Nurgül Ateş kitapları ile yaklaşık bir yıl önce tanıştım. İlk tanışıklığım da “Sabun Köpüğü Üfleyicisi” ile oldu. Anlatımdaki sıcaklık ve samimiyet çocukluğuma götürmüştü beni. Uğur, Ali, Agop; sanki mahallemden arkadaşımdılar. Ve yıllar sonra bulmuş gibiydim izlerini yitirdiğim, görüşemediğim arkadaşlarımı.
Sonrasında geriye dönük olarak başka kitaplarını da okudum yazarın. Bir anda sarıp sarmalıyordu yazdıkları beni. Keyif veriyordu. Kuşaktaşım bir yazarı böylesine mutlulukla okumak da başka bir keyifti açıkçası. Çocuk edebiyatına dair umuttu çünkü bu.
İşte bugünlerde de bu mutluluğu yaşadım yine. Çünkü iki güzel kitapla yeniden selamlamıştı yazar, okurlarını. “Evimin İnsanı” sözünü ettiğim iki kitaptan ilki.
Toplumsal olarak en zayıf noktamızdır empati yeteneğimizin olmaması. Olayları yorumlarken dümdüz bakarız gelişen olaylara. Anne olanlar bir başkasının annesi olamazlar, baba olanlar da öyle. O yüzden yaralar hep kanar, kabuk tutmaz bir türlü. Kanayan yara derken doğanın tek sahibi olmamıza getirebilirim sözü. Bu da kendimize verdiğimiz en büyük zararlardan biridir. Sanıyoruz ki doğa bizim ve diğer tüm canlılar bizim için var! Hayvanlara da o gözle bakıyoruz bunun sonucunda. Çocuklarımız, canlarımız. Evde bir canlı hayvan isterler kendilerine yoldaş olsun, eğlence olsun diye. Bir heves koşarlar anne babalar barınaklara ya da “pet shop” denilen evcil hayvan satın alınabilecek mekânlara. Ve yine bir heves kedi- köpek ne istiyorsa çocuklar alır anne babalar onlara.(Söz konusu kedi- köpek olunca bu konuda dirençliyimdir. Evde birlikte yaşamaya tahammül edemiyorum. Fakat hiçbir şekilde doğada zarar görmelerini de istemem) Kolay değildir evde bir başka canlıyı konuk etmek. Yaşayanlar bilir. O çocukların anne-babaları da öğrenmişlerdir. Ya da çocuk sıkılır bir süre sonra. Sonuç? Büyük sevinçlerle eve getirilen kedi-köpek sessiz bir şekilde, büyük olasılıkla karanlık bir gecede bırakılır ıssız bir yere. Madem bakamayacaksınız neden çıkarsınız bu yola?
İşte “Evimin İnsanı”nda Nurgül Ateş, böyle bir olayı tersten yorumluyor, anlatıyor. Kedilerin dünyasında bir insan nasıl olurdu acaba? Okurken zaman zaman ürperdiğimi de itiraf etmeliyim. Gelelim şimdi kitaba. “Güneş, birbirinin aynı geçen günlerinden sıkılmıştı. Belki de eve bir insan alsa daha iyi olacaktı. Ne güzel yaşar gideriz, diye düşünüyordu. Ne patronu Şişko, ne de arkadaşları Yedibela ve Uyuntu bu fikrine sıcak bakmadılar. Çünkü evde insan beslemek zordu. Üstüne üstlük Güneş, bütün gün çalışıyordu, evde tek başına ne yapardı o insancık. Bir de masrafı var tabi. Yemesi, içmesi, doktoru… Hem insanlar nankör olurdu. ‘Bakma sen insanlara evcil dendiğine onlar hâlâ vahşi… İyisi mi sen bir muhabbet kuşu al, sıkılırsan yersin!’ bile dediler.”
Bugüne kadar hayvanların konuşturulduğu çok kitap yazıldı. Fakat gerçek anlamda insanla yer değiştirdikleri bir kitaba henüz denk gelmedim. Bu yüzden olsa gerek, çok ilginç bir kitap olduğunu düşünüyorum “Evimin İnsanı”nın. Dünya kedilerin olsaydı, ne olurdu halimiz? Bir de bunu düşünerek bakalım o kedilere ve diğerlerine.
“Dünyanın bütün atları birleşin!”
Sözünü edeceğim ikinci kitap da “Düldül/ Bir Atın Günlüğü.” Son dönemdeki toplumsal dağınıklığı da düşününce çocuklara örgütlü yaşamanın önemini, dayanışmanın güzelliğini anlatan bu kitap umutlarımı yeşertti. “Ağaç yaşken eğilir” misali çocukların erkenden bu tanımlarla tanışmaları da önemli. Zaten arka kapak başlığı da çağrıyı yapıyor: “Dünyanın bütün atları, güçlerinizi birleştirin!”
Şimdi gelelim o atlara. Kahramanımız olan at Düldül. Aslında Pamuk Prenses. Soylu, geçmişi yarış zaferleri ile dolu olan bir anne-babanın tayı. Koşmaz, uçar. At böyle asil olunca, talibi de çok oluyor tabi. Pamuk Prenses’i bir gece haradan çalarlar. Ve kendisini bir adada bulur. Burada Pamuk Prenseslik bitmiş, Düldül’ün serüveni başlamıştır. Bir “Külkedisi” masalı gibi. Gece olan olmuştur ve bir daha da gündüz olmayacaktır. Ama asalet var atın kanında. Bir arabacının kırbacı altında ezilmeyecektir. Diğer atların ezilmesine de izin vermeyecektir. Nasıl mı? Hepsini anlatırsam kitabı okumanın anlamı kalmaz değil mi?
“Düldül/Bir Atın Günlüğü” kendi ayakları üstünde durmanın erdemi ve dayanışmanın gücü üzerine bir öykü. Nurgül Ateş’in samimi ve sıcak kaleminden çocuklara, Çizmeli Kedi etiketiyle.
Yaşasın kitaplar…
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (21 Aralık 2015)