Haziran umudun ayıdır, demiştim geçen haftaki yazımda. Umut sözcüğü beklentiyi karşılayan bir sözcüktür. Oysa şimdilerde umuttan değil gerçeklerden söz ediyoruz. Daha güzel bir dünyayı düşleyenler umutlarını gerçeğe dönüştürdüler.
Sözü hemen kitaplara getireyim. Yapı Kredi Yayınları arasından “Daha Güzel Bir Dünya İçin” etiketiyle çıkan bir kitaptan, “Aramızda Beyaz Bir Çizgi”den daha önce burada söz etmiştim. Kavgalı olan iki ülkenin barışından söz ediyordu o kitap. Şimdi de yine aynı etiketle yayımlanan başka kitaplardan söz edeceğim. İlki Nursel Erdoğan’ın yazdığı, Dilek Yördem Ceylan’ın resimlediği “Palyaçobalığı Palya”.
“Bütün balıklar, mercan kayalıklarında yaşayan balıkları kıskanırmış. Nedeni ise, mercan kayalıklarında kırmızılar öyle kırmızı, morlar öyle mor, yeşiller de öyle yeşilmiş ki, güneşin ışıkları suya yansıdığında renk renk çiçeklerin açtığı bir bahçeye benzemesiymiş. Fakat bir gün mercan kayalıklarının güzelliği ve huzuru bozulma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış. Her zaman dostlarını güldürüp eğlendiren Palyaçobalığı Palya, arkadaşlarına endişe içinde bir hikâye anlatmaya başlamış. Bu hikâye bugüne kadar anlattıklarından farklı olarak hüzün barındırdığı için kimse onu dinlemek istememiş.”
Aslında anlatmak istediği, yaşadıkları bu mercan kayalıklarında başka balıkların da yaşamak istemeleriymiş. Bunu kabullenmesi zor olduğu için hüzünlenmiş Palya. Oysa yaşam alanlarının herkesin olduğunu kabullense sorun kalmazdı. Neyse ki balıklar içerisinde de aklı başında olanlar varmış da her balığın o kayalıklarda yaşama hakkı olduğunu anlatmış, ikna etmiş. Ve sonuçta tüm balıklar barış içerisinde yaşamaya başlamışlar o kayalıklarda. Biz insanların çok da yabancısı olmadığımız bir konuyu balıklar üzerinden çok başarılı bir şekilde anlatmış Nursel Erdoğan. Daha güzel bir dünyanın mümkün olduğunu çocuklara anlatmanın kısa yollarından biridir “Palyaçobalığı Palya” diyelim ve diğer kitabımıza geçelim.
Yine güzel bir dünyayı düşleyenler için “Neşeli Ormanın Şair Kurbağası”. Berat Alanyalı yazmış, Öykü Gölemen resimlemiş. Son söyleyeceğimi önden söyleyeyim, sonrasında izah edeyim. Kitabı okuduktan sonra ister çocuk olsun ister yetişkin “dünya kocaman bir orman olsa” demekten kendini alamayacaktır okuyucu. Kitap masal gibi başlıyor, hep masallarda dinlediğimiz fakat hiç erişemediğimiz güzel dünyaya davet ediyor. “Bir varmış bir yokmuş. İkinin işi çokmuş. Üçler üzüm satarmış. Dörtler demir dövermiş. Beşler boncuk dizermiş. Sabreden, masalı dinlermiş. Çok eski zamanlarda, Aydede Aybebe’yken, karıncalar fillere gebeyken, Keloğlan sırma saçlarını iki günde tararken, bir kurbağa kanatlanıp uçmuş, gelip masalımızın içine düşmüş. O söylemiş biz duymuşuz, güle güle ölmüşüz. Hiç kurbağa konuşur mu? Masalın içine düşülür mü? Ya kanatlarına ne demeli? En iyisi, masal bu ya, deyip dinlemeli.”
Böyle başlıyor masalımız. Sonra? Sonrası iyilik güzellik. Kocaman bir orman. Ormanda şiir okuyan bir kurbağa. Şiir nereye dokunmuş da orayı güzelleştirmemiş ki? Şiir evde, şiir sokakta, şiir aşkta, şiir her yerde. Neden aşkların en unutulmazı şiirsel olanıdır? Şiir değmiştir çünkü ona. Adına ne derseniz deyin yaşadığınızın, yeter ki şiir değsin bir yerine. Bir daha unutulması mümkün değildir. Sadece aşkta değil yaşamın her anında. Şiir sarsın dört yanınızı. İnsana dair ve insanca bir yaşam sürelim. Ve dönelim kitaba. Her gün şiirler okuyarak gezsek, dünya ne kadar farklı bir yer olurdu, değil mi?” diye soruyor yazar. Bakın görün orman bile nasıl değişiyor şiirle.
Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan bu iki kitap çocuklarla bir an evvel buluşsun. Bugünlerde yaşadıklarımızı anlamayan, anlamak istemeyen yetişkinler de… Siz anladınız ne demek istediğimi!
Mehmet Özçataloğlu – edebiyathaber.net (15 Haziran 2015)