Elif Şafak’ın sevilen kitabı Havva’nın Üç Kızı İngiltere’nin ardından Fransa, İspanya gibi Avrupa ülkelerinde ve ABD’de de yayımlandı. Havva’nın Üç Kızı, uluslararası yayın organlarında ve edebiyat sitelerinde ilgi toplamaya devam ediyor. ABD’de 2017 mayısında, Bloomsbury USA etiketiyle okuyucuyla buluşan kitapla ilgili değerlendirmeler, Şafak’ın ‘elden bırakması zor bir roman kaleme aldığı’ noktasında birleşiyor.
Romanı Washington Post’ta değerlendiren Ron Charles, kitabın bugünün meselelerine dair isabetli kesişmeler kurguladığını, handiyse geleceği görebildiğine dikkat çekiyor: “Cinsel taciz, İslami terör, dindar ve seküler kesim arasındaki yükselen tansiyon, zengin ve fakir arasında gittikçe büyüyen uçurum… Hepsi Havva’nın Üç Kızı’nın sayfalarında kendine yer buluyor. Bu hiper-ilişkiler Elif Şafak’ın memleketi Türkiye ve dünya genelinde bu kadar popüler olmasının sebeplerinden de biri.”
‘Post-gazette.com’dan Julie Hakim Azzam ise değerlendirmesinde elinden bırakamadan okuduğu romanı yer yer Peri ve Azur’a öfkelenip yere fırlattığını “itiraf ediyor”. Azzam, romanın ABD’de son aylarda gündemde olan, kadınların kitlesel olarak erkeklerin cinsel tacizini ifşa ettikleri #MeToo hareketiyle denk düştüğüne dikkat çekiyor: “Elif Şafak’ın 10’uncu romanı ‘Havva’nın Üç Kızı’nı tam da bu özel dönemde (#MeToo hareketini kast ederek) okumak heyecan verici, yer yer çileden çıkaran bir deneyim. Romanın merkezinde yer alan Oxford Profesörü Azur öğrencileriyle ilişkiye giriyor, tacizde bulunuyor.”
İstanbul trafiğini bile hissettiriyor
‘Seattle Pi’de Adriana Delgado imzasıyla yayımlanan değerlendirmede, romanın okura Türk toplumu ve Türk insanlarına geniş bir bakış atma fırsatı sunduğundan bahsediyor. Yazı, yer yer ağır aktığı eleştirisinde bulunduğu kitabın; özellikle dinin anlamı ve hayatın farklı yönlerine nasıl temas ettiğine dair derin bir gözlem yapmayı başardığına dikkat çekiyor. Delgado ayrıca Şafak’ın İstanbul ve Türkiye tasvirlerinin; okurun trafikteki korna seslerini duyacak, akşam yemeğinde servis edilen yemeklerin kokusunu ya da gasp edildiği esnada Peri’nin korkusunu hissedecek kadar canlı olduğunun altını çiziyor.
‘seattletimes.com’da Agnes Torres Al-Shibibi ise Havva’nın Üç Kızı, romanın Müslüman baş karakterinin hayatının belirleyici anlarını yavaş yavaş açıklığa kavuşturuyor ve kaçırmak istemeyeceğiniz bir akşam yemeği davetiyle zirveye ulaşıyor” diyor.
Financial Times’tan Hester Lacey ile konuşan Elif Şafak, Lacey’ın “Çağımızın en büyük sorunu ne sizce?” sorusuna, “En büyüklerinden biri, benim hizipçilik olarak tanımladığım durum: Hatalı bir öğreti olarak hepimizin kendi gruplarına ait olduğu, bize benzeyenlerle çevrilirsek daha güvende olacağımız düşünülüyor. Bunu çok tehlikeli buluyorum. Bu; milliyetçiliğin, zenofobinin ve köktendinciliğin yolunu açıyor” yanıtını veriyor.
Amerikan ulusal radyosu NPR’de de Steve Inskeep’in sorularını yanıtlayan Şafak, Inskeep’in “Kitabınızın bir yerinde Türkiye’yi sürekli değişim içinde olan bir nehre benzetiyorsunuz. Su yükselebilir, alçalabilir, sele ya da kuraklığa yakalanabilirsiniz. Her şey olabilir…” sözlerinin üzerine şunları söylüyor: “Evet. Ve bu çok yorucu bir duygu. (…) Türkiye çok kutuplaşmış, acı bir şekilde politize olmuş bir ülke. Ülkeler otoriterleştikçe, geriye gittikçe, milliyetçiliğe, izolasyonizme ya da popülizme kaydıkça, bence toplum da değişiyor. Ve kültür daha içe dönük, daha zenofobik hale geliyor. Bence tüm bunlar biz kadınları, erkeklerden daha fazla ilgilendirmeli. Zira toplumlar geri gittiğinde, kadınların kaybedecek daha fazla şeyi olacağına inanıyorum.”
Hindistan kaynaklı haber sitesi ‘Firstpost.com’da Rupali Pangtey ise kitabı; “Elif Şafak’ı ilk defa okuyan biri için ‘geri çevrilmesi zor’ bir roman” olarak tanımlıyor. 1980 ile 2016 arasında gidip gelen hikâyeyi takip etmenin rahat olduğunu; okurun kendini bir yandan çok memnun hissedeceği bir yandan da daha fazlasını isteyeceği bir tatta olduğunu yazıyor, Pangtey.
İspanyol haber sitesi La Vanguardia’da ise romanla ilgili Lluís Amiguet’in şu ifadeleri yer alıyor: “Elif Şafak, dogmadan ziyade şüphe vasıtasıyla; belirsizlik ve melezleşmeden ziyade kimlik ve vefası ile bağlanıyor okuyucularına. Türk yazarın bu tutumu, hayali sadece sürekli boyun eğen bir millet yaratma hevesinde olan İslami tarafı rahatsız ediyor. Xavier Batalla’nın da açıkladığı üzere, tartışılmaz ve farklı gerçeklik şudur ki; Elif Şafak romanında, geniş ve ünlü Osmanlı İmparatorluğu’nun ne olduğunu daha iyi anlatabilmek için Ermeniler, Yunanlılar, Museviler, çarşaflı kadın ya da mini etek giyen kadın, homoseksüeller, askerler, mistik sufiler gibi Anadolu’nun değişik tatlarına olan yakın bağlantısından faydalanmıştır.”
edebiyathaber.net (7 Mart 2018)