Birkaç sene önce, Bidur Durmazgil, her zamanki gibi durmazken çıktı karşıma. Bidur’un durmamaya devam edeceği ve bu durumu kitaplaştıracağı gün gibi ortadaydı. Tanışma toplantısı kıvamındaki ilk ciltte, Bidur’la ve kendisi gibi “kırık” aile üyeleriyle hoşbeş ediyor, tanışıklığın içindeki şipşak esprilerle yazarın zekâsına hayran oluyordunuz. Gene de “ne kadar iyi bir kitap” diye düşünmemiştim o sıralar. Espri sıklığı akışı bozabiliyor, durum hikayesine dönüşen metin karakterin hareketliliğiyle ters orantılı bir hantallık kuşanıyordu. Yetişkin ezberimden sıyrıldığımda ve kendimi çocuk zihnine uyarladığımda bu bol malumatlı, çenebaz kitabın öykülemesinin neden kıt olduğunun farkına vardım. Yazar Alaaddin Beken, dikkatli gözlemleriyle, bugünlerin çocuklarının neyi niye okuyacağını anlamış ve buna uygun bir formül geliştirmiş. Öykünün değil de cümle ve sözcüklerin öne çıkmasına karar vermiş. Ben hala öyküden yana olduğumdan, cambazlıklarla akan metne ister istemez mesafe koymuşum, öte yandan bu bilinçli tercihe saygıda kusur etmedim, etmek istemedim.
Saftirikler havada uçuşurken, onun benzeri değilse de dengi elbette olmalıydı. Çocukların Dosto’dan ya da Sait Faik’ten başlamayacakları okuma yolculuğu pekâlâ durmayan bir karakterle başlayabilirdi. Akılda kalacak, mottolaşacak sözcükler, tekrarlanıp duran bilmişlikler, yetişkinlerin tatlı sert azarları uyarıları azar azar bünyeye girip okuma hastalığını örgütleyebilirdi. Kusursuzluk beyanlarında kusurlarını bir bir sayıp döken, mütevazı olamayacak kadar mükemmel olan Bidur, ülkemizdeki çocuk edebiyatı karakterlerinin hoş bir senteziydi. Bugüne kadar birikenlerle bugünden sonraya birikecek olan karakterler arasında Bidur’un yeri çoktaaaaan hazırdı.
Anne terliği, abla çenesi, dede neşesi, baba sükuneti derken çizgi filmi çekilse neşeyle izlenecek Durmazgiller vatana millete (gene mi bu nutuk!) hayırlı olsundu.
Zeynep Özatalay tarafından birkaç resim çiziktirilmesine rağmen görsel hüviyeti eksik kalmış ilk kitabı, Deniz Avcıer’in görselleriyle çizgi romanla arasındaki mesafeyi kapatan ikinci ve üçüncü ciltler takip ediyor.
Görsel katkıyı biraz açmak gerekiyor tam bu kavşakta: Resimleme ve görülür kılınan karakterlerin çok ötesinde, sayfayı panolaştıran, font, mizanpaj oyunlarıyla Bidur’un übermegahipergigaaktivitesine denk düşen yapıdan bahsediyorum.
Gece Yarısı Ziyaretçisi namlı ikinci kitapta, macera romanlarına yaklaşan ama macerayı çok koyultmadan gözleri gene Bidur’un üzerine sabitleyen (kolay mı sandınız) kurgu, büyük oranda söz cambazlıklarıyla zihin kaşıntılarını azdırıyor.
Gecenin bir yarısı yaşanan şeyler; yeşile boyanan mahalle, patlayan ampuller, gözün içindeki tuhaf yeşil ışıltılar vs. yazarın doğrudan metne yönelip metni oyuncaklaştırmasının berisinde ve gerisinde kalıyor. Neredeyse Boris Vian haylazlığıyla aşık atacak derecede metnin üstünden altından bakıp bakıp ce deyip kaçan, öte yandan öğretici sularda kulaç atmaktan geri durmayan yazar ana karakter Bidur’la paslaşıp duruyor.
Öğretici damara derinden dalalım: Kıta Avrupası haylazlığının tam karşı kutbunda yer alan ülkemiz çocuk edebiyatı, biraz da şartların zorlamasıyla, organik bir haylazlıktan, çocuğun yıkıcı doğasından kaçınıp yer yer sentetik bir çocukluk tanımına, kurgusuna yaslanıyor. Komşulara illallah dedirten Bidur’un hemen her konuda olağanüstü duyarlı olması biraz parodi değeri taşıyorsa biraz da bu gerçeklikten nasipleniyor. Çiçekten, böceğe, engellilerden, yaşlılara ille de hayvanlara altın oranı kıskandıracak biçimde davranan Bidur, ailelerin, pedagogların ve eğitimcilerin onay vereceği bir karakter kıvamına erişiyor.
Sürpriz bozanların etrafından dolanıp iki lafın daha belini kıralım. Radikal bir şekilde görsel karakteri değişen dizinin, değişime açık yanı en büyük avantajlarından biri. Çizer katkısıyla çizgi romana dönüşebilir ya da yazarın kitaplara gömülmesiyle kurgusal karakterin rehberliğinde kurgu dışına sürüklenebilir. Niyet okumayı da geçip niyet yüklemek sadedinde; İstanbul’u gezdiren bir Bidur hoş olmaz mıydı? Gezmenin gezdirmenin hakkını Bidur vermeyecekse kim verecek? Size soruyorum bay pek kıymetli üçüncü ağız!
Kervanın yolda düzülmesine, deneysel numaralar çekilmesine hiç itirazım olmamakla birlikte, kitabın içindeki abartılı uzunluktaki alıntı pasajları problemli buldum. Duriye Hanım, Bidur’un okuduğu ve aynıyla gerçeğe dönüşen kitabı yanımızdaymış gibi okuyor, bir paragraf, iki paragraf neyse de sayfalarca sürdüğünde okumaya kekrelik katıyor. Hatıra Avcısı adlı üçüncü kitapta, dünya dışındaki meta insanların raporları da aynı şekilde hem çok uzun hem de öğreticiliği, kısık ateş kıvamından öteye fırlayıp, bildiğiniz dibi tutmuş tencereyle eşleşiyor.
Geçenlerde küçük çaplı tartışmaya neden olan; küresel iklim krizini çiğ ve yapay şekilde işleyen yetkin bir yazarın kitabıyla Bidur dizisini karşılaştırdığımızda, Bidur’un ondan birkaç gömlek, sekiz tişört falan üstün olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ağırbaşlı, oturaklı edebiyat havasındaki kitaba kıyasla çok daha popüler damarı, deyim yerindeyse sağlıklı aburcuburları temsil eden Bidur kitaplarında bilimkurgu havası püfür püfür, yıldızlar ışıl ışıl dünya dışı yaşam alanları ilgi çekecek renklilikte, krizin çözümü için sunular öneriler akıl dolu, şık ve klas.
Üç kitaba azar azar değinmişken, Bidur’a özenip sıvışayım. Üçüncüyü gören gözlerim dilerim on üçüncüyü de görür ve öğreten üçüncü ağız zamanla biraz daha muzip ve haylaz olur.
edebiyathaber.net (15 Kasım 2022)