Yanıt beklemeyen “Yazı sanatın kutsal cehennemi midir?” bilinmezine her yazar kuşkusuz kendi meşrebince yanıt verecektir. Bu soru, öyküden romana, oyundan belgesel yazarlığına, köşe yazarlığından çocuk kitaplarına farklı disiplinlerde pek çok nitelikli ürün vermiş bir kalem ustasından, Ahmet Önel’in “Foça Mektupları” adlı yapıtından gelince, yanıtın da ‘kitabın bizatihi kendisi’ olmasına hiç şaşırmadım doğrusu.
Adını yıllar yılar önce, çok sevdiğim Sabahattin Ali öykü birinciliğini kazanan Matinede Mükremin adlı öykü kitabıyla işittiğim, sonra da bulabildiğim her kitabını ilgiyle okuduğum yazarımızla, kırk yıl öncesine dayanan -belki başka bir yazı konusu olabilecek- uzaktan uzağa dostluğumuzun hoş yanlarını şimdilik bir yana bırakıp; Önel’in hem insan hem de sanatçı yanını harmanlayıp; felsefi bir odaktan; yazının anı, deneme, günlük; hatta resim, yontu tatlarıyla harmanlayıp okuruna sunduğu yeni yapıtından söz etmenin zamanı şimdi.
Öncelikle belirtmeliyim ki, kitaptaki ilginç metinler, hem Ahmet Önel okurlarına/okumayanlarına hem de Foça tutkunlarına müthiş bir edebiyat lezzeti sunuyor. Çünkü Alabalık Üçlemesi’nden başlayıp Öteki Yaşamın Günlüğü’ne, oradan Kimse Kimseyi Kesmiyor’a; elime ne geçtiyse beğenerek okuduğum Önel’in özgeçmiş yazılarında da pek değinilmeyen bir başka özelliği de, yazdığı radyo oyunları. Kimilerini dinlemek şansını bulduğum bu farklı yapıtların yanında, örneğin Altındağ Tiyatrosu sahnesinde izlemek şansına erdiğim Çaylaklar başlıklı tiyatro metinleri de, Önel’in tıpkı kitapları gibi, bir bakıma sessizliğe terk edilen önemli üretimleri…
Sözün özü, öyküden romana, oyundan çocuk kitaplarına, şiire koşturan Ahmet Önel’in, bunca varsıl, böylesine yoğun üretimler süreci sonucunda ulaştığı kalem işçiliği, elbette farklı ve yeni bir mecraya daha taşıyacaktı yazarı. Öyle de oldu. Son olarak bilgece devşirilip damıtılmış metinlerden oluşturduğu “Foça Mektupları” kitabıyla çıkageldi Önel. Değerli yazarımızın, okuruyla süzme bal tadında yepyeni bir kitap aracılığıyla buluşması şaşırtıcı değil. İlginç sesler, ilginç çizgilerle Foça’dan sesleniyor bu kez Ahmet Önel. Çok sevgili Tarık Dursun K.’nın güzel anısına adadığı bu yeni kitap, nitelikli bir okumalar, tanımalar, biriktirmeler, ustaca yoğurup yeni biçimler vererek sunma sürecinden geçen çarpıcı saptamalarla da besleniyor. Daha da hoş olanı, bu güzelim yapıtıyla, bir bakıma hem yeniden yoruluyor hem de o çetin okuma/ yazma yorgunluklarının tadını çıkarıyor yazarımız. Çağdaş bir derviş tavrıyla ürettiği, abartısız, tantanasız ama alabildiğine saygın bir yazarlık serüveninin ürünü olan “Foça Mektupları”nda yalnızca kendisinin akıl, yürek izleri değil; sevdiği yazarların, ozanların, operacıların da zengin ayak sesleri var çünkü.
“Yolculuğu yalnız mekan değiştirmek mi sandınız?” sorusuyla bir bakıma hayli kapsamlı metninin özünü de özetleyen Ahmet Önel, düşün/duygu dünyasını gürleştiren pek çok sanatçıyı saygıyla, özenle anarak, her şeyin temelinde yazı olduğu savını da yineliyor ve bir Foça Akademisi düşüne okurunu da ortak etmek istiyor. Bu yazılar, Foça’nın doğası, ürünleri, insanı, en çok da mitolojisiyle önemli bulduğu yanlarını çiziyor; kentin yalnızca bildik bir dinlence yöresi olarak görülmesine zarif bir de itiraz bu yazılar aynı zamanda.
Bu kez değişik bir yazı ikliminden ses verip, yepyeni metinler üreten Ahmet Önel’in bu farklı özelliğini görmek kuşkusuz çok anlamlı. Foça’yı anlatırken ”İki bin yıllık geçmişinden, geriye sepya bir fotoğraftan başka bir şey kalmıyor” diyen yazarın, kent-sanatçı ilişkisini irdeler ve kentin ünlü yel değirmenlerinin yalnızca zamanı öğüttüğünü imlerken; aklın bir başka akılla girdiği oyunu, bir satranç tahtasını izlercesine izlerken de ‘sabır dağarcıklarını törpülemek’ gibi usta işi saptamalarla yepyeni ufuklar açıyor okuruna.
Bir bakıma ‘düşünce alıştırması’ da sayabileceğimiz damıtık yazılarda “günbatımına farklı bir güzellik yükleyebiliyorsak, unutmayalım ki bunda o an’ı yaşadığımız insanların da payı bulunmaktadır” saptamasıyla, yerli yabancı kimi ozanları yazarları selamlıyor. Şair çevirmen Özcan Yalım’dan opera sanatçısı Nevzat Çıdamlı’ya; ressam Avni Arbaş’tan, yine bir başka ressam Nevin Çokay’a; ötesinde yerli- yabancı daha pek çok sanatçıya bir gönül selamı eşliğinde gerçekleşiyor bütün bunlar. Foça Mektupları’nda göndermeler yaptığı başka sanatçılar, doğallıkla, yer yer önemli alıntılar da yaptığı yazı ustaları: Roberto Calassa’dan başlayarak Mallarme, Oscar Wilde, Buzzatti, Gogol, Homeros, Calvino, Joyce, Nabokov, Borges, Seferis, Barnes… Dahası, Haldun Taner’den Turgut Uyar’a; Memet Baydur’dan Aytmatov’a sayısız söz ustası da, yazarımızın duygu, düşün evreninde iz bırakan kimlikler olşarak okuru selamlıyor.
Ahmet Önel’in, didaktizme düşmeden, zaman zaman yazma konusundaki ilginç saptamalarını da içeren; yer yer aidiyet duygusunu sorgulayıp taptaze bir edebiyat tadı sunduğu benzersiz metinlerinde yepyeni ufuklara yelken açacak okurlara ne mutlu…
Lütfiye Aydın – edebiyathaber.net (22 Ekim 2020)