıma girmeye devam ediyor. Ve sanırım çocuksu bir merakla, “O dağın ardında ne var?” sorusunu sormaktan vazgeçmediğim sürece rüyalarıma girmeye devam edecek. Kafanız aydınlık, Kafdağı’nız yüce olsun çocuklar!”
edebiyathaber.net (12 Şubat 2024)