“Düşeceksin ama devam edeceksin!” | Öyküm Deniz

Ocak 1, 2025

“Düşeceksin ama devam edeceksin!” | Öyküm Deniz

Caner Almaz, yetişkin kitaplarıyla adını duyurmuş bir yazar olmasına rağmen kabına sığmaz bir insan olmasından mütevellit bir değişiklik yaparak oturduğu yazarlık koltuğunu gençliğin renkleriyle donatmaya karar verir. Böylece ilk gençlik romanı ortaya çıkar: Bulutlar Dağılırken. Genç Timaş etiketiyle çıkan Bulutlar Dağılırken basketbola olan aşkıyla tanıyacağımız Kerem’in kaygılar ve hayaller arasındaki dengeyi bulma çabasını konu alıyor.

İnsan yeni bir şeylere başlarken ya da kaybetmekten korktuğu bir şey için kaygılanır. 30’uma merdiven dayamışken hâlâ kaygılanmaktan vazgeçemiyorum mesela. Gerçi bunun yaşla bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Fakat Kerem gibi henüz genç bir delikanlının kaygısıyla tanışması yeni iken biz adeta iki sıkı dost oluverdik kaygılarımla. Birlikte geçirdiğimiz onca seneden sonra fark ettik ki ayrılmaz ikiliyiz. Kaygı benim gözümde ekşi bir limon gibi. Sarı, sulu sulu, dayanılmaz güzellikte. Bulunduğu yemeğe tat, vitamin ve aroma bırakıyorken eşsiz fakat fazlası bütün diğer güzellikleri de gölgeleyecek ya da bulunduğu tezgâhı eritecek kadar da güçlü ve öfkeli olabiliyor. Bizim kaygı ile ilişkimizin de bu şekilde bir mide bulantısına dönüşmemesi için bir anlaşmamız var: kötüyü düşünme! Ne yaşayacaksan yaşayacaksın, buna engel olmak imkânsız. Ama değiştirmek ve yeniden başlamak elinde.

Kerem de kaygısına “bulut” benzetmesi yapıyor. En kaygılı olduğu zamanlarda bulutlar çevresini sarıyor ve Kerem’in kalp atışları hızlanıyor, bayılacak gibi oluyor. Bundan sonra yapabileceği en iyi şey bulutları dağıtmak olacak.

“Buna hazır mıydı? Gerçekten hazır mıydı? İçini bir telaş kapladı. Bulut, diye düşündü. Yine ortaya çıkmıştı. Ne zaman kendini böyle hissetse, bir şeyler için çok heyecanlansa veya kaygılansa “ben buradayım” diyor, kendini hissettiriyordu. Karnından başına doğru yükselen bir bulut gibiydi hissettikleri.” (sayfa 8)

Kerem, okulunun basketbol takımına girebilmek için seçmelere katılır. Yakın arkadaşı Ege ile birbirlerine destek vermeye çalışırlar ama kaygıdan bacakları titriyor, kalbi hızlı atıyor ve kontrolü elinden bırakmamak için adeta savaş veriyordur. Birkaç başarılı denemeyi saymazsak seçmelerden iyi bir sonuç alamaz. Olumsuz sonuca rağmen aklında yalnızca basketbol takımına girebilecek kadar iyi basketbol oynayabilmek vardır. Anlayışlı bir anne babaya sahip olmanın ne kadar değerli olduğunu gözler önüne seren ailesi Kerem’in bu üzüntüsüne kayıtsız kalamaz ve kendisinin de isteği doğrultusunda bir basketbol okuluna kayıt yaptırırlar. Burada basketbol koçu Mete ile tanışan Kerem, öğretmenler konusunda epey şanslı olduğunu gösterir. Çünkü Kerem de artık günümüzdeki çoğu çocuk gibi akran zorbalığına uğrayan bir çocukken öğretmenlerinin doğru tavırlarıyla bunun üstesinden kolaylıkla gelebiliyor. Henüz yeni başladığı basketbol kursunda, aylardır antrenman yapan akranları her hatasında ve düşüşünde kendisine gülerken, her gün okulda gördüğü akranları Deniz ve Can kendisiyle alay ederken Kerem’in bulutları güç topluyordur. İnsanın hem istediği şeyi yapması hem de tüm bunlarla başa çıkması ne kadar zormuş!

Koç Mete’nin ülkenin dört bir yanından iyi basketbolcuları toplayıp yetiştirmek üzere kurulan ekibe girmeyi kabul etmesi ve basketbol kursundaki işini bırakmasıyla Kerem ikinci yenilgisine uğrar. Sanki bir kez daha seçmelere katılmış da kaybetmiştir. Ama bizimkilerin de söylediği gibi sen yenilgide debelenirken hayat sana güzel fırsatlar sunabilmek için çalışıyordur. Bir gün ailesiyle dışarıya çıkarlar ve buldukları basketbol sahasında maç yaparken Murat ile tanışırlar. Kişisel deneyimleriyle programcılığını birleştiren Murat, Kerem’e ve daha sonralarda Ege’ye özel bir uygulama geliştirerek basketboldaki başarılarını kayıt altına alır ve her hafta sonu antrenmana tabi tutar.
Bu işlerin sonu iyilik güzellik. Bilirsiniz, dünyada ne kadar kötülük olursa olsun mücadele ve emek elbet bir gün yerini buluyor. Bu süreçte sabır taşına dönen herkese sevgiler, yalnız değilsiniz.

“Sen ne kadar uğraşırsan uğraş, her şeyi doğru yapsan bile bazen işler yolunda gitmeyebilir,” diye anlatıyordu. “Potanın altında boş kalmışken çok kolay bir turnikeyi kaçırabilirsin ya da çok kolay bir pası arkadaşına ulaştıramayabilirsin.”

“Yani, özetle, genç dostum, sen her şeyi doğru yaptığında bile bazen, her zaman demiyorum bak dikkat edersen, bazen işler yolunda gitmeyecek. Ayakkabın yırtılacak, parmakların incinecek, tırnağın kırılacak… Düşeceksin, kayacaksın, tökezleyeceksin. Bunların hepsi olacak. Ama sen ne yapacaksın, genç dostum? Devam edeceksin. Düşersen elini sana uzatan arkadaşının elini tutacak ve ayağa kalkacaksın, sağlamca yere basacaksın. Top arkadaşına ulaşmadı mı, turnike kaçtı mı, ayakkabın parçalandı mı? Unutacaksın, o olayı yaşandığı anda bırakacaksın, anlaştık mı? Sonrasında kalkıp, sabredip, dayanıp devam edeceksin. Kendine inanacaksın. Arkadaşlarına inanacaksın. Oyununa inanacaksın. Basketbol topuna inanacaksın. Çalışmaya inanacaksın.” (sayfa 190)

Beni bu tarz kitaplar hep duygulandırıyor böyle. Yetişkin kitapları acımasız gerçekleri çam ağacı süsler gibi kalbimize iliştirerek bir ahenk yaratmaya çalışıp arkasında bıraktığı dağınıklığı umursamadan çekip giderken güç veren, her şeye rağmen mücadelenin kazandığını gösteren gençlik kitapları hayatımdaki o eksik parçayı dolduruyor adeta. Kaç yaşında olursak olalım bir yanımız daima çocuk kalıyor demek ki sahiden de.

Caner Almaz, yetişkin kitaplarında gerçek olayları kurgularıyla harmanlarken içimde bıraktığı hasarları arka arkaya dizip kalbime yol yaptım. Ağladım, sızlandım, yaşadığım dünyanın bu gaddarlığına, bu karanlık yanına hayıflandım. Ama şimdi hayatımda yer edinen ağabeyliğine süper kahraman gibi pelerin giydirmiş ve karşıma çıkmış gibi hissediyorum. Kendi açtığı yaraları da kapatır mı bilmiyorum ama içimde çocuk kalan yanıma bazen “Hep mücadele mi edeceğiz böyle?” diye kızdığım anları unutturmakta ne kadar başarılı olduğunu kanıtlıyor. Bu kadar yetenekli, bu kadar anlayışlı ve bu kadar renkli yelpazeye sahip birini tanıdığım için çok şanslı hissediyorum kendimi. Umuyorum gençler tam da ihtiyaç duydukları anda tanışırlar onun bu sihriyle.

Yorum yapın