Edebiyat ve resmin buluştuğu satırlar | Neslihan Hazırlar

Eylül 22, 2024

Edebiyat ve resmin buluştuğu satırlar | Neslihan Hazırlar

“Çiçeklerin resmini yapıyorum, böylece ölmeyecekler.”

Frida Kahlo

“Edebiyatta Resim Esintisi” kitabını yazar, oğlu Oğuzhan Can’a ithaf etmiş. Bir annenin oğluna bırakacağı bu emekler bütününü elime aldığımda oldukça heyecanlandım. Resim ve heykele olan ilgim kitabın sayfalarını hızla çevirmeme sebep oldu. Edebi metinlere farklı bir soluk getiren, daha doğrusu var olanı ortaya çıkaran incelikli bir çalışmanın ürünü kitabın kapağını Renoir’in Okuyan Kadın figürü süslüyor. İlk üç bölümü okuyup bitirdiğimde damağımda kalan edebi lezzeti, edebiyat ve sanatseverlerin de tatmasını, kitabın okurunu bulmasını diliyorum.

“Edebiyatta Resim Esintisi” Kitapol Sanat Yayınları tarafından 2023’te basılarak raflarda yerini aldı. 2024’te ikinci baskıyı yaptı.

1962’de Çanakkale’nin Çan ilçesinde doğan Seyhan Can, Edirne Kız Öğretmen Lisesi ve Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Özel ve kamu kurumlarında öğretmenlik yapan yazar, emeklilik sonrası üretmeye devam ediyor. Son beş yılını sanat tarihi öğrenmeye adayan Seyhan Can’ın şiirlerini, gezi yazılarını, okuduklarıyla ilgili izlenimlerini yayınladığı bir web sitesi var. (https://scan17.wordpress.com/) Bazı yazıları; “Edebiyatburada”, “Parşömen Fanzin”, “Yazı Dükkanı”, “Edebiyat Haber” “edebiyatkolektifi” gibi sanal edebiyat dergilerinde yer almıştır.

Kitabın giriş bölümünde bulunan “Seyir Defteri”, yazarın hayatından, sanatla ilgili yapmak istediklerinden, kitabın hazırlanmasına giden yoldan bahsediyor. Bunun yanı sıra okura sanatın göbeğinden önemli bilgiler de aktarıyor.

Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm resim ile edebiyat ilişkisini anlatan yirmi üç metinden oluşuyor. Kitabın ilk bölümünde okuru Decameron Hikayeleri’nde bahsi geçen Giotto di Bondone’nin heykeli karşılıyor. Giotto (1267-1337) aynı zamanda Dante’nin portresini de yapan ressamdır. Dinsel temalı resimler yapan bu Floransalı ressam yaşadığı dönemde çığır açan resim ve heykeller yapmıştır. Yaptığı resim ve freskoların Bizans’ın ve Gotik Sanat’ın kalıntılarından sıyrılmış olması onun ününü yaymıştır. Figürlere verdiği hacim, gölge ve perspektif, edebi metinlerdeki kişi tasvirleri ve betimlemeler vb. yaptığı işe ruh kazandırmıştır. Kitabın ilk bölümünde Giotto’ya ait eserlerin bilgisi görseli aynı zamanda ünlü resimlerinden bazılarının karekodları yer alıyor. Böylelikle okur, elindeki telefonunun ekranından bu eserlere ulaşabiliyor.

“Boticelli ve Dante’nin Cehennemi” bölümünde Dante ve Boticelli’nin buluşmasından bahsedilir. Boticelli, Dante’nin İlahi Komedya’sının Cehennem bölümünü resmeden ünlü Rönesans sanatçısıdır. Tabloyu sipariş eden Medici ailesinin bir üyesidir. Sandro Boticelli; Venüs’ün Doğuşu ve İlkbahar gibi ünlü tablolarında mitolojik unsurlar kullanması ve resimlerin Hristiyanlık efsanelerinden kopmuş olması yönüyle, Roma’nın eski şanını geri getirmeye çalışan toplum içinde hayranlık uyandırmıştır.

“Dante’nin Floransa’dan sürgün edildiği yıllarda yazdığı İlahi Komedya’nın özellikle Cehennem bölümü birçok ressama ilham kaynağı oldu. Boticelli’de bu ressamlardan biriydi ama onun diğer ressamlardan farkı,  resimlerini İlahi Komedya’nın gerçek el yazmasına yapması ve Dante’nin Cehennem’ine bire bir sadık kalmasıydı.”(sf. 31)

İlahi Komedya ölümden sonraki kurgusal seyahatleri içeren ve Hristiyanlık öğretilerini işleyen fantastik bir eser olarak değerlendirilse de bir bakıma, “Ah, içimdeki korkuyu tazeleyen, balta girmemiş o sarp güçlü ormanı anlatabilmek ne zor! Öyle acı verdi ki, ölüm acısı sanki; ama ben orada bulduğum iyilikten söz edeceğim, gördüğüm başka iyilikleri söyleyeceğim.” diyen şairin kendi cehennemi, kendi yaşamının yansımasıdır. Karıştığı siyasal olaylar yüzünden yaşamının büyük bir bölümünü sürgünde geçiren ve tüm çabalarına rağmen Floransa’ya dönemeyen bir şairin cehennemi, arafı ve cenneti…” (sf. 34)

Dostoyevski’yi Dehşete Düşüren Tablo: “Tabutta Ölü İsa” adlı bölümde, 16. yüzyılın ünlü ressamlarından Hans Holbein’in Tabutta Ölü İsa tablosunun Dostoyevski’yi, “O tablo insanı dinden çıkarabilir.” dedirtecek kadar derinden etkilediğinden bahseder. Dostoyevski bu tablodan bahsetmeyi Budala romanının başkişisi Prens Mışkin’e bırakır.

“El Greco’ya Mektuplar” ve “Toledo Manzarası” adlı bölümde,  Zorba, Günaha Son Çağrı gibi eserleri ile dünya edebiyatının en etkili yazarları arasında yer alan Kazancakis’in hayatı yer alıyor. El Greco ve Kazancakis ilişkisini edebi bir dille anlatan yazar El Greco’ya yazılmış mektupların içsel yolculuğunun ve iki insanı Toledo manzarasında birleştiren ruhun tasvirini yapıyor.

“Kendi deyişiyle “Ruhunun tümü bir çığlık ve uğraşının tümü bu çığlığı yorumlamak” olan Nikos Kazancakis, ölümünden dört yıl sonra yayımlanan El Greco’ya Mektuplar’da çarmıhını omuzlayarak çıktığı kendi Golgota tırmanışında “İsa, Buda, Lenin, Odysseus” olmak üzere dört belirleyici basamağı olduğunu söyler. Bu son kitabı da kendi sert, kayalık dağlarını tırmanırken, ruhundaki çığlığı anlamak ve yorumlamak amacıyla yazar. El Greco’ya yazmasının nedeni ise, yaşayan veya yaşamış olan tüm mücadeleciler içinde kendisini en iyi anlayacak kişinin El Greco olacağını düşünmesidir. Çünkü her ikisi de aynı “Girit bakışı”na sahiptir. (sf. 68)

“İspanya İç Savaşı ve Guernica” adlı bölümde yazar Guernica katliamından ve Picasso’nun Guernica tablosundan bahseder. Dünya edebiyatında yer aldığı gibi bizim edebiyatımıza da konu olan bu katliamın Türk şiirine yansımalarını örneklerle aktarıyor yazar.

“Yıl bin dokuz yüz otuz dokuz

Yas içinde bütün dünya

Şehirler yanmış yıkılmış

Gördük ki ne kadar yorgun

Ne kadar çaresizdi İsa

Ve demiştin bir gün, anımsıyorum

Mutsuzluk da boğabilirmiş insanı

Bir gün akşama doğru, alacakaranlıkta.”

Edip Cansever

Yazar kitabında ekfrasis kavramına dikkat çekiyor. Ekfrasis (ekphrasis), Türkçe ‘dışarı’ ve ‘konuşmak’ anlamlarına gelen ‘ek’ ve ‘phrasis’ kelimelerinin birleşmesi ile oluşuyor. Antik Yunan’da retorik bir araç olan ekfrasis, görsel bir temsilin, şiir gibi sözel bir temsil ile yeniden canlandırılması anlamına geliyor. Bir tablo veya heykelin söz sanatı ile anlatımının, dinleyicinin veya okuyucunun zihninde canlanması halidir. Görsel temsilin sözlü veya yazılı anlatımı olan “ekfrasis”in ilk örneğinin Homeros’un Troya Savaşı’nı anlattığı “İlyada Destanı’nda Akhilleus’un kalkanının betimlenmesi olduğu biliniyor. Ekfrastik metinlerin İngiliz Edebiyatı’ndan ilk örnekleri Cantenbury Hikâyeleri’ne dayanıyor. Sheakespeare’in de bu anlatıma dâhil olduğu biliniyor. Oscar Wilde’in Dorian Gray’in Portresi romanı da buna örnek gösterilebilir.

18.yüzyıldan itibaren, Batı’da kendi başına bir edebi tür olarak gelişen ekfrasisin edebiyatımızdaki ilk örneğinin Hüseyin Haşim’in 1884’te yazdığı Kocakarı ve Kedi şiiri olduğu söylenir. Sonraki yıllarda Samipaşazade Sezai, Nabizâde Nazım, Muallim Naci, Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Halide Edip; Cumhuriyet Dönemi’nde Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi sanatçılar ekfrastik metin örnekleri verirken; II. Yeni şairlerinin resim sanatıyla daha da yakından ilgilendiklerini görüyoruz.

Ekfrasisin edebiyata katkısının tanımlama, betimleme ve yorumlamada karşımıza çıktığını, resim ile edebiyat arasındaki etkileşimin, edebî metinlere yeni bir anlam ve boyut kazandırdığını, böylelikle okuru metne daha dikkatle bakmaya zorladığını söylüyor yazar. Okurun, edebi belleğine katkısının ise çok daha fazla olduğunu belirtiyor. Akademik çalışmalar haricinde ekfrastik metinlere yönelik çalışmanın eksikliğini belirtiyor.

Kitabın ikinci bölümde okuru bir sürpriz bekliyor. Dünya müzelerinin listesi olan bölümde hangi tablonun hangi müzede olduğunun çizelgesi bulunuyor. Örneğin; Louvre‘a veyahut National Galeri’ye, gidecek olursak görmemiz gereken sanat eserlerinin listelendiği bölüm oldukça kapsamlı bir araştırmanın ürünü olarak gezginlere sunuluyor. Bu bölüm; yazarın üç yıl boyunca üzerinde çalıştığı dört yüze yakın resmi, sergilendikleri müzelere göre, ülke ve şehir bazında sınıflandırarak, sanatsever gezginler için “Dünya Müzeleri” başlığı altında bir rehber oluşturmayı amaçlıyor. Böylelikle ortaya  “Edebiyatta Resim Esintisi” çıkmış oluyor.

Edebiyat ve resim sanatı arasındaki ilişkiyi gösteren, resim sanatının edebiyatta, edebiyatın da resme yansımalarını ortaya koyan edebi metinler, edebi metinlerin içinde keşfedilmeyi bekleyen tablolar, yazarın titizlikle yürüttüğü araştırmaların bir sonucu olarak kitapta yerini alıyor. Okura görsel ve edebi şölen sunan kitap okurunu bekliyor.

gülden öte

dala yakın

yüzümü bülbüle döndüm

beyazdan öte

siyaha yakın

yüzümü griye döndüm

Seyhan Can

———-

Edebiyatta Resim Esintisi, Seyhan Can, Kitapol Sanat Yayınları, 196 s.

Yorum yapın