Drago Jancar’ın “Adsız Ağaç” adlı romanı, Sina Baydur çevirisiyle Dedalus Kitap tarafından yayımlandı.
Tanıtım bülteninden
Avrupa’nın en önemli yazarları arasında gösterilen Drago Jančar’ın roman ve öyküleri 21 dile çevrildi. Fransız eleştirmenler ve yayıncılar birliği tarafından verilen, daha önce Salman Rushdie ve Orhan Pamuk’un da aldığı En İyi Yabancı Kitap Ödülü’ne layık bulundu. Jančar, 1994’te Avrupa Kısa Öykü Ödülü’nü; 2003’te Herder Edebiyat Ödülü ve 2011’de Avrupa Edebiyat Ödülü’nü de kazandı.
Dedalus Kitap’ta daha önce Joyce’un Öğrencisi (2013), Kürek Mahkûmu (2014), Kehanet (2014) ile beraber Adsız Ağaç, Sloven yazarın yayımladığımız dördüncü kitabı olacak. Beşinci ve altıncı da yolda.
Adsız Ağaç’ta rastladığımız ilk bölüm olan 87. bölümün başında Janez Lipnik kendisini bir ağacın tepesinde ayakkabısız ve Slovenya kırsalında kaybolmuş bir şekilde bulur. Yola düşer ve kendisini misafir olarak kabul eden bir eve varır. Bu evde kadın bir öğretmen âşığını, bir askeri beklemektedir. Böylece II. Dünya Savaşı sırası olduğunu öğreniriz. Kısa süre sonra Lipnik’in bir kuşatmaya istemeden katılmasını izleriz.
Roman 99. bölümden sora 1. bölümden devam eder. Ve biz Lipnik’i Komünizm sonrası Slovenya’da, 2000’in baharında görürüz. Ljubljanica Nehri’nden çıkarılmış olan eski bir bisikleti izlemektedir. Devam eden bölümlerde ortaya çıkar ki Janez Lipnik 80’ine yaklaşan bir savaş gazisi değildir; devlet arşivinde çalışan genç bir adamdır. Peki bu Lipnik ile öncesi arasında ne gibi bir bağlantı var? Geriye kalan diğer bölümlerde –ki geri dönerek 86. bölümde biter– Jancar bu bağlantının köklerine iner. Parçalar sıraya konur, ilk başta tipik bir modernist alet olarak kullanılan yanlış yönlendirme olarak görünen şey aslında hem şahsi hem de kültürel bir hafıza modeli olarak sunulmaktadır.
2000’lerin başında Lipnik’in eline Sloven göçmenler birliğindeki bir Avusturalyalı tarafından gönderilmiş bir belge geçer. Dosyada, isimsiz bir Slovenyalı adamın 1940’larda başlayıp yaşlılığına kadar devam eden çeşitli cinsel deneyimlerini anlatan bir günlük vardır. Lipnik başta yazarın yaptıklarından iğrense de (aslında düpedüz kıskanmaktadır) adamın savaş sırasında Slovenya’da Zala adındaki bir öğretmenle yaşadıklarından etkilenir. Bu ilişkinin aslını öğrenmeye kafayı iyice takar ancak bu sırada kendi evliliği zarar görmeye başlar. kendi evliliklerinden önce karısının hayatı hakkında duyduğu şüphesini izleyememesi Zala ve âşığının hikâyesi ile nehrin tabanından çıkartılan paslı bir bisikletin hikâyesini araştırmasındaki azmiyle çelişir. Şahsi meselelerdeki çekingenliği inadını ve ofiste Bartleby misali inatçılığını mahmuzlar gibidir.
Yugoslavya sonrası Slovenya’nın sosyal ve politik durumuna dolaylı olarak değinilmektedir ancak bu dönem romanın yarısından fazlasını kapsamaktadır. Drago Jancar, 1990’lardaki Slovenya-Yugoslavya Savaşı (aslında savaş değildir, on günlük çatışmalardır) veya Hırvat- Yugoslav Savaşı sırasındaki kendi hikâyesine vurgu yapmaz. Odak II. Dünya Savaşı’nın hercai ve gaddar şiddetinedir.
edebiyathaber.net (19 Ekim 2017)