Dostluğun en sıcak kanıtıdır mektuplar | Metin Celâl

Şubat 26, 2025

Dostluğun en sıcak kanıtıdır mektuplar | Metin Celâl

Necatigil’in odası adlı arşiv sitesinde ayrıntılı bir kronolojisi var üstadın. Behçet Necatigil vefat edeli 46 yıl olmuş. Ama kronoloji noktalanmamış. Adına verilen şiir ödülü ve toplu eserlerinin yayımı ile başlayan faaliyetler daha doğrusu Necatigil’in ürünleri günümüze kadar ara vermeksizin sürdü, sürüyor. En son ve önemli adım kuşkusuz Necatigil’in arşivinin dijital ortamda incelemeye açılmasıydı (https://necatigilinodasi.com). Geçtiğimiz yıl sonu, üstadın ölüm yıl dönümünde bir de sergi ile taçlandırıldı bu çaba.

Kuşkusuz büyük bir şair ölümünden sonra da şiirleriyle yaşar. Necatigil de böyle şairlerden. Ama başta ödül olmak üzere onunla ilgili yapılan etkinlikler ve yayınlar bu kalıcılığı daha da güçlendiriyor. Yayınlanan kitapları ise onun hâlâ yaşadığının delileri oluyor. 80’li yıllardan başlayarak çeviri şiirleri, radyo oyunları, mektupları, kendi sesinden şiirleri, Almanca, Farsça ve Fransızca gibi dillerde kitapları, çocukluk ve gençlik yazıları, çevirdiği eserler, uyarlamaları yayınlanmış. Necatigil’in vefatından sonra yayınlanan eserleri sağlığında yayınlananları geçecek neredeyse.

Tüm bu yayın faaliyeti üstadın arşivinden derleniyor. Geçen aralıktaki sergide ve dijital olarak yayınlanan arşiv belgelerini incelediğimizde Necatigil’in büyük bir toplayıcı olduğunu görüyoruz. Hiçbir şeyi atmaya kıyamamış. Buna uzun öğretmenlik görevi sırasında biriken belgeler de dahil. Yanlış anımsamıyorsam öğrencilerinden Demir Özlü yıllar sonra kendisini ziyaret ettiğinde Necatigil Hoca tam puan aldığı yazılı kağıdını önüne koyuvermiş. Hilmi Yavuz da benzer şeyler anlatır hocanın toplayıcılığı konusunda.  

Arşivden derlenenler arasında mektuplar önemli yer tutuyor. Son mektup derlemesi Behçet Necatigil ile Tahir Alangu’nun 1933-1953 yılları arasındaki yazışmalarından oluşan “Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık”.  Necatigil ile Tahir Alangu’nun dostlukları ilk gençlik çağlarına dayanıyor. Kabataş Lisesi’nin ortaokul bölümünde öğrenciyken arkadaş olmuşlar. Mektuplaşmaya yaz tatillerinde başlamışlar. Askerlik, öğretmenlik görevi için tayinler gibi nedenlerle ayrı düştüklerinde devam eden mektuplaşma 1933’den 1953’e kadar, yani yirmi yıl sürmüş. Anadolu’nun çeşitli kentlerinde görev yapan Tahir Alangu’nun İstanbul’a dönmesi ile mektuplaşmalar bitmiş ama dostlukları sürmüş. Hatta evrilmiş, iki aile görüşmeye başlamışlar.

Tabii bunda en önemli etken iki samimi arkadaşın ilgi alanlarının aynı olması. İkisi de edebiyat tutkunu ve yazarlık yolundalar. Genellikle mektup derlemeleri tek kişinin yazdıklarından oluşur, bu derlemenin güzelliği karşılıklı yazışmalardan oluşması. Alangu ailesinin de Necatigil’den gelen mektupları sakladığı anlaşılıyor. Yani kitap için arşivler birleştirilmiş. Mektupları yayına Necatigil arşivinde büyük emeği olan ve arşivden kitaplar derleyen Serenad Demirhan yayına hazırlamış. Verdiği emek takdire değer.  

Tahir Alangu, eleştirmen, edebiyat tarihçisi ve halk bilimcisi olarak edebiyatımıza büyük bir emek vermiş, önemli eserler kazandırmış bir isim. Eserlerini hâlâ okuyoruz ama ne yazık ki günümüz okuru kendisini pek tanımıyor. Masal derlemelerini yanında, Cumhuriyet’ten Sonra Hikâye ve Roman, Ömer Seyfeddin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı, Türkiye Folkloru El Kitabı hemen aklıma gelen önemli eserleri.

Tahir Alangu’da Halk bilimi merakı o kadar ağır basmış ki eski bir Türk efsanesinde geçen ve alageyik anlamına gelen Alangu’yu soyadı olarak almış. Mektuplaşmalara attığı imzalardan ismi ve soyadı konusunda kararsızlıklar yaşadığını anlıyoruz. Mehmet, Talat Tahir, Nâzım isimlerini ve Alango ve Alangu soyadlarını çeşitli kombinasyonlarda kullanmış. Hepsini birden kullandığı bir mektubu bile var. Soyadı kanunu nihai kararı vermesini sağlamış “Tahir Alangu” olmuş. Aynı durum Behçet Beyde de var. O da soyadı arayışında;  “Behçet Gönül”, “Behçet Necati”, “Behçet Necatigil” imzalarını kullanıyor mektuplarında.

Üşenmemişler, uzun uzun yazmışlar birbirlerine. Belki de buluşup yüz yüze gelseler konuşacaklarından çok daha fazla şey anlatmış, sırlarını, dertlerini, aşklarını, umutlarını paylaşmışlar derin bir içtenlikle. Arka kapakta belirtildiği gibi “Çocukluk hevesleri, ilkgençlik aşkları, maddi sıkıntılar, hayaller, hayal kırıklıkları, öfkeler, isyanlar” anlatılıyor mektuplarda öncelikle. Necatigil’in dil öğrenimi için Almanya’ya gitmesi, Kars ve Zonguldak’ta öğretmenlik yıllarında yaşadıkları, Alangu’nun uzun süren askerlik ve yine Yozgat gibi şehirlerde öğretmenlik görevi sırasında yaşadıkları bu iki önemli edebiyat insanının yaşamlarına bizi şahit ederken o yıllarda Anadolu’da nasıl zor yaşam koşulları olduğunu da anlamamızı sağlıyor.

Aynı mektuplarda  “okudukları kitaplar, merakla peşine düştükleri yazarlar, ilk şiirler, ilk yazılar, ilk çeviriler”de anlatılıyor. Alangu ile Necatigil’in edebiyat tutkuları ve bunları paylaşmaları dikkate değer. Birbirilerini özendiriyorlar. İlk eserlerini yayınlamakta destek oluyorlar. Gencecik yaşta edebiyatla bu kadar derinlemesine ilgilenmeleri ise dikkat çekici. Büyük bir iştahla edebiyat eserlerinin izini sürüyor, birbirleri ile paylaşıyorlar.

Tabii biyografileri için de önemli bilgiler ortaya çıkıyor.  Bir gün Ayşe Sarısayın Necatigil biyografisini kaleme almaya başladığında arşivlerden derlenen ve kitaplaşan bu çalışmaların kendisine çok büyük kaynak olacağını düşünüyor ve o biyografiyi merakla bekliyorum. 

Şaban Özdemir de kitapla ilgili yazısında dikkati çekmiş Necatigil’in uzak bir aile dostunu ziyaretinde kendisini konuk eden genç kıza duyduğu platonik aşkı anlattığı tam anlamıyla bir öykü niteliğindeki mektup üstadın şiirde değil düzyazıda yoğunlaşsa, hikâyeler ya da romanlar yazsa ne büyük eserler üreteceğini düşündürdü. Gönül ilişkileri deyince Alangu’nun ailesinin evlenmesi için önerdiği adayı Necatigil’in gidip görmesi ve kendisi için uygun olup olmadığına karar vermesini istemesi de ilginç. Necatigil nasıl bir rapor verdi ki bu evlilik gerçekleşti merak etmemek elde değil.         

Alangu ile Necatigil’in kırk yıllık dostluğunu mektuplarda izlerken kaybettiğimiz mektup yazma alışkanlığımızın arkadaşlıklarımızı nasıl zayıflattığını düşünmeden edemedim. Diğer yandan da dostlukların ancak ortak meraklarla kalıcılaştığını bir kez daha idrak ettim. Çocukluk arkadaşı ile dostluğunu sıkı bir şekilde sürdürebilen çok az kişi vardır.   

“Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık” Türk edebiyatının iki büyük ustasını daha yakından tanımak, bir şairin, bir edebiyatçının nasıl yetiştiğini anlamak açısından önemli bir fırsat olmasının yanında arkadaşlık, dostluk gibi ihmal ettiğimiz olgular konusunda bir kez daha düşünmek için iyi bir fırsat. Herkesin böyle iyi ve candan dostlara ihtiyacı var.   

  • “Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık”, Behçet Necatigil – Tahir Alangu, Yapı Kredi yay, Ocak 2025.

edebiyathaber.net (26 Şubat 2025)

Yorum yapın