Belli bir yaşın üzerindekilerin geçmiş hatıralarını ‘onu nasıl yaptım hala aklım ermiyor, deli cesareti’ diye anlattıklarına çok tanık olmuşuzdur. Buradaki ‘deli cesareti’ gençliğin cesaretidir aslında. Ardını düşünmeden atılan adımlardır bunlar… Yaşlılık evresindeki terazinin kantarı o anlarda yoktur elimizde. Bu yüzden daha cesuruzdur ya… Aslında pişman olduğumuz o kadar çok şey vardır ki; yaşadığımız ilişkiler, aldığımız kararlar… Bugün yaşadığımız ve değiştiremediklerimizin nedenleridir hepsi… Gençken ”hayatımda yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım gibi bir yerlerden duyulup beğenilmiş fiyakalı cümlelere bayılırdım. Zaten böyle sözlerin cilasına insan ancak toyken kapılır; hiçbir pişmanlık duyulmayan hayata, hayat mı denir? ”der Murathan Mungan Harita Metot Defteri adlı romanında.
Yola çıkmak, yeni başlangıçlar yapmak ve hayatı yeniden inşa etmek zaman zaman hepimizin yapmak istediği şeylerdir. Ama yola çıkmak için inşa ettiklerimizden vazgeçmemiz gerekir bazen. Çünkü bizi “başka bir şey yani gerçek yaşam çağırıyordur” Fransız filozof Alain Badiou’na göre.‘Filozof gençlere ne söyleyebilir?’ sorusunu felsefi soruların en önemlisi kabul eden Platon gibi düşünür Badiou. Gerçek Yaşam (Gençliği Yoldan Çıkarmaya Yönelik Bir Çağrı) adlı kitapta yer alan konuşmalarında eleştirel ve özgür düşüncenin kanallarından geçerek hayatın ve hazzın gerçeğine erişmenin ipuçlarını sunarken bir taraftan da sistemin çizdiği sınırları aşmaya davet eder gençliği.Öncelikli hedeflerinin meslek ve kariyer sahibi olmak yerine kendilerine yolculuk yapmak ve gerçek yaşama ulaşmak olması gerektiğini söyler.
Gerçek yaşam nedir peki? Filozofa göre zahmete değen şey; yaşama çabasına değen, parayı, hazları, iktidarları geride bırakan bir şeydir bu. Ona ulaşmanın yolu ise basmakalıp düşüncelere, keyfi gelenek ve göreneklere, sınırsız rekabete karşı mücadele etmekle olur.Bireyselliğin her şeyden önemli olduğunu, tükettiğimiz sürece var olabildiğimizi bize dikte ettiren günümüz dünyasında anlık yaşamın peşinde koşmak yerine hayatı anlamlandırmanın yollarını bir an önce bulmamız gerekirBadiou’ya göre.Bu zorlu sürecin imkânsızda olmadığınıSaint John Perse’nin, Anabasis adlı şiiri üzerinden açıklar bize. Anabasis Yunancada “yeniden yükselerek geri dönmek” anlamına gelir. Zor bir istikamete yapılan bir yolculuk da denilebilir. Bunu gençlik metaforuna benzetir.
Anabasis, Pers ülkesinde bir iç savaşa katılmış paralı askerlerin öyküsünü anlatan Yunanca bir kitabın adıdır. Kitabın yazarı paralı askerlerin komutanı Ksenofon’dur. Persli işveren büyük bir muharebede öldürülmüştür; diğer bütün Persli askerler dağıldığında Yunanlı paralı askerler kendilerini Pers topraklarının, günümüz Türkiye’sinin ortasında bulurlar ve sarsılmaz bir kararlılıkla evlerine doğru gitmeye başlarlar. Terk edilmiş, yönlerini şaşırmış haldedirler ve yine de kendi varlıkları olan şeye doğru, sahici gerçekliklerine doğru gidebileceklerini düşünürler. “Sizi siz yapan özneyi asla kendi evinizi sağlam bir şekilde inşa ederek gerçekleştiremezsiniz, aynı zamanda kendinize doğru yola çıkmayı da bilmelisiniz.” der bu yüzden. Eski ev gelenekten başka bir şey değildir ona göre. Yola çıkmak ise eski eve yeni bir olumlama katmaktır. Gerçek bir ev, düşünce ve eylem macerasının size terk ettirdiği ve neredeyse unutturduğunda bulabildiğiniz evdir. İçinde her daim kalınan ev ancak gönüllü bir hapishanedir ve çoğumuz sığındığımız bahanelerle mutsuz olmamıza rağmen çıkmak istemeyiz buradan.
Anabasis, yolu şaşırdığınız, yönelimsiz kaldığınız, fakat kendinize doğru yol aldığınız ve bu yola çıkış içinde gerçek benliğinizi bulacağımız bir yolculuktur. Bütün insanlıkla birlikte, eşitlikçi simgeleştirmenin evrelerini yaratacağımız fikirdir. Ksenofon’nun Anabasis’inde denizci olan paralı Yunan askerler kuzeye doğru giderek denizi bulurlar. Tepenin üzerinde denizi gördüklerinde hep bir ağızdan “Deniz! Deniz!” diye bağırırlar. Eski denizci varlıklarını yeniden olumlayarak var olmuşlardır artık… Badiou’ya göre gençlik de böyle olmalıdır. Dünya okyanusuna doğru bir Anabasis…
‘Gerçek Yaşam’ adlı eserin ikinci bölümünde gençliği cinsiyetler üzerinden irdeler filozof. Binlerce yıllık dünyada insan yaşamındaki farklıkların ve hiyerarşik kodlamaların yol açtığı sonuçları değerlendirmek gerekir çünkü. Oğlan ve kız çocuklarının çağdaş yazgısına dair görüşlerine yer verdiği bu bölümde geleneksel cinsiyetçilik üzerine dururken kapitalist dünyanın şekillendirdiği gençliği uyarır. Çünkü çağdaş kapitalizm gençlere, kimi zaman iç içe geçen iki seçenek sunar: Gününü gün et ve/veya düzenin basamaklarında hızla yükselmeye çalış!
Gençliği hem öven hem de ondan korkanlar, yeni toplumlar inşa ederken ‘her şey onların geleceği için’ bahanesinin arkasına sığınırlar. Her türlü gücü elinde bulundurduklarından kendilerini bunda da otorite sayarlar. Gençlerin, farklı dünyaların insanı olduğu gerçekliğini görmek istemezler nedense. Onların dilinden anlamayan, kararlarına dâhil etmeyen ve tercihlerine saygı duymayanlar onlara gelecek yaşamı nasıl örebilirler ki… Geleneksel toplumun çağdaş topluma doğru evirildiği ama bazı gerçekliklerin hiç değişmediği dünyada gençler nasıl var olacaklar peki?
Orta yaşlıların kontrolündeki çağdaş günümüz toplumlarında, adı var kendi yok olan bu gençliği yoldan çıkarmak aslında gelecek ideal toplumun kapısını da aralamaktır Badiou’ya göre. Sadece gençlerin yoldan çıkması yeterli midir? Bizim de (ruhu her daim genç olanların) onlarla eşitlikçi bir ittifak kurmamız ve değişimi desteklememiz gerekmez mi? Bu değişim ve ittifak zor gibi görülse de imkânsız değildir oysa. Geleceği birlikte örmek istiyorsak, onların bir birey olduklarını, kendilerini bulma yolculuklarında sadece rehberlik yapabileceğimizi ve onları tahakküm altına almaktan vazgeçmemiz gerektiğini öğrenmek zorundayız. Değişen dünyayı analiz etmenin yolu felsefenin kılavuzluğundan geçer. (Bu tartışılmaz bir gerçekliktir ama nedense bilinçli olarak felsefe derslerine önem verilmez okullarda…)Her sorgulama hayata yeni olumlamalar katar çünkü. (Belki de bundan korkulur…) Sokrates’in dediği gibi; sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.
Bir önemli hususta; bu değişim yolculuğunda kararlı olmaktır. Anabasis’teki her türlü zorluğa rağmen denize doğru yürüyen askerler gibi… 16 Mayıs’ta köhne bir vapurla ulusun kaderini değiştirmek için Samsun’a doğru yola çıkanlar gibi…
O halde, herkesin ‘yoldan çıkmasının’ zamanı gelmedi mi? Badiou’nun dediği gibi zahmete değen her şey gerçek yaşamsa eğer; haydi ANABASİS’e gençler…
Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler.
Onlar kendini özleyen Hayatın oğulları ve kızlarıdır.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz
Ama onları kendinize benzetmeyin hiç
Çünkü hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.
Halil Cibran
Havanur Taflan – edebiyathaber.net (20 Mayıs 2021)