Söyleşi: Gizem Demir
Dr. Bahar Tezcan ile “İmkânsız İlişkilerden Mümkün İlişkilere” adlı kitabı ve yazma sürecine dair söyleştik.
Âdettendir soralım, bir psikiyatrist olarak bir kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Bilgilerimi ve fikirlerimi yazarak ifade etme alışkanlığım ve sevgim hep vardı. Uzun zaman önce bir kitap yazmaya söz vermiştim kendime. Küsurat Yayınları’ndan sevgili Büşra Aksak öneride bulununca da hemen kabul ettim.
Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi gibi yerlerde görev yapmışsınız. Peki kendi muayenehanenizi açmaya karar vermenizde ne/neler etkili oldu?
Bakırköy RSHH de psikiyatri ihtisasımı tamamladım. Çok kıymetli bir eğitimdir ve ayrıcalıklı bir durumdur oradan mezun olmak. Sonra mecburi hizmet nedeniyle çalıştığım Bağcılar Devlet Hastanesi’nde uzun süre göreve devam ettim. Devlette çalışmanın getirdiği çok fazla vaka ile çalışarak deneyim kazanmak aslında çok katkı sağladı bana ama aşırı yoğunluk nedeniyle psikiyatrik görüşme ve tedavi için çok kısa zamanlar tanınıyordu. Psikoterapi uygulama şansımız ise pek olmuyordu. Bu nedenle kendi muayenehanemi açtım.
İmkânsız İlişkilerden Mümkün İlişkilere adlı kitabınızda, insanların, evlilik evine bir bavulla girdiklerinden, bu bavulda bulunanların, evliliklerini etkilediğinden bahsetmişsiniz. Peki neler var bu bavulda?
Bavul oldukça kalabalık. Her iki kişinin de geçmişinden getirdiği psikolojik dinamikler ve kişilerin aile hikayeleri var. İlk öğrendikleri evlilik stili olan anne ve babaları arasındaki evliliğin yapısı kendi evlilikleri ile ilgili rol model oluşturuyor öncelikle. Ayrıca çocukluk döneminde ebeveynleri ile kurdukları ilişkilerle şekillenen kişilik yapıları bugün seçtikleri partnerlerin kimler olacağını belirlediği gibi, onlarla nasıl iletişim kuracaklarını da belirliyor. Kişilerin çocukluk geçmişlerinden getirdikleri partnerlerine aktarılıyor. Çocukken yaşadığımız deneyimler acı verici olduysa ve travmatikse bile şimdiki ilişkimiz üzerinde söz sahibi. Halledilmemiş meseleler anlaşılana ve çözülene kadar başka sahnelerde kendini tekrarlıyor. Travmanın tekrarı diyoruz buna kısaca.
Kitabınız vakalar ve denemeler olmak üzere iki kısımdan oluşuyor ve çok akıcı bir dili var. Doğrusu vakaları okuduktan hemen sonra onunla ilgili denemeyi okuyabilmek çok iyi oluyor. Kitabı böyle bir matematiğe oturtmaya nasıl karar verdiniz?
Vaka öyküsünde mevcut olan sorun hakkında daha detaylı bilgilendirme yapmam gerektiğini düşündüm. Ancak bu bilgileri vaka içinde yazacak olsam kurguyu bozacaktım. Bu nedenle bunları ayrı bir dosyaya yerleştirdim. Vaka ve deneme şeklinde ilerleyerek okuyucunun yorulmamasını da sağlamak istedim.
“Bağlanmak özerklik içerir, bağımlılıksa hapislik,” demişsiniz kitabınızda. Bağlanmak ile bağımlılık arasındaki çizgiden kısaca bahsedebilir misiniz?
Bağlanmak olgun düzeyde ve muhtaçlık durumu olmadan sağlıklı sevgi modelini ifade eder. Bağımlılık ise o kişiye yoğun mecburiyet ve ihtiyaç duyma üzerinden şekillenir. Bağımlı stilde ilişki kuranlar partneri tüm hayatın merkezi yapar. Onun yokluğunda adeta yoksunluk çeker. Gittikçe daha fazla sürelerde birlikte olmak ister. Duygularını yönetemez haldedir. Saplantılı bir şekilde o kişiyi düşünür. Onsuz yaşayamayacağına inanır. Bu şekilde baktığımızda iki kavram oldukça birbirine uzak anlamlar içeriyor.
Kitabınızda profesyonel alanınız gereği çok fazla narsist bireyle karşılaştığınızdan bahsetmişsiniz. Peki narsizmi tetikleyen hususlardan bahsedebilir misiniz?
Bir çocuğun duygusal olarak yoksun bırakılmış olması, yeterince sevilip desteklenmemesi, değersiz hissettirilmesi, yalnız bırakılmış, onaylanmamış olması erişkin döneminde narsist bir birey haline dönüşmesinde risk faktörleridir. Ayrıca başka bir model de çocuklarının özelliklerini ve yeteneklerini fazlasıyla abartan, yücelten, onu başkalarından farklı, özel ve seçilmiş hissettiren ebeveynlerdir.
Peki narsist bireyleri partner olarak seçenlerin belirgin özellikleri vardır, diyebilir miyiz?
Elbette. Onlarda genelde bağımlı kişilik özellikleri görülebiliyor. Bu kişilerin ebeveynleri narsist kişilik özelliklerine sahip olabilir. Ayrıca çocukluk dönemlerinde pek çok şekilde duygusal ihmale, istismara uğramış olabilirler. Ayrılmanın sağlıklı bir ilişkinin seçenekleri olduğu öğretilmemiş olduğu, bir ilişkiden gitmesi zorlaşmış, yapılan her türlü kötü muameleye rağmen kalabilen, özgüveni görece düşük kişilerdir.
Kitabınızda, büyürken üstlendiğimiz rollerin, anne-babamızın tavrının ileriki yaşlardaki ilişkilerimizi epey etkilediğini anlatmışsınız. Bundan kısaca bahseder misiniz?
Evet çok fazla şekillendiriyor. Çocukluğumuzda travmatik olaylar yaşadıysak mevcut seçimlerimizde tekrardan bu durumlara benzer sahneler yaratabiliyoruz. Elbette farkında olmadan da oluyor bu seçimler. Bilinçdışımız bizi yönlendiriyor. Aslında burada zihnin amacı o travmayı yeni durum içinde onarmak. Böylece geçmişte kontrol edemediği durumları bugün kontrol edebilmek yani asıl mesele geçmişi temize çekmek.
İlişki bağımlılığından da çokça bahsetmişsiniz kitabınızda. Bir insanın ilişki bağımlısı olmasının sebepleri nelerdir?
Ailede herhangi bir bağımlılığın bulunduğu bir durum olabilir. Ayrıca çocukken özellikle de anne tarafından ya çok yalnız bırakılmış, itilmiş ve görülmemiş ya da fazla bitişik, mesafesiz, yapışık bir ilişki kurulmuş olabilir.
Kitabınızın adından da yola çıkarak soralım: İmkânsız bir ilişkiyi nasıl mümkün kılarız?
İmkânsız ilişkiyi mümkün kılamayız. İmkânsız ilişkilerden mümkün ilişkilere gidebiliriz ancak. İmkânsız ilişkileri değil mümkün ilişkileri yaşamak için çaba göstermeliyiz. İmkânsız ilişkilerin kimlerle nasıl oluştuğunu bilip, fark edip, böyle bir ilişki modelini seçtiysek bu kişiden ayrılabilmeyi, ayrıca mümkün yani sağlıklı ilişkilerin kimlerle oluşturabileceğini, onları seçmeyi öğrenebiliriz. Duyguların genelde olumlu yönde olduğu, duygusal, fiziksel, cinsel ihtiyaçların karşılandığı, içinde şiddetin olmadığı ilişkiler mümkündür.
edebiyathaber.net (19 Nisan 2019)