Edebiyat dünyası Ayşe Kulin’i kabul etmedi mi? | Metin Celâl

Aralık 29, 2024

Edebiyat dünyası Ayşe Kulin’i kabul etmedi mi? | Metin Celâl

Ayşe Kulin’in ilk kitabı “Güneşe Dön Yüzünü” 1984’te yayınlanmış. Yani ilk kitaptan bu yana kırk senedir yazıyor. Yayıncısı, Everest Yayınları, Ayşe Kulin’in yazarlıkta kırkıncı yılını muhteşem bir kitapla kutluyor: “Kalemimle Kırk Sene”,  1376 sayfalık dev bir çalışma. Kitap Ayşe Kulin’in kitapları hakkında çıkmış haberler, yazılar, tanıtımlar, Kulin’le yapılmış röportajlar, Kulin’in katıldığı yardım ve destek hareketlerinin, fuarların, panellerin, ödül törenlerinin bir dökümü, Kulin’in kitaplarına girmemiş şiirler, hikâyeler, gazete ve dergi yazıları, okurlarından Kulin’e gelen mektupların bir derlemesinden ve TED İstanbul Koleji’nde yer alan özel arşive ait bazı fotoğraflardan oluşuyor.

Kitabı incelerken yıllar önce yayınlandığında hakkında çok konuşulan bir röportaja rastladım. Bu röportaj, “Edebiyat dünyası beni kabul etmedi ama okurum var” (s. 230) başlığını taşıyor. Sonraki kupürlerde de edebiyat dünyasının ilgisizliğinden, kendisinin dışlandığından sık sık yakındığını görüyoruz. Okurunun olmasını önemsediğini de aynı sıklıkta röportaj başlıklarında görüyoruz. Ama “Türkler yazarlarını sevmiyor” da demiş (s. 825).

Ayşe Kulin yazarlığını ilk kitabı ile başlatıp 40 yıldır yazdığı sonucuna varıyor. Ama öncesinde yazarlık yapmakla kalmayıp editörlük, yazı işleri müdürlüğü gibi görevlerde de bulunduğu biliniyor. Wikipedia’da 1967’de İstanbul’a yerleşti; iki yıl boyunca bir otomobil dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1978 yılından itibaren çeşitli dergilerde editörlük, muhabirlik; televizyon, reklam ve sinema filmlerinde, sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senaristlik yaptı deniliyor.  Yazarlığa başlamasını 1967’den itibaren hesap edebilir ve 57 yıldır yazdığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi. 

1984 yılında ilk öykü kitabı Güneşe Dön Yüzünü Yazarlar ve Çevirmenler Yayın Üretim Kooperatifi (YAZKO) tarafından yayımlanmış. Ancak kitabın sayfaları karıştırılarak basıldığı için hayal kırıklığı yaşamış. Bu büyük talihsizliğe rağmen kitaptaki Gülizar adlı öykü Bir Kırık Bebek adıyla 1986’da sinemaya uyarlanmış. Senaryosunu kendi yazdığı film, Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazanmış. 1995’te yayınlanmamış öyküleri ile Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazanmış. Bu ödüllü öykülerine yeni öyküler ekleyerek Foto Sabah Resimleri (1996) adıyla kitaplaştırmış. Bu kitapla 1996 Sait Faik Öykü Armağanı’nı kazanmış ki asıl yazarlık serüveni bence bu tarihte başlıyor. 28 yılda 39 kitabı yayınlanmış. 

Edebiyata iki ödülle başlıyor yani edebiyat dünyası Ayşe Kulin’i hiç de kötü karşılamamış; aksine ödüllere boğmuş. Milliyet, Cumhuriyet gibi gazeteler ödülleri vesile ederek Ayşe Kulin’le röportajlar yapmış. Dergilerde, kitap eklerinde kitap hakkında yazılar çıkmış. Bunlardan birini de kolay beğenmeyen, duayen bir eleştirmen, Fethi Naci yazmış. Olağanüstü bir ilgi, en üst düzeyden bir kabul.

Bu başarılı hatta görkemli diyebileceğimiz başlangıçtan sonra Ayşe Kulin’den beklenen edebiyat dergilerinde yeni öyküler yayınlanması ve öykü kitapları çıkarmasıdır. Ama Ayşe Kulin rotasını başka yöne çevirmiş. Önce 1996’da Münir Nurettin Selçuk’un biyografisini ardından 1997’de ona büyük bir ün ve popülarite sağlayacak olan Adı Aylin’i yayınlamış. Yani öyküden yana değil biyografiden yana yol almış. Edebiyatın Cumhurbaşkanı Doğan Hızlan, o dönemin önemli köşe yazarlarından Perihan Mağden gibi yazarlar kitap hakkında yazmışlar. Sonra Geniş Zamanlar öykü kitabı ve Sevdalinka gibi çok ilgi gören romanlar, Füreya gibi biyografik çalışmalar gelmiş. Hemen her yıl en az bir, genellikle iki kitap yayınlamış Ayşe Kulin. Her zaman kitap eklerinde, dergilerin yazı ya da röportaj konusu olmuş, kapak konusu olmuş. Şiir, öykü, roman, biyografi, otobiyografi, distopya… Ne yazsa yayınlanan, çok okunan bir yazar.  Yazdığı hiçbir şeye de basın ilgisiz kalmamış.

Çok satan, çok okunan bir yazar olmuş. “Adı Aylin”den sonra telif geliriyle geçinmeye, yani yazar olarak hayatını kazanmaya başladığını özellikle belirtiyor ki bu durum çok az Türk yazarına nasip olmuştur.  

Üstelik ünü ve eserleri Türkiye ile sınırlı kalmamış. Kitapları yabancı dillere çevrilmiş, ödüller almış.  Son Tren’in 34 dile çevrildiği belirtiliyor biyografisinde. Akademi de Ayşe Kulin’e ilgisiz kalmamış, YÖK’ün Tez merkezinde hakkında yazılmış 19 tez ya da doktora çalışması var. Bu da her yazara nasip olmaz. Akademik çalışmalarda Ayşe Kulin’in Türk edebiyatı içinde önemli bir yazar olarak kabul gördüğü ve eserlerinin çeşitli edebi açılardan dikkatle değerlendirildiği görülüyor. 

Ayşe Kulin cesur bir yazar, siyaset dahil her alanda kendi görüşlerini açıkça söylemekle kalmıyor, o konularda kitaplar da yazıyor. Hassas sayılan konuları da cesur bir yaklaşımla kaleme alıyor.  Yetmiyor, köşe yazılarında, röportajlarda, söyleşilerde de ağır eleştiriler yapmaktan kaçınmıyor. Yüz yıllardır ortadan ikiye bölünmüş bir toplumda görüş ayrılıkları bu kadar derinken bu tavrı almak kahramancadır. Kaçınılmaz olarak da dost edindiğiniz sayı kadar, belki daha da fazlası düşman edinirsiniz.

Bu dobra ve tarafını net bir şekilde belirten tavrına rağmen Ayşe Kulin’in çok sevildiğini düşünüyorum. Zaten kitaplarının satış adedinden bu ilgi ve sevgi belli. Daha somut olarak görmek isterseniz de bir kitapçı ya da kitap fuarındaki imza etkinliğine ya da söyleşisine gidin ilgi ve sevginin ne kadar büyük olduğunu gözlerinizle göreceksiniz.

Ayşe Kulin’inki bir başarı hikayesi. Üstelik birkaç yılda gelip geçen değil 40 yıldır süren bir başarı.

“Kalemimle Kırk Sene” Ayşe Kulin’i her yönüyle tanımak için iyi bir fırsat. Okur olarak başka ne görmek isterdim? Kitaplardan öncesi de ele alınsa, o yıllardan da bilgiler okusak, kupür ve belgeler görsek iyi olurdu. Ayşe Kulin’in tüm kitapları tek tek ele alınmış ama ilk kitap hariç çoğu ilk baskıların kapakları kullanılmamış. Everest Yayınları dışında çıkan ilk baskıların da kapakları kullanılsa iyi olurmuş. Kardelenler kitabının hiçbir baskısının kapağı kullanılmamış. Onu da görmek isterdim. Ayşe Kulin’in birçok kitabı yabancı dillere çevrildi, onların kapakları da Türkçeleriyle birlikte kullanılsa, hangi dillere çevrildiği bilgisi verilse iyi olurdu. Böyle bir kitapta kapsamlı bir bibliyografya da yer almalıydı. İçindekiler, dizin gibi olmazsa olmazların da olmasında fayda var.

Yorum yapın