Doksanlı yıllar… Beyoğlu yeni bir silkinişte. Her yer bar ve kafelerle dolmuş. Barlar ayakta kalabilmek için yenilikler peşinde. Galatasaray’dan Tophane’ye inen yolda ince uzun bir bardayız. Sanırım Meis Bar’ın ilk yeriydi. Oldukça kalabalık. Küçük sahnede bir “şair” şiir okuyor. Kimsenin ilgilendiği yok. Arka arkaya şairler sahneye çıkıyor nadiren bazı şairlere küçük alkışlar, bazen laf atmalar, onun dışında derin bir ilgisizlik, herkes kendi havasında. Heyecanlı olanlar sadece henüz sahneye çıkmamış olan şairler. Hemen ortadan kayboluyoruz. Zira görürlerse bizi de o sahneye çağıracaklar.
İstiklal caddesine açılan sokaklardan birindeydi Veli Bar. Bodrum’daki meşhur Veli Bar’ın İstanbul şubesi sayabiliriz. Garson üst katı işaret ediyor. Küçük asma kat dolu. Salonun en dibinde sahne olması gereken yerde, bir masanın arkasında küçük İskender. Yanında şair arkadaşları. Onlardan biri de benim. İskender dersine iyi çalışmış. Güzel bir sunumla, bir şiiriyle açılışı yapıyor, ardından biraz sohbet biraz şiir ilerliyoruz. Dinleyiciler ilgili.
İskender bu etkinlikleri yıllarca sürdürdü. Emel Armutçu bir geceyi izlemiş; “İlk yıllar her hafta bir konuk çağırıyormuş Küçük İskender. Onunla söyleşisini izliyormuş müdavimler. Şimdilerde daha bir serbest kürsü şeklinde yaşanıyor gece. İki saat kadar, 50-60 şiirin dizeleri çarpıyor loş mekânın duvarlarına. O sırada cep telefonları kapatılıyor, çatal bıçak sesleri kesiliyor, çıt çıkmıyor ve alkışlar… İskender’e göre “kuru kuru şiir okuma değil” bu, çünkü biraz DJ gibi düşünüyor; “iki erkek şair okuduysa araya bir kadın şair sesi alıyor.” Etkinlik sırasında içki içilse de pek kavga gürültü çıkmıyor ancak ortama uyum sağlamayanlar kibarca alt kata gönderiliyor. İskender’e göre bu geceler, şiiri genç kesim için gündemde tutuyor. Şairlerse ürünlerini paylaşıyor onlarla, canlı canlı.” (Küçük İskender’li şiir matinesi – Magazin Haberleri (hurriyet.com.tr).
“1990’lı yılların ikinci yarısında barlarda şiir geceleri yapılmaya başlanır. Ankara’daki Adres Bar’da başlayan etkinlik türü İstanbul’da Veli Bar’da, küçük İskender’in moderasyonunda devam ettirilir. Son dönemde Ankara’da Kafka Bar’da bu tür etkinlikler Fettah Köleli moderasyonunda yapılmıştır.” diye anlatıyor o dönemi Selim Temo (“Kahveden AVM’ye: Türk Şairlerinin Buluşma Mekânları”, Monograf Edebiyat Eleştiri Dergisi 2017/7.)
90’lı yıllarda yapılan tabii ki bir nostalji denemesiydi. Biraz da barların farklı olma çabası… Şiir matineleri hızla yaygınlaştı, aynı hızla da yok olup gitti. Şimdilerde hâlâ “şiir matinesi” adıyla etkinlikler yapılıyor ama okur açısından onların herhangi bir şiir okuması etkinliğinden farkı yok. Çünkü o ruh 1950’lerin ruhuymuş 21. Yüzyıla uymuyor.
Tüm bunları Erol Gökşen’in “Türkiye’de Edebiyat Matineleri” adlı kitabını okurken anımsadım. Edebiyat matineleriyle ilgili anıları çok okumuşuzdur. Ama edebiyat tarihimizin önemli bir parçası olan bu etkinlik türünün ne zaman başladığını, nasıl geliştiğini araştıran pek çalışma yapılmamış ne yazık ki. En kapsamlı çalışma Erol Gökşen’inki oluyor.
Ülkemize şairin, yazarın okurla yüz yüze buluşmasının pek eskilere gitmediği anlaşılıyor. Cumhuriyet’in önemli adımlarından biri olan Halkevlerinin “Dil ve Edebiyat Şubeleri” sayesinde, önceleri belirli günlerde bir araya gelen gençlerle edebiyatçılar için “jübile” ve “ihtifal” törenleri düzenlenmiştir. Daha sonra edebiyatçılarla buluşma düşüncesi çerçevesinde edebiyat matineleri yapılmıştır, diyor Erol Gökşen.
İlk edebiyat matineleri
Edebiyat matineleri Fransa, İngiltere ve Rusya gibi ülkelerde yapılan bir edebi faaliyetmiş. Bizde ise bu işte de en önemli rolü devlet, genç cumhuriyet oynuyor. Diğer sanat dallarında olduğu gibi edebiyatın da halkla buluşması için çalışmalar yapılıyor. Halkevleri, Edebiyat Fakülteleri ve İstanbul Şehir Tiyatrosu gibi kurumların çabaları ve basının da desteğiyle edebiyatın kitleler arasında popülerlik kazanması sağlanmıştır, diyor Erol Gökşen. Halk önünde şiir okumak bile yeni bir şey. Bu işi ilk yapan Enis Behiç Koryürek olmuş. 31 Ağustos 1932 tarihinde Ankara Halkevi tarafından düzenlenen Zafer Bayramı etkinliğinde halk önünde şiir okumuş. Herhalde çok iyi şiir okuyormuş ki daha sonra birçok etkinlikte adını görüyoruz. 1930’lar çeşitli vesilelerle şair ve yazarların halk önüne çıktığı etkinliklerle geçiyor. Üstelik hemen hepsini de gazeteler haberleştirmiş.
Adı konulmuş ilk “şiir matinesi”ni Fransa’dan gelen Comédie Française sanatçıları gerçekleştirmişler. 30 Mart 1940’ta İstanbul’da “Fransız klasik ve muasır şairlerinin seçilmiş eserlerini” okumuşlar. Böylece “şiir matinesi”, kavram olarak ilk kez 1 Birinciteşrin [Ekim] 1940 tarihinde İstanbul Şehir Tiyatroları’nın “Türk Tiyatrosu” dergisinde kullanılmış. Şehir Tiyatrosu dramaturgu Muhsin Ertuğrul bu işin üzerine gitmiş. Şair ve yazarlarca tartışılmasını sağlamış. “Edebiyat günü”, “edebiyat gecesi”, “şiir matinesi”, “şiir günü”, “şiir gecesi”, “sanat matinesi”, “sanat günü” ve “sanat gecesi” gibi ifadeler kullanılmış. Necip Fazıl Kısakürek bu etkinliklerde sadece şiir okunmadığı düşüncesiyle “edebiyat matinesi” kavramını öne sürmüş. Yani bu etkinliklere adını veren de Necip Fazıl olmuş.
Edebiyat matinelerinin diğerlerinden farkı şairlerin, yazarların etkinliklerde kendi eserlerinden örnekler sunmalarıdır bence. 1940’lı yıllardan itibaren edebiyat matineleri giderek yaygınlaşmış. Halkevleri, özellikle edebi faaliyetlerde öncü konumunda olan Eminönü Halkevi yolu açmış. 27 Ocak 1940 Cumartesi günü saat 20:30’da Eminönü Halkevi’nde “Genç Şairler Gecesi” düzenlenmiş. Emin Ülgener, Fethi Tevet, İbrahim Zeki Öcal, İhsan Hınçer, İsmet Kür, Kâzım Feyzi Ozaner, Celâl Sılay, M. Uluğ Turanlıoğlu, Mustafa Seyit Sutüven, Necibe Kızılay, Rıfat Ilgaz ve Ziya Vehbi Altürk katılan şairler olmuş.
26 Nisan 1941 tarihinde Şehremini Halkevi’nin düzenlediği matine, geleneğin en özel örnekleri arasındadır diyor Erol Gökşen. Bu etkinliklerde neler yaşandığını anlamak açısından tipik bir örnek gerçekten de. “Matineye Celâl Sılay’ın konferansı ile başlanmış, ardından ünlü şair Asaf Halet Çelebi “matbuatta uzun dedikodular yapan meşhur şiirlerini” dinleyicilerle paylaşmıştır. Daha sonra “Oscar Wilde gibi sahneye çıkan” Sabahattin Kudret Aksal ve “Poem Aforizma” tarzındaki şiirleriyle Arif Dino, dinleyicilere unutulmaz bir akşam yaşatmış.”
Ankara Halkevi’nin 18 Aralık 1948 tarihinde kendi salonunda gerçekleştirdiği edebiyat matinesinde “Türkiye’nin en küçük şairi” olarak Pınar Kür takdim edilmiş. Annesi İsmet Kür zaten matinelere sürekli katılan şairlerdenmiş. Çetin Altan adına da şair olarak bu matinelerde rastlıyoruz.
İlk yıllarda belli bir şair ve yazar grubunu matinelerde görsek de bu etkinliklere ilginin büyüklüğü, salonların dolup taşması, ardından gazetelerde haber olması ünlü şair ve yazarların da katılmasına yol açmış olabilir. Halil Soyuer, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde düzenlenen bir matineye Yahya Kemal’in nasıl katıldığını şöyle anlatmış; “Salona girişimiz esnasında, alkışların yoğunluğundan salonun yıkılacağını düşündüm. Herkes ayakta, büyük şairimizi coşkuyla alkışlıyordu. O da bu samimi sevgiye, elleriyle gönderdiği öpücüklerle karşılık vermiştir.”
Bu matineler yalnızca İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerle sınırlı kalmayıp Balıkesir, Bursa, Gaziantep, Kırklareli ve Zonguldak gibi ülkenin çeşitli şehirlerinde düzenlenerek toplumun her kesimine ulaşmış. Şair ve yazarlar da ulaşım olanakları çok kısıtlı olmasına rağmen Anadolu’dan gelen teklifleri karşılıksız bırakmamış.
Edebiyat matinelerinin altın çağı
1952’de Türkiye’de Halkevlerinin kapatılması ile edebiyat matineleri bitecek sanılmış ama lise ve üniversite öğrencilerinin çabaları ile 1953 yılından itibaren edebiyat matineleri bir furyaya dönüşmüş. Böylece edebiyat matineleri, önce büyük şehirlerde üniversitelerden liselere, ardından diğer şehirlere yayılarak etkisini günden güne artırmış.
Ankara Üniversitesi Dil Tarih Edebiyat Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi, Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi, Robert Koleji, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Üsküdar Amerikan Kız Lisesi, Darüşşafaka Lisesi edebiyat matinesi yapılan okullardan. Genellikle okulların öğrenci dernekleri gerçekleştirmiş etkinlikleri. Tabii dernekler ve diğer kuruluşlar da edebiyat matineleri düzenliyor ve dönemin edebiyat dergileri ile de birlikte çalışılıyor.
Lise ve üniversitelerdeki bu edebiyat matinelerine şair ve yazarların büyük ilgi gösterdiği anlaşılıyor. Bir örnek alıntılarsam işin boyutu daha iyi anlaşılacak. 27 Mart 1954 tarihinde Robert Koleji Talebe Birliği’nin hazırladığı edebiyat matinesi etkinliğinde Behçet Kemal Çağlar’ın açılış konuşmasının ardından Behçet Necatigil, Ercüment Behzat Lav, Orhan Hançerlioğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Asaf Halet Çelebi, Attilâ İlhan, Baki Süha Ediboğlu, Orhan M. Arıburnu, Söylemez Yüksel, Salâh Birsel, Özdemir Asaf, Haldun Taner, Orhan Kemal, Oktay Akbal kendi şiir ve hikâyelerinden bazı bölümleri okumuş. Adnan Veli Kanık kardeşi Orhan Veli Kanık’ın, Özdemir Duru, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Oktay Rifat Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirlerini okumuş.
Nisan 1955 tarihli Yenilik dergisinde yayınlanan habere göre Asaf Halet Çelebi şiirlerini edebiyat matinelerinde karşılıksız okumama kararı almıştır. Bu kararı uygulamaya koyan Asaf Halet Çelebi, katıldığı son matinelerde “250 kuruş ile 15 lira arasında kürsüye çıkma ücreti” talep etmiştir, diye aktarıyor Erol Gökşen.
Nisan 1955 tarihinde Afif Yesari tarafından hazırlanan Türkiye’deki ilk “Televizyonda Sanat Matinesi”, İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu Kampüsü’nde ITU TV yayını olarak gerçekleştirilmiş. Kaç kişinin evinde televizyon vardı, kaç kişi bu ilginç yayını izledi tabii ki merak konusu.
Türk Edebiyatçılar Birliği’nin 2 Nisan 1956 tarihinde Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nda yapılan edebiyat matinesi ise dillere destandır. Açılışını birliğin başkanı Yakup Kadri Karaosmanoğlu yaparken sükut suikastine uğradığı için yaşarken kimsenin tanımadığına inandığımız Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nurullah Ataç da birer konuşma yapmış. Ahmet Kutsi Tecer, Ercüment Behzat Lav, Zeki Ömer Defne, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Baki Süha Ediboğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Salâh Birsel, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Özdemir Asaf, Kâmran S. Yüce şiirler okumuşlar.
Bu çok önemsenen edebiyat matinesine çağrılmayanlar, özellikle genç şair ve yazarlar daha ilk duyurulardan itibaren kazan kaldırmış ve bir protesto eylemi gerçekleşmiş. Demirtaş Ceyhun, Cemal Hoşgör, Hasan Pulur, Asaf Çiğiltepe, Fikret Hakan gibi birçok isim matineyi protesto etmek için hazırlık yaparak salona gitmiş.
Protestocular matinede açmak için “Matine dörüt erleri esselâmün aleyküm!” şeklinde pankartlar hazırlamış, çalmak için yanlarında borazan getirmiş. Behçet Kemal Çağlar’ın konuşması protestocular tarafından “yuh” sesleriyle sabote edilince bir anda ortalık karışmış, gecenin sonu da emniyette bitmiş. Bu ilginç olayı Erol Gökşen etraflıca anlatıyor kitabında. Bence bu olay edebiyat matinelerinin tepe noktası ve bitişinin de miladıdır.
Edebiyat Matinelerinin yıldızları
“Boynunda kaşkolu, çerçevesiz gözlüğü ile sahneye çıkıp yazdığı aşk şiirlerini okumaya başladı mı, gelenler gözlerini sahneye diker, çıt çıkarmadan öylece ona bakarlardı! Daha şiirini okumaya başlamadan önce şık giyimiyle okurları etkiler, sonra sahneye olan muazzam hâkimiyeti ve ustalıklı okuyuş tarzı ile herkesi büyülerdi. Sahneye çıkıp dinleyicilerini gördüğü anda hangi şiirlerini okuyacağını, onları nasıl etkileyeceğini hemen belirlerdi. Okurunun, dinleyicisinin duygularını etkilemeyi çok iyi bilirdi!” diye anlatıyor Doğan Hızlan. Bu şair Attilâ İlhan’dır.
Hilmi Yavuz, Attilâ İlhan’ın matinelerde şiirlerini okudukça “Her şiirin sonunda salon alkıştan yıkılır gibi oluyordu” sözleriyle o dönemde Attilâ İlhan mitosunun ne kadar büyük olduğuna gönderme yapmıştır, diye belirtiyor Erol Gökşen.
Ülkü Tamer “Özdemir Asaf mikrofona çağrıldığında ise gülüşmeler başlardı. Bir güldürü oyuncusu gibiydi Özdemir Asaf. Uzun uzun mikrofonu ayarlar, sessizce seyircileri süzer, tam şiirini okumaya başlayacakken susar, yine seyircilere bakardı sessizce. Kahkahalar dinince aynı şeyleri yineler, sonunda “r”leri “ğ” gibi söyleyerek okurdu” diye yazmış.
Attilâ İlhan ve Özdemir Asaf edebiyat matinelerinin yıldızlarıymış. Sait Faik, Sabahattin Kudret Aksal, Behçet Necatigil de büyük ilgi görenlerden. Özdemir Asaf aynı zamanda edebiyat matinesi düzenlemek isteyenlerin ilk başvurduğu kişiymiş. Onun Cağaloğlu’ndaki matbaasına gidip kimleri çağırmaları gerektiğini danışırlarmış.
1957 yılından sonra yavaş yavaş azalmakla birlikte pek çok yerde devam eden edebiyat matinesi geleneği 1960’lı yıllara girildiğinde giderek sönükleşmeye başlayacak, 1970’li yıllarla birlikte Türkiye’nin kültür sanat sahnesinden çekilecektir, diyor Erol Gökşen.
Gökşen’e göre, 1960’lı yıllarda başlayan öğrenci hareketlerinin öğrenci örgütlerini ortaya çıkararak siyasal eylemlere dönüşmesi dönemin ruhunun değiştiğini göstermektedir. 1970’li yıllara gelindiğinde ise sosyo-kültürel ve siyasi değişimlerin yanı sıra, edebiyatın işlevsel anlamda değişmesiyle edebiyat matineleri sona ermiştir. 90’lı yıllarda bizim yaşadığımız şiir matineleri ise nafile bir çabanın örnekleriydi kuşkusuz. İnternet çağında çabucak tarih oldular. Şimdi arasanız bu matineler hakkında bilgi bile bulamıyorsunuz.
Erol Gökşen “Türkiye’de Edebiyat Matineleri” adlı çalışmasında iğneyle kuyu kazmış, onlarca yılın belli başlı gazetelerini tek tek inceleyerek edebiyat matinelerini başlatanları, bunları kuşaklar boyu yaşatanları tespit etmiş. Bu etkinliklerde neler yaşandığını araştırmış. Tepkilerin izini sürmüş. Çok şey öğrenerek, merakla okunan bir kitap çıkmış ortaya. Edebiyat tarihimize önemli bir katkı.
Kaynak: Türkiye’de Edebiyat Matineleri, Erol Gökşen, h2o kitap, Aralık 2023.
edebiyathaber.net (13 Aralık 2023)