“Sabahları daktilo ile çalışmaya başlarım. Dört saat çalıştıktan sonra koşuya giderim. Bu bana bir dünyadan çıkıp diğerine girme imkanı verir. Ağaçlar, kuşlar, yağmur çiselemesi iyi bir moladır. Ardından akşam üzeri iki ya da üç saat için çalışmaya dönerim. Sonra sınırı belirsiz olan kitap zamanı başlar -zamanın nasıl geçip gittiğini bilemezsiniz. Çerez yemem; kahve de içmem. Sigara da içmem -uzun zaman önce sigara içmeyi bıraktım zaten. Oda temizdir, ev sessiz.
Bir yazar yalnızlığını korumak için ciddi tedbirler alır ve onu sonuna kadar kullanmak için sayısız yol bulur. Camdan dışarı bakmak, sözlükte rastgele kelimeler okumak gibi.
Büyüyü bozmak için İrlandalı yazar Colm Tóín‘in bana gönderdiği Borges fotoğrafına bakarım. Borges’in yüzü koyu bir zeminin karşısındadır, Borges sert, gözü kapalı, burun deliği açık, cildi gergin, ağzı şaşırtıcı bir şekilde hayat dolu, canlı, boyanmış gibi görünür, tasavvur için çizilmiş bir şamana benzer ve bütün yüzü güçlü bir kendinden geçme halindedir. Tümünü olmasa da tabii ki de Borges okuyorum ve nasıl çalıştığı hakkında en ufak bir fikrim yok – fakat fotoğraf bize onun pencerenin önünde ya da başka bir yerde zamanını boşa harcamayan bir yazar olduğunu gösteriyor. Böylece, onu uyuşukluk ve sapma dışında kendime kılavuz yapmaya çalışıyorum, hayalin, sanatın ve kehanetin diğer dünyası içinde. ”
The Paris Review’dan çeviren: Barış Berhem Acar – edebiyathaber.net (5 Aralık 2012)