Drive My Car: Dinlemenin ve anlaşılmanın katmanları | Emel Bayrak

Şubat 16, 2022

Drive My Car: Dinlemenin ve anlaşılmanın katmanları | Emel Bayrak

R. Hamaguchi’nin yazıp yönettiği 2021 Japon filmi Drive My Car. Haruki Murakami‘nin yazdığı öykü, içine yerleşen kalp ağrısı ile yaşama kararlılığındaki insanı anlatan bir filme dönüşmüş. 

Senaryodaki oyun yönetmeni, repliğini okumakta olan oyuncuya, ‘’metni dinleyin ve ona cevap verin’’ diyor. Sadece metni dinleyin ve ona cevap verin. Bu ironik cümlede yönetmenin üç saat boyunca anlatmak istediği gizli. Birlikte           yaşayabilmenin sırrının dinlemekte saklı olduğu gibi.

Filmle ilgili neler yazılmış diye merak edip internette bakınırken karşıma çıktı, bilmiyordum; Çince’de dinlemek fiilini temsil eden ideogram, kulak, göz, dikkat ve kalp sembollerini içerirmiş. Dinlemek öyle bir şeymiş.

Film boyunca zihnimde dolaşan, insanı var eden en önemli şeyin öteki tarafından anlaşılabilmek ve bu bağlamda da dinlemenin duymaktan bir adım önde, insanın insana karşı taşıdığı etik bir sorumluluk olduğu.

Dört farklı dil konuşuluyor filmde. Japonca, Mandarin, İngilizce, İşaret dili. Ve herkes birbirini anlamak zorunda. Hepsini aynı anda bilense tek bir kişi. Konuşulanları duyabilen ancak işaret dili ile konuşabilen eşi ile birlikte Hiroşima’ya nasıl taşındıklarını anlatırken, eşinin kendisini anlayabilen ailesinden ve arkadaşlarından ayrılmasının onu derin bir yalnızlığa sürükleyebileceğinden endişe etmesine rağmen ‘onu yüz kişi gibi dinleyebileceğini’ hissettiğini anlatıyor konuğuna. Şair burada aşkı tarif ediyor.

Film, Çehov’un Vanya Dayı adlı oyununun sergileneceği bir tiyatro hazırlık süreci ile ilerliyor. Provalarda bir araya gelmeler ve kişisel yaşamlar içiçe. Seçmelerde, tesadüfen aynı diyaloğu çalışmış ancak farklı dillerde konuşan bir kadın ve bir erkek oyuncu ezbere bildikleri repliklerle karşılıklı çok başarılı bir oyunculuk sergiliyor. Gerçekten birbirlerine aşık sevgililer olduklarını düşünüyorsunuz izlerken. Aynı oyuncuların gerçek hayatta birlikte olmayı başaramayışları ise yan yana iki insan arasındaki gerçek mesafenin birbirinin ‘dilinden’ anlayabilmekle ölçülebileceğini anlatıyor izleyiciye. Yaşamın, ezberlerle sürgit olamayacağını. İnsanın yıldız bir oyuncuyken gerçek hayatta kuramadığı cümlelerle karşısındakinin ölümüne yol açabileceğini.

Yaşadıkları acıya birbirlerinin varlığı ile dayanabilmiş bir kadın ve erkeğin sessiz yaşam ortaklığını kadının beklenmedik ölümü bozuyor. Oscar Wilde ‘herkes öldürür sevdiğini’ diyor ya, ‘kimi gözyaşı döker öldürürken, kimi kılı kıpırdamadan’, Drive My Car’da da ‘kimi de sadece dinlemeyerek öldürür sevdiğini’ demeye getiriyor lafı yönetmen. Karşınızdakini dinlemekten kaçıyorsanız bilin ki kaçtığınız ta kendinizsiniz. Kendimizle yüzleşemeyişlerimiz.

Filmin ikinci yarısı, aslında kapanan bir perdenin ardından açılan yeni bölüm Hiroşima’da geçiyor. İnsanın, yaşadığı travmaların kalıntıları ile baş edebildiği ölçüde ayakta kalabileceğini anlatmaya çalışmış olduğunu düşündüm yönetmenin. Acılarını dönüştürebildiği ölçüde. Calvino’nun sözüdür; ‘anlatıya yön veren şey söz değil kulaktır’. Film hakkında söyleşilecek çok şey var. Uzun yazıları okumaksa sıkıcı. Sanırım sanata, sinemaya yön veren de izlemeye, dinlemeye Çince’deki anlamıyla katılanlar.

edebiyathaber.net (16 Şubat 2022)

Yorum yapın