Emma Kıskançlık Yapıyor adlı kitabın konusu bir Duygu Okulu’nda geçiyor. Kitap, ‘Duygularını anlamak ve birlikte yaşamayı öğrenmek için konuşmak gibisi yoktur.’ gibi günümüzdeki tüm sorunların nasıl çözümlenebileceğine dair sihirli bir cümleyle başlıyor aslında.
Duygu Okulu’nda, insanın duygularını denetim altına alması ve kişiliğini ön plana çıkarması başkalarıyla uyum içinde ve özsaygıyla yürüyor. Kitapta, çocuğun okul hayatının ilk yıllarında yaşadığı birkaç büyük serüven anlatılıyor.
Birlikte yaşama kültürü, kendini daha iyi hızlandırmanın bir aracıdır. Hepsi de anahtar bir sözcükte toplanır: İletişim.
Emma’yla Lea anaokulundan beri arkadaştırlar. Üstelik aynı apartmanda yaşıyorlardır. Bu yüzden de sık sık birbirlerinin evine oynamaya giderler. Hatta arkadaşlıkları öylesine ileri gitmiştir ki,
“Keşke aynı anneden doğsaydık.” derler.
Aynı odada gece düşlere dalmayı bile düşünüp konuşurlar.
Aynı evde yaşamasalar da yine de kardeş gibidirler. Kim bunlar? Emma ve Lea…
Fakat bu güzel dostlukları, birkaç kıskançlık olayından sonra bozuluverir. Önce bir toka meselesi sonra da Kelime Avı oyununda Emma’nın oyuna alınmaması onu iyiden iyiye öfkelendirir. Ve bunlara benzer şeyler… Sonra da öflemeler, pöflemeler…
Sınıfın kütüphanede toplanması ve öğretmenlerinin yaptığı Sınıf Radyosu saati yapmaları, minderlerin üzerine oturmaları ortamı yumuşatır ve çocukların havasını değiştirir.
Varsa birinin sorunu, Sınıf Radyosu çözer onu!
Şarkılarla, oyunlarla herkes kendisini ifade etmeye başlar. Kıskançlık üzerine konuşmalar da ilgi çekici ve güzel sahnelere, diyaloglara yol açar. Kitap, bir yandan kendini zevkle okutmayı başarırken bir yandan günlük hayatta yaşadığımız birçok soruna da çözüm önerilerini öğretici olmak tuzağına düşmeden bir bir önümüze koyar.
Hani bugünlerde hepimizi daha da etkileyen güzel bir söz vardır. Mutlaka bir yerlerde çıkar karşımıza. Bu söz Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un içtenlikli, bir o kadar da derinlikli sözüdür.
“Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına ‘İnsanın insanı sömürmemesi’ adlı ders koyardım.”
Bir de Duygu Okulu, Oyun Okulu, Şiir Okulu, Öykü Okulu adında okullar açılsa ne denli güzel bir dünya olurdu. Öyle değil mi? Fakat şimdilik böyle okulların açılacağı günler pek gelecek gibi gözükmüyor. Yine de en azından herhangi bir okulda “İçini dökme dersi” diye bir ders olamaz mı? İşte bu mümkün olabilir belki. En azından Emma Kıskançlık Yapıyor kitabında öğretmenleri Tilda Hanım’ın önerdiği gibi:
“Kıskançlık insanı öfkelendirir. Ama bakın, sizlerden kıskançlığınızı gizli tutmaya, kalbinizin derinliklerinde saklamamaya söz vermenizi istiyorum.
Çünkü bunu sır olarak saklarsanız, kıskançlığınız giderek büyür, öfkeniz de artar…”
Sonra sınıfta bulunan çocuklardan Noa sözün devamını getirerek,
“Ya da gittikçe daha sinirli bir insan olur çıkarız.” diyerek tamamlar.
Tilda Hanım, konuşmasını sürdürür:
“Evet, oysa içinizi dökerseniz bu, derdinizi azaltabilir; kıskançlığınız da kaybolur.” diye karşılık verir.
Sonra özgüven, kendini iyi hissetmek, kendinden hoşnut olmak, saçlarını, gözlerini beğenmek üzerine nefis konuşma balonları oluşur… Bu konuşma balonları bence kitaba olan ilgiyi daha da artıracaktır.
Şu soruyla bitirelim,
“Herkes biribirinin aynısı olsaydı, hayat güzel olur muydu?
Emma Kıskançlık Yapıyor adlı kitap yaşadığımız tüm sorunlara ve sorulara yanıt olabilecek sonuçları ve yazın ve resim, karikatür sanatının bütün güzelliklerini barındırıyor.
Taylan Özgür Köşker – edebiyathaber.net (14 Kasım 2019)