Rosetta Projesi
Biz Türkçe-Kürtçe tartışmalarımıza devam ederken dünya kuruluşları tüm dillerin koruma altına alınması ve kaybolma tehlikesindeki dillerin arşivlenebilmesi için ciddi örgütlenmelere gidiyor.
Her gün bir dil daha dünya üzerinden silinip gidiyor, gibi klişe laflarla sizi sıkmayacağım ama kaybolan, ölmeye yüz tutan dillerin sayısının endişe verici boyutlara ulaştığını hatırlamak gerek. Bu bağlamda dünya çapında yürütülen iki ana proje dikkat çekici. Bu projelerin destekçilerine ve onlara bağlı olarak yürütülen alt projelere de değineceğim birazdan. Ama önce neyin ne olduğunu yerli yerine oturtarak işe başlayalım.
Aranızda ELCat’ın ne olduğunu bilen var mı bilmiyorum. Bu proje Hawai ve Michigan üniversitelerinin ABD Ulusal bilim fonunun ekonomik desteğiyle oluşturdukları Endangered Languages Catalogue projesinin kısa adı. Hawai Üniversitesi deyince hemen burun kıvırmayın, Hawai ve Pasifik adaları hızla dillerin ve şivelerin öldüğü, İngilizce hegemonyasındaki bölgeler olduklarından bu araştırmalar onlar için özel bir önem taşıyor ve Obama’nın da desteğiyle ciddi ödenekler koparabiliyorlar. ELCat’ın amacı dil bulutunun oluşturulmasına katkıda bulunmak ve “Yok olma tehlikesindeki” dilleri tespit edip bu dillerle ilgili olarak;
1. Kaç kişinin o dili konuştuğunu, dili konuşanların bölgelere ve yaşlara göre dağılımını yapmak
2. Dilin hangi dil grubuyla bağlantılı olduğunu tespit etmek
3. O dille ilgili yazılı kaynakları (belge, tablet, duvar yazısı vb.) ekledikleri bir veri tabanı oluşturmak
Üç yıllık ödenek tanınan proje, 2011’de başladı ve iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşama bir dilin “tehlikede olan diller” kategorisine girip girmediğinin tespit edilmesi. (1. maddenin amacı bu.) ELCat bulgularını rosettaproject.org sitesinden de paylaşıyor. Siteyi açıp dünya haritasındaki küçük kırmızı noktacıklara baktığınız zaman hem dil bulutunu hem durumun ne kadar vahim olduğunu ister istemez görüyorsunuz.
Aynı konuda çalışmalar yürüten bir diğer kuruluşsa Google ile işbirliği yapan ELP (Endangered Languages Project). Bu oluşuma Dilsel Çeşitlilik İttifakı da deniyor. Rosetta Projesi ve PanLex projeleri bu ittifakın da zaten birer parçası. ELP’nin ELCat’tan farkı, birinin akademisyenlerin, diğerininse o dili konuşan kişilerin katkılarıyla yürütülmesi. ELP katılımcıları kendi dilleriyle ilgili verileri Google veri tabanına ekleyebiliyor. Böylece araştırmacıların tek başlarına elde edebileceklerinden çok daha geniş bir veri tabanı oluşuyor. Ne yazık ki girilen bilgilerin kalitesini ve doğruluğunu kontrol etmek de bir o kadar zor.
İnternet üzerinde yürütülse de yazılı/basılı kaynak olarak ulaşılabilecek bir diğer çalışma da Ethnologue. Dünya dillerine ve güncel durumlarına şöyle bir göz atmak isterseniz ethnologue.com sitesine bir bakmanızı öneririm. Ethnologue, dünya dillerinin dağılımını, gelişimini, hangi dillerin tehlikede olduğunu ve o dillerle ilgili istatistikleri görebileceğiniz en eski ve ilginç sitelerden. Bu sitede ayrıca her gün yeni bir dil günün dili olarak kısaca işleniyor. Örneğin bu yazıyı hazırladığım 24 Nisan günü ele alınan dil “Babatana” idi. Solomon Adalarında konuşuluyormuş. Adaların toplam nüfusu 7.070. Dili konuşanların sayısıysa grafiklere göre her geçen gün biraz daha azalıyor. Dilin kökenlerine baktığınızdaysa İrlanda dilinden Pasifik dillerine kadar pek çok dil grubundan etkilendiğini ve altı ayrı şivesi olduğunu görüyorsunuz. Ethnologue’un kitap versiyonu 2013 itibariyle 17. baskıya ulaşmış. Her baskı son güncellemeleri de içeriyor. Site İngilizce ama dil bilmiyorsanız bile harita üzerinden dil gruplarını, dağılımlarını ve kullanıcı sayılarını takip edebiliyorsunuz. Rosetta Projesi ve Ethnologue benzer veri bankalarını paylaşıyor. Bu tür çalışmalarda kuruluşlar birbirine “rakip” değil, “ortak” gözüyle bakıyor ki özellikle ABD’de ender rastlanan bir yaklaşım.
Şöyle bir bakıyoruz, dünya üzerinde kaç dil var? Rosetta ve Ethnologue’un veri bankalarına göre 7.105. Ama Ethnologue kitabının 16. ve 17. baskısı arasında internet sitesi 60.000 güncelleme ve düzeltme almış, 196 dil eklenmiş. Yani kimse bu listenin tam veya yüzde yüz doğru olduğunu iddia edemez.
Araştırmacıların yanıtlamaya çalıştığı ikinci bir soruysa bütün bu dillerin kökenleri. Bir dilin kökenini belirlemek veya bir dilin “dil” mi yoksa başka bir dilin uzantısı mı olduğuna karar vermek zannedildiğinden çok daha zor. Bir dilin hâlâ var olup var olmadığını tespit etmek ise daha zor. Projeye katılanların makalelerini okuduğunuzda kültürel kimlik, etnik kimlik ve uluslararası politika başlıkları altında ciddi sorunlarla karşılaştıklarını görüyorsunuz. Örneğin 188 dil “Ölü” değil de “Pasif” olarak sınıflandırılmış, çünkü eskiden bu dilleri kullanan topluluklar artık konuşulmadığı halde dillerin ölü olarak anılmasından hoşlanmadıklarını beyan etmişler. Projeyi yöneten kişiler de dillerin sembolik değerlerini göz önünde bulundurarak böyle bir çözüm üretmiş.
Normalde dil bulutu içinde bir dilin statüsünü belirlemekte kullanılan iki temel sistem var. Birincisi EGIDS (Expanded Graded Intergenerational Disruption Scale). Bu cetvelde diller tehlikede olma derecelerine göre 0’dan 10’a kadar sınıflandırılıyor. İngilizce örneğin 0 kabul edilen dillerden. 10 ise artık var olduğu bile güçlükle hatırlananlar. Sistem, 1991 yılında Joshua Fishman tarafından oluşturulan sekiz kademeli Gids cetvelinin geliştirilmiş hali. Dillere ayrıca İSO kodları atanıyor. İSO 639 uluslararası geçerliliği olan dil kodlama sistemi. 2007’den beri kullanılan bu sistemde her dilin özgün bir numarası var. İSO’nun EGIDS sisteminden farkı, kurgu dilleri de içermesi. Örneğin Esperanto sonradan üretilmiş bir dil, ama 2 milyona yakın kullanıcısı olduğundan Esperanto’nun bir İSO kodu var: EPO. Klingon (Uzay Yolu dizindeki bir ırk) dilinin bile bir İSO kodu var: TLH. Türkçenin İSO 639 kodu TUR, alternatif adları arasındaysa “Anatolian” yer alıyor. Türkçenin EGİDS derecesini ve dil bulutundaki yerini görmek istiyorsanız dil haritasına bakmanızı öneririm. Birinci seviyedeki diller arasında. Yani en az yok olma riskinde olanlardan. Ama aynı harita Türkçenin şiveleri için aynı şeyi söylemiyor ne yazık ki. (Tartışmayı bu konunun uzmanlarına bırakıyorum.)
Dilin kullanıldığı alanlar (sadece resmi yerlerde mi kullanılıyor yoksa gündelik hayatta da kullanılıyor mu) ve genç nüfusun dili kullanma eğilimi göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan sonuçlar, “Dünya Dilleri Krizde” kitabının yazarı Profesör Michael Krauss’a göre çok daha kötümser, çünkü İngilizce işlevsel olarak dünyayı işgal ederken (globalleşirken) pek çok etnik grubun dilleri işlevini yitirdiği ve gençler o dili kullanmak istemediği için yok olup gitmekte. Krauss’un tespitlerine göre önümüzdeki yirmi yıllık süreçte bugün ELCat’ın tehlikede olduğunu tespit ettiği 3.176 dilin yüzde 46’sı yok olacak, çünkü genç kuşak o dili konuşmayacak. Dahası aynı araştırma 1960’dan bu yana yirmi sekiz dil ailesinin tamamen ortadan kalktığını iddia ediyor. Buna Afrika’da kullanılan binlerce dil ve ada dilleri de dahil. Kalanlarsa Maori dili gibi melez türlere dönüşmüş, İngilizce kelimeler dilin içine karışmış.
ELCat projesinin ikinci aşaması kültürel kaybın etkilerini en aza indirmek amacıyla ölmekte olan dillerle ilgili bilgilerin data bankalarında toplanması. Bu amaçla o dili konuşan kişilerle röportajlar yapılıyor, görsel ve ses kayıtları depolanıyor. Yazılı malzemeler arşivleniyor. Böylece dünya dilsel zenginliğini kaybederken en azından bu yok oluşun geri dönülemez bir süreç olmamasına çalışılıyor.
Zeynep Heyzen Ateş – edebiyathaber.net (28 Haziran 2013)