Bu hafta Dünya Çocuk Kitapları Haftası. Haftanın anlam ve önemine uygun bir şekilde sayfalarımızda coşkuyu yaşamak ve yaşatmak istiyorum. Olabildiğince fazla sayıda kitaba dikkat çekmek, çocukları ve çocuk edebiyatına ilgi gösterenleri bu kitaplarla buluşturmaktır amacım.
Geçtiğimiz günlerde okumuş olduğum bir araştırmanın sonuçlarına göre; çocuğun dil becerisinin ileri olması, çocuğun bilişsel gelişimine katkı sağlıyormuş. Sözcük bilgisi daha ileri olan çocuk, diğer insanların zihnini, yani düşünce ve duygularını daha iyi anlayabiliyormuş. Niyet anlamanın da bununla bağlantılı olduğu belirtilmiş. Dil becerisinin ileri olmasının, çocuğun sosyal yetkinliğini de artırdığı araştırma sonuçlarında yer alıyor. Sosyal yetkinlik, ihtiyacı olana yardım etme, paylaşma, üzüleni teselli etme, sosyal ilişkilerde karşılaşılan sorunları çözebilmek vs. Konuşulanları daha iyi anlayan çocukların sosyal becerilerinin daha yüksek olduğu görülmüş. Tersi bir durum da yine bu araştırmada gözlenmiş. Sözcük bilgisi, dil becerisi geri olan çocuğun saldırgan davranışlara sahip olduğunu söylüyor sonuçlar. Bunun temel nedeni olarak da iletişimdeki sorunlar, karşısındakini anlayamama gösterilmiş.
Tüm bu veriler eldeyken çocukları kitaplarla buluşturmak şart oluyor tabii ki. Yelpaze ne kadar geniş tutulursa, tercih yapmak da o kadar kolay olacaktır çocuklar için.
Şimdi gelelim kitaplara. Bu hafta çocuklara sunacağımız ilk kitaplar Can Çocuk’tan.
Küçük fare Lucia’nın öyküsüyle çocuklar, toplumsal düzenin devamı için “korku”larımızla beslenen “sistem”i sorgulayacaklar.
Terk edilmiş bir çiftlik, görkemli bir malikâne ve bu malikâneye ait eski bir tahıl ambarı… Bu ambarın ağır döşeme tahtalarının altında, kahramanımız kimsesiz ve küçük fare Lucia bir fare kolonisiyle birlikte yaşamaktadır. Büyük pençeleri, hançer gibi dişleriyle onları yalnız bırakmayan bir de kediler vardır bu evde farelere hayatı dar eden.
Fare halkı, adını bile ağızlarına almak istemedikleri bu bıyıklı “dehşet”lerle ve içine düştükleri bu “büyük korku”yla yaşamaktan bıkıp usanmıştır. Farelerin bilge lideri Diodorus bu korkuyu “Kahraman Fare Gil”in zaferlerle dolu hikâyelerini anlatarak dindirmeye çalışır. Fakat bu koloninin içinde yalnızca bir fare vardır ki bu “masallar”a inanmaz; küçük Lucia’nın arkadaşı genç Orlando bu korkudan kaçmak, bu kurmaca zafer hikâyeleriyle oyalanmak yerine bu korkuyla yüzleşmek, hatta mücadele etmekten yanadır.
Yazar, yüzyıllardır süren dünya düzeninin trajik bir resmini çiziyor. Doğumumuzdan itibaren bizlere enjekte edilen “korkuları”, bunlarla mücadele yöntemlerimizi, toplumların kendi yaratımı “kahramanlar”ı sorguluyor.
Bir diğer kitabımız da “Yalancılar Ülkesi”. Adına bakınca yabancılık duymadığımız, sanki çok bildiğimiz bir ülkeden söz ediliyormuş diye düşünülebilir. Coğrafya olarak belki de hiç bilmediğimiz bir ülke olsa da yaşanılanlar bilindik. Yalancılar Ülkesi, her şeyin tersine döndüğü bir yer. Doğru söyleyenler akıl hastanesine kapatılmış. Kediler havlıyor, köpekler miyavlıyor. Hırsızlar sokaklarda mı bilmiyoruz. Yazar onunla ilgili bilgi vermemiş.
İtalya’nın yetiştirdiği en iyi çocuk kitapları yazarı olarak tanınan Gianni Rodari müzisyen olmak istemiş ve müzik öğretmeni olmuş. İkinci Dünya Savaşı’nda ülkesinde gerçekleşen faşist düzene karşı girişilen harekete katılmış. 1947’de çocuklar için yazmaya başlayan Rodari, dünyanın en iyi çocuk kitapları yazarlarına verilen büyük ödülü, Hans Christian Andersen Ödülü’nü 1970 yılında almıştır.
Kitaba dönecek olursak, gerçekler açığa çıkacak mı dersiniz? Kahramanımız Gelsimo, bu çarpıklığa son verebilecek mi? Aydınlık günler yakın mı hepimiz için?
Rodari’nin “Yalancılar Ülkesi”, yabancısı olmadığımız bir ülkenin kitabı.
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (10 Kasım 2014)