“Dördüncü kuvvet”in eksik tarihi | Kadir Serkan Selçuk

Şubat 6, 2025

“Dördüncü kuvvet”in eksik tarihi | Kadir Serkan Selçuk

Demirtaş Ceyhun, 1983 yılında hazırlıklarını yaptığı ve yazmaya başladığı, 1984 yılında yayınladığı Babıali’nin Şu Son 40 Yılı kitabına oldukça klasik bir biçimde Türkiye’de gazete ve kitap okuma oranlarının azlığından yakınarak giriş yapar. Konu üzerine çeşitli oranlar veren ve farklı ülkelerle karşılaştırmalar yapan yazar, hemen ardından Türkiye’de basının teknolojik ve fikri gelişim aşamalarını anlatmaya koyulur.

Birçok gazeteci ve yazarla kapsamlı görüşmelerin yapıldığı çalışmada, basınımızda ilk büyük yeniliklerin Sedat Semavi tarafından gerçekleştirildiği konusunda hemen herkes hemfikirdir. Aziz Nesin’in de aralarında bulunduğu bu isimler, Simavi’yi adeta hayranlıkla anlatırlar ve özellikle 1948 yılında kurduğu Hürriyet gazetesi ile birlikte büyük atılımlar yapılmasına ön ayak olduğu konusunda birleşirler.

Henüz daktilonun bile bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda kullanıldığı gazete bürolarında, yaptığı teknolojik atılımların yanı sıra, başyazı konusunu politikanın dışına çıkarması ve haberlerin özellikle resimli bir biçimde okuyucunun rahatlıkla anlayabileceği ve sıkılmayacağı şekilde kaleme alınması Sedat Simavi’nin yeniliklerinden yalnızca birkaçıdır. Aziz Nesin, Simavi’nin gazetecilik biçimini şu sözlerle anlatır:

“Bak, ne yapardı Sedat Simavi; ya güzel bir resim bulurdu Avrupa dergilerinden filan veya güzel bir resim yaptırırdı. Resmi çok beğenmişse, bayağı ünlü bir yazara bu resmi verir, şuna göre bir yazı yaz derdi…

Daha önce bir başkası var mıydı, bilmiyorum ya, bence, Sedat Simavi için, basınımızda profesyonel yazarlığı da ilk başlatanlardan biridir diyebiliriz. Üstelik de bol para verirdi. Herkesin hakkını verirdi yani.” (s.28-29)

Sedat Simavi’nin kırklı yılların sonunda yaptığı yeniliklerin ardından, basında ikinci büyük atılım Akşam gazetesinin sahibi Malik Yolaç sayesinde gerçekleşir. Babıali’ye gazetecilik mesleğinin dışından gelen ilk patronlardan biri olan Yolaç, ellili yılardaki yetersiz imkânlar nedeniyle Anadolu’ya gazetelerin geç gitmesini önleyici çareler arar.

Gazetesinin yazı işleri müdürü olan Haluk Yetiş’in de verdiği fikri katkılarla, en nihayetinde kalıpların her gün Ankara’ya gönderilmesi ve böylelikle gazetelerin Anadolu’da da basılmaya başlanmasıyla Akşam gazetesinin tirajı büyük oranda artar. Zamanla diğer gazeteler de bu tekniği kullanarak Yolaç’ın öncülük ettiği yeniliği sürdürürler. O dönem Akşam gazetesinin çalışanlarından biri olan Kemal Bayram’ın gelişen bu süreç hakkında söyledikleri şöyledir:

“Haluk Yetiş ağabeyin buluşuyla, ilk kez 1962 yılında Türkiye’de İstanbul dışında Akşam gazetesinin basılmasına karar verildi. Artık gazeteler taşınmayacak, sadece sayfaların matrisleri uçakla, uçak yoksa otomobille Ankara’ya gönderilecek ve Anadolu için orada basılacaktı. Böylece, gazeteler geceden, artık Konya’ya, Adana’ya, Malatya’ya filan sabah aynı anda ulaştırılmış olacaktı.” (s.60-61)

Basın tarihimizin üçüncü büyük atılımı ise altmışlı yılların ortalarından başlayarak ofset tekniğe geçiş olur. Sedat Simavi’nin oğlu Haldun Simavi, o dönem sahibi olduğu Günaydın gazetesiyle bu atılıma öncülük edenlerden biridir.

Ofset tekniğe geçiş, gazetelere net, renkli ve parlak fotoğraflar basma olanağı verir. Günaydın gazetesi bu olanakları en iyi biçimde kullanarak tirajını alabildiğine arttırır. Ancak Haldun Simavi, bol fotoğraflı gazetelerin zamanla politikadan uzaklaşıp magazinsel konulara ağırlık vermeleri sebebiyle, basında yozlaşmanın öncülüğünü yaptığı eleştirileriyle de karşı karşıya kalır.

Sürekli artan teknoloji ve yapılan yenilikler, gazetelerin reklam almalarını kolaylaştırdığı gibi, zaman içinde basını özel sektöre bağımlı duruma getirir. Yalnızca tirajla kâra geçemeyen gazetelerin reklam almak için gazeteciliğin gerektirdiği bağımsız duruştan gittikçe uzaklaşmaları kitapta dikkat çekilen hususlar arasındadır. Konu hakkında Recep Bilginer şu şekilde yakınır:

“Basın için dördüncü kuvvettir diyorlar. Ama şimdi basın, artık ticaretin hizmetinde. Dördüncü kuvvetlikle ilgisi yok denecek kadar zayıfladı…” (s.123)

Kitapta basının özel sektöre bağımlı duruma gelmesinin üzerinde ayrıntılı biçimde duran Demirtaş Ceyhun’un, basınla iktidar arasındaki çoğu zaman bağımlı ilişkilere pek yer vermemesi ise ilginçtir. Asıl işi gazetecilik olmayan patronların basına da el atmaları ve iş yaptıkları sektörlerin geniş olması sebebiyle iktidarla aralarını iyi tutmak istemeleri, kitapta sadece bir iki yerde üzerinde durulan ve hemen geçilen konular arasındadır.

Ceyhun’un, sorunun bu yönüne parmak basmaktan kaçınması, 12 Eylül döneminde basına yönelik baskıların sonucu olarak değerlendirilebilir. Yukarıda belirtildiği gibi, kitabın yazılmasına 1983 yılında başlanmıştır ve askeri yönetimin basın üzerindeki denetimi halen oldukça sıkıdır. 2009’da hayatını kaybeden yazarın, tarihini kapsamlı bir biçimde kaleme aldığı basının bugünkü hâlini görmüş olsaydı nasıl bir tepki göstereceği ise merak konusudur.

edebiyathaber.net (6 Şubat 2025)

Yorum yapın