Bilgi Yayınevi, İtalyan yazar Giovanni Guereshi’nin ünlü romanı Don Camillo’nun Küçük Dünyası’nı Müge Çevikoğlu’nun İtalyancadan orijinal çevirisiyle yıllar sonra bir kez daha okurların beğenisine sundu. Birçok ülkede satış rekorları kıran kitabın yönetmen Julien Duvivier tarafından 1952 yılında filmi de çekilmişti.
Don Camillo’nun Küçük Dünyası politik mizah hikâyelerinden oluşuyor. Kitabın girişinde yer alan “Nasıl Geldim Bu Günlere” ve “Küçük Dünya” başlıklı bölümler yazarın otobiyografisinden parçalar içeriyor. Bu metinler, kitabın Eylül 1972’de yapılan ilk basımından alınmış. Yazar alçakgönüllülükle hikâyelerin özelliklerini şu cümlelerle anlatıyor: “ Bu öyküler, Po Irmağı boyunca uzanan Emilian Ovası’ndaki Parma şehrinde, yani benim memleketimde geçer. Orada politika tutkusu insanı rahatsız edecek bir yoğunluktadır; ama yine de halk sevimli, konuksever, eli açıktır. Mizah duyguları oldukça gelişmiştir.” Önsözde ise üç hikâye ve bir alıntı aracılığıyla Küçük Dünya’nın atmosferini tanımaya başlıyoruz. Anlatıcının yaşadığı köyün telgraf ve demiryolunun gelmesiyle yaşadığı değişim, bu değişime babasının ve köpeğinin gösterdiği tepki temel çatışmanın çerçevesini anlama konusunda ipuçları veriyor. Anlatıcının otobiyografisinden kesitler diyebileceğimiz hatırlamaya dayalı bu üç bölüm her seferinde şiirsel paragraflarla bitiyor ve hikâyelerin geçtiği köyü daha yakından tanımamızı sağlıyor: “İşte bu topraklar böyledir: İnsanlar çocuklarını vaftiz ettirmez, küfür eder, Tanrı’yı inkâr ettikleri için değil, sadece ona nispet yapmak için. Şehirden hemen hemen kırk kilometre uzaktadır ama sınırlarını bitkilerin oluşturduğu, önündeki tepenin ötesinin görülmediği bu ovada, her bir kilometre on kilometreye denk gelir. Şehir başka bir dünyadır. Hatırlıyorum.”
Don Camillo’nun Küçük Dünyası’ndaki hikâyeler, Po Irmağı yakınlarındaki Boscaccio köyünün papazı Don Camillo ile Komünist Belediye Başkanı Peppone’nin incelikli çatışmalarından oluşuyor. Bu çatışmalarda dengeyi yazarın vicdanının metaforu da diyebileceğimiz Hz. İsa sağlıyor. Don Camillo her seferinde ama özellikle vicdanen rahatsız olduğu hallerde ona danışıyor, o da yol gösteriyor ve olup biteni bir sonuca bağlıyor. Zaten mizah da genel olarak bu üç karakter özelinde din ile politikanın çatışmasından çıkıyor. Bu çatışmaların günümüzde de karşılıkları var, yer yer kahkaha attıracak ve derin düşüncelere daldıracak kadar.
Başkahramanlarımızdan Komünist Peppone çocuğunu hem vaftiz ettirip hem de ismini Lenin Libero Antonio koyulmasını istediğinde Don Camillo ile yumruk yumruğa kavgaya tutuşurlar, ancak sonunda Libero Camillo Lenin de uzlaşırlar. Peppone’nin astırdığı komünist propaganda yapan bildirilerin üzerine Camillo geceleri “Eşek Peppone” yazdırır. Birbirlerine karşılıklı olarak akıl almaz şeyler yaparlar. Belediye seçimlerini komünistler kazanır. Çoğunun okuma yazması yoktur. Ancak Don Camillo okuma yazma bildiğinden sunum metnini kendi istekleri doğrultusunda değiştirir; okulu genişletme, çan kulesini onarma ve köprü inşa ettirme sözü alır. Belediyeye para toplama kampanyasında destek olmayan köylünün bağına komünistler zarar verir. İçlerinde Başkan Peppone de vardır. Hz. İsa’ya danışan Don Camillo, Peppone’yi kırbaçlar ve günah çıkartır. Şiddet, hile ve amansız mücadeleden geriye sevgi, dayanışma ve dostluk kalır. Bütün tuzaklara, çevrilen dolaplara karşılık taraflar arasında kin ve nefret yoktur. İki düşman gün sonunda temel konularda hemfikir olabilirler.
Don Camillo’nun Küçük Dünyası’nda İtalya’nın Aralık 1946- Aralık 1947 tarihleri arasındaki politik hikâyesine edebiyatın en temel bileşenlerinden olan karakter çatışmaları üzerinden bakıyoruz. İnsanın doğaya müdahaleleri, bereketli toprakların modern zamanlarda yaşadığı dönüşüm, tarihin döngüselliği ve din-politika zıtlaşması gibi temalar bu çatışmaya bereketli bir zemin sağlıyor. İşlevsel diyaloglar üzerinden gelişen eylem merkezli hikâyeler ürettiği kara mizahla okuyucuyu hem gülümsetiyor hem de günümüz gerçekliğine göndermeler yaparak zihnini açıyor. İçerdiği derinlikli felsefeyle yıllara meydan okuyan Don Camillo’nun Küçük Dünyası daha çok okunmayı ve üzerine konuşulmayı fazlasıyla hak ediyor.
Serkan Parlak – edebiyathaber.net (10 Ekim 2019)