Bir kitapla birlikte güzelleşen hikâyeler vardır. Yolculuğu boyunca kitaptaki karaktere eşlik eden okuyucu, hikâyenin sonuna gelindiğinde -nasıl bir son olursa olsun- yeni yolculuklarda buluşmayı ümit ederek ayrılır kitaptan. Yolu böyle kitaplarla kesişen okuyucular olarak biz, hikâyenin peşindeki çağrışımların izini süreriz. Çoksatanlar listesinde kendine yer bulamayan, -aslına bakarsanız bu işe gizli gizli sevinen, benim de içerisinde olduğun bir grup var galiba, bir tür “iyi kitap sırdaşlığı” cemiyeti- değerinin okurunun bildiği kitaplar arasında Pamplona. Kitaptan söz etmeden önce, kitabı böylesi değerli kılan iki insandan kısaca bahsetmek istiyorum: Kitabın yazarı Jan Van Mersberg ve kitabın çevirmeni Burak Sengir.
Jan Van Mersbergen, yazar-okuyucu-hikâye-kurgu gibi sınırları silikleştirmeyi başaran yazarlardan biri. Pamplona, Mersbergen’in Türkçede yayımlanan ilk kitabı değil. Yazar “Gecenin Öteki Yakasına Yolculuk” romanıyla 2013 yılında okuyucuyla tanıştı. “Gecenin Öteki Yakasına Yolculuk”u okurken hikâyesine, tavrına ve anlatımına hayran kaldığımız Mersbergen 2015 yılında Pamplona ile okuyucuyla yeniden buluştu. Mersbergen’in Türkçedeki iki kitabını da Burak Sengir’in muazzam çevirisiyle okuma fırsatı buluyoruz. Burak Sengir çevirilerinin lezzeti ile ilgili söylenecek çok şey var. Mersbergen ve Burak Sengir işbirliğiyle, kitabın okuyucuları olarak biz kitaba “yabancı” değiliz; yolculuk boyunca arka koltukta oturan o meraklı ufak çocuğuz.
Pamplona, bir yol hikâyesi… Aslında buna farklı sebeplerden yola koyulmuş iki insanın, Danny ve Robert’ın ortak bir hikâyenin kahramanı olma serüveni de diyebiliriz. Pamplona, tamamıyla hesapdışı karşılaşmalarla birbirinin yoluna çıkmış iki adamın birlikte çıktığı yolculuğu anlatıyor. Danny geçmişinden üryan bir şekilde, beş parasız çıktığı bu yolculukta Robert’la karşılaşıyor. Gönülsüzce, soğuk ve bol sessizlikle başlayan bu yolculuk Danny ve Robert’ın sohbetleriyle kendine has bir yön buluyor. Yolculuk ilerledikçe anlıyoruz ki Danny’nin kaçmaya çalıştığı geçmişi onun zihnine ve ruhuna yerleşmiş, Danny aslında kendine kaçmaya çalışıyor. Tüm yaşananlardan kaçmak ne kadar mümkünse..
Kitabın büyük bir bölümünde Danny’nin hikâyesine usulca tanıklık ediyoruz, sanki yaşananları bize fısıldayarak anlatıyormuş gibi… Danny ve Robert yolculuk sırasında bir sınırı aştığında- ülke ya da şehir değiştirdiğinde- Danny’nin geçmişinden bir katman daha berraklaşıyor. Danny’nin hikâyesi, kitabın sonrasına doğru yavaş yavaş açılan gizemli bir kutu gibi… Robert bu yol arkadaşlığında Danny’yi hiçbir şeye zorlamıyor.
Hikâye ilerlerken biz ipin nerede kopacağını soruyoruz merakla. Mersbergen okuyucunun sıradan bir okur olarak kalmasını istemiyor, hep birlikte Danny’nin geçmişinin tanığı olmanın naif tedirginliğini yaşıyoruz. Ancak yazar bizi öyle bir tanıklığa davet ediyor ki hikâyenin dışında kalmak ve “Şimdi ne olacak?” sorusunu sormamak mümkün olmuyor. Kitabın sonuna geldiğimizde, aynı zamanda Danny’nin hikayesinin de sonuna gelmiş oluyoruz, kafamızdaki soru işaretleriyle baş başayız. Mersbergen, Danny’nin öyküsünün sonunu bizim yazmamızı istiyor gibi..
Pamplona, polisiye türünde bir kitap olmamasına rağmen iç dinamiklerinin yüksek olmasıyla da dikkat çekiyor. “Bu dinamiği sağlayan ne?” Sorusunun cevabını Danny’nin monologlarında buluyoruz. Kitap iki aşamalı bir sürükleyicilikle okuyucuyu kendine doğru çekiyor: Danny’nin geçmişindeki sırlar ve Robert’la Danny’nin yol boyunca birlikte var ettikleri öyküleri… Aslında yazar, okurunu hayatlarında izleri hâlâ silinmemiş “hayaletleri” anımsamaya sürüklüyor. Kitap bu yönüyle okurun çarpıcı iç hesaplaşmaları için kapı aralıyor.
Hayatın hesaplanamaz karşılaşmalar ve yol ayrımları silsilesi olduğunu gözler önüne seren Pamplona, bizi kendi içimizdeki sınırlardan geçirerek, kendimizle karşılaşacağımız bir yolculuğa davet ediyor.
Son olarak yakın bir zamanda bir kaza sonucu aramızdan ayrılan, çevirisiyle kitaba lezzet katmış olan Burak Sengir’e teşekkür etmek isterim. Bu yerlerden o yere, sözle ulaşmak ümidiyle…
Özge Uysal – edebiyathaber.net (3 Ağustos 2015)