20. yüzyılın büyük yazarlarından olan Samuel Beckett, roman, öykü, şiir, senaryo ve oyun yazarıdır. Dünya onu, Godot’yu Beklerken adlı oyununun 1953’te tiyatroda sahnelenip büyük başarı kazanmasıyla tanıdı. Oyunun ilk sahnelendiği yıldan bugüne halen devam eden başarısı Beckett’ın diğer eserlerini hem gölgede bıraktı hem de su üstüne çıkardı. En azından bizim ülkede böyle oldu, hep “bekleyenlerden” olmamızın etkisiyle herhalde.
Beckett’ın ilk eseri, James Joyce’la tanışmasının hemen ardından yazılan şiir kitabı “Oroskop”tur ve ardından Joyce’un etkisinin de görüldüğü öyküleri yayımlanır. Beckett II. Dünya Savaşı sırasında Fransız Direnişçilerine katıldığı sırada Watt’ı yazar. Pek çok eserinde bulunan hiçlik ve sessizliğe karşı kurmaca öykülerle, karmaşık monologlarla işlediği insan bilincinin müthiş belgeleri en çok, talihsiz ve tarifsiz olan Echo’nun Kemikleri’nde görülmektedir.
Echo’nun Kemikleri yazılmaya başlandığı 1933 yılında Aşksız İlişkiler adlı kitabının son öyküsüydü, reddedildi. Ardından Beckett, bu öyküyü Sıradan Kadınlar Düşü adlı romana ekler ama tekrar reddedilir ve kitap ölümünden çok sonra ancak 1992’de yayımlanır. Defalarca “korkunç” diye tanımlanıp reddedilen Eccho’nun Kemikleri için yayıncıların yazdığı mektuptan bir bölüm: “Bu bir kabus, korkunç derecede ikna edici de. Bana kafayı yedirtti. Odaklanmakta yine o dehşet verici ve birdenbire değişivermeler ve insanlardaki yine o darmadağınık ve akıl almaz enerji. … Echo’nun Kemikleri kesinlikle sanki sopa yemişim gibi çöktü üzerime. …Yere düşmüş oturuyorum ve kafamda küller var.”
Kitap, uzun bir süre yayıncıları şaşkına çevirmiş, yabancılaşma duygusu yaratmış ve yığınla ret mektubu almıştır. Önce, Sıradan Kadınlar Düşü, ardından aynı isimle bir şiir, ardından da aynı materyalleri kullanarak yazdığı Aşksız İlişkiler’deki öyküyle, Echo’nun Kemikleri’nin yayımlanmasında oldukça ısrarcı olmuştur Beckett. Adı geçen öykü ve romanlar fantastik kurgularla, peri masalları, gotik düşler ve klasik mitolojiden beslenen devler, hareketli ağaçlar ve bitkiler, devasa mantarlarla bezenmiştir. Burada da mitoloji, sanat, edebiyat eserlerinin zenginliği en büyük kaynaktır. Kitabın isminin kaynağı da mitolojidir, Echo!.. Echo, Yunan mitolojisindeki orman perilerinden (nymph)’dir. Su kenarında gördüğü, kendi yansımasını suda izlerken, kendine hayranlıktan ölüp giden şu bildiğimiz Narkissos”a aşık olur. Narkissos ölüp bedeni nergis çiçeğine dönüşünce, Echo da kederinden ölür, geriye sesi ve kayalara dönüşen kemikleri kalır.
Öykünün karakterlerinden ilki Belacqua, bir yandan Narkissos’u andırmakla birlikte asıl olarak Dante’nin, üşengeçliği yüzünden Araf’a mahkum edilmiş kahramanıdır. Zabarovna karakteriyle “kadın”ı, üçüncü karakter olan Dev Lord Gall ile de yeryüzünün “erkek” temsilini yapmıştır, (mal-mülk, erkek çocuk ve miras aktarımı). Öykü “ölüler zor ölür”le başlar ve öldükten sonra Belacqua’nın ölüler dünyasındaki izlenimleri, karşılaşmaları ve insanın ölünce bile dünyevi kaygılarının devam ettiği diyaloglarıyla, aslında canlıyken de aynı derecede ölü olduklarını belirterek devam eder. Ve ölüm-yaşam arası kısacık bir sürede karakterlerin diyaloglarıyla ve imgelemlerle her şey sorgulanır; yaşam üzerine yazılmış, yapılmış her bilgi ve birikimle. Belacqua, mezar taşının üzerinde otururken konuşur “Geldim, oturdum, gittim; tüm dünyevi basiretin en sonu, kaymağı, başlangıcı ve sonucu bu muydu?..”
Dağınık, karmakarışık, aniden değişimler diye tanımlayıp yayıncıların reddettiği öykü, mitolojiden bilime, edebiyattan dine kadar çeşitli eserleri içermesiyle büyük bir zenginlik oluşturur. St. Augustine’in İtiraflar’ından Dante’nin İlahi Komedya’sına, Sade’dan Goethe’ye, Yeats’den Shakespeare’e kadar pek çok yapıta her cümlede rastlarız. Öte dünyanın içinden geçiveren her görüntüde, anlatımlarda Floransalı ressamların sahnelerini de bulabilirsiniz; dört bacaklı birileri ya da organların yer değiştirmeleri, birtakım aletlerin bulunduğu vücutlar Bosch’un “Cennet ve Cehennem” tablosunu canlandırır. Denizde, hayaletlerle dolu bir denizaltının aniden geçivermesi gibi fantastik öğelerin yanı sıra psikolojik itkiler, özlemler yer alır; yaşamın kederiyle acı çeken insan ruhu da “Bazen adama sanki hayatının bu eski yarasının iyileşmeye niyeti yokmuş gibi geliyor.” “… Her şeyi denedi, temiz havadan ve sabah erken kalkmaktan ironiye ve yüksek sanata varıncaya kadar”da yaşam, iyileşmeyecek bir yara gibidir, ölünce de geçmez ve yaşarken de ölü olunduğunu ya da ölünce de yaşamda nasılsa öyle olunduğunu anlatır. Dünyanın her türlü kederi, eğlencesi, cehaleti ve bilgisinin yer aldığı satırlarda bir anda yanınıza hoşgörüyle bezeli yüzleriyle gelip oturan kediler de vardır Belacqua’nın yüzlerine duman üflediği! Bir başka satır da ise “hiçbir canlıya zarar vermeden” birlikte yaşamayı, bütün olarak yaşamayı da ifade eder.
Beckett bu öyküsüyle ilgili, “Bildiğim her şeyi ve daha çok, farkına vardığım bir sürü şeyi koydum” deyişini doğrularcasına, şu ya da bu kaynaktan alınmamış tek imgelem dahi yoktur. Bu değinmeler, kaynaklar, derin bilgilere dayalı kültürel birikimlerden popüler şeylere kadar uzanıyor. Bu kadar zengin, kaotik, eğlenceli, fantastik kurgunun içinde Beckett’ın kalıcı “Hiç İçin Metinler”i, boşluk ve kederi de bulunuyor ama ağrımadan.
Aycan Çörek – edebiyathaber.net (4 Mart 2016)