Bu yaz için okuma listesi hazırlamak isteyenler, Kemal Selçuk’un İletişim Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Cemiyet Kaçkını” sizi bekliyor. Cemiyet Kaçkını’nı elinize aldığınız andan itibaren romancılar ülkesindeki cinlere haber salınacak. Böylece gerçeklik yıkılacak, kurgu canlanacak…
Cemiyet Kaçkını, bir kitap tezgâhındaki aynı kitaba uzanarak dostlukları başlayan iki arkadaşın edebiyat ve aşk üzerine yaptıkları yolculuğu anlatıyor. Yol ayrımları, kıskançlıklar, hırslarla bezeli bu yolculukta köylü Kerim ile kentsoylu Oğuz’un edebiyat düellosu Sait Faik’in “Havuz Başı” kitabıyla ilk raunduna başlıyor.
“Hayatlarını birbirlerinden daha iyi roman yazdıklarına inanarak -en azından biri için kesindi bu- geçiren iki eski arkadaşın yanıldıklarını düşündükleri anlar da olmadı değil. Bu anlarda gerçek, parlayıp sönmüştü. Gözün açılıp kapanışı kadar denebilecek bu hakikati kavrayış anından sonra -yine en azından biri için- kaldıkları yerden yola devam etmişlerdi.”
Kültürlü ve soylu olan Oğuz, cahil arkadaşı Kerim’e, -hatta öğrencisi desek daha uygun olur-, edebiyatın inceliklerini birtakım iğnelemelerle aktarıyor ve ona yol gösterirken aynı zamanda onu aşağılamaktan da kendini alamıyor. Hatta bu aşağılama durumu Oğuz’a gerçek bir neşe veriyor. Kerim ise kaplumbağa gibi yavaş ve temkinli adımlarla kendini geliştirmenin yollarını arıyor.
Köylü ve kentsoylu olan iki farklı yazar adayının arkadaşlıkları, bazı soruları da beraberinde getiriyor: “Yazmak nedir ve nerede başlar?”, “Yazar olmak için çok okumak mı gerekir yoksa yazmak, içsel bir yolculuk mudur?”, “Yazmanın kuralları nelerdir?”, “Yazar, yaptıklarından mı yoksa yazdıklarından mı sorumludur?” İşte bu sorulara farklı yanıtlar veren Oğuz ve Kerim her şeye rağmen yazarların yaptıklarını taklit etmekten de vazgeçmiyorlar. Çünkü yazar olmak istiyorsan, yazar gibi davranman gerekiyor.
“Oğuz kalkarken ‘Bir akşam Çiçek Pasajı’na gidelim,’ dedi. Yüzü yine parlamıştı; Kerim o gözlerin ta içine baktı sakince. ‘Yazar çizer tayfası arada öyle mekânlarda sürtmeli. Sahici edebiyat yapmanın kuralı bu.”
Edebiyat acemisi bu iki arkadaşın aynı kadına duydukları aşk; bir bakıma modern klasikleri de andırıyor Kitapta, Orhan Kemal’den Sait Faik’e, Camus’den Kafka’ya, Poe’dan Borges’e, Sabahattin Ali’den Oğuz Atay’a kadar pek çok yazara yer verilmiş. Onların unutulmaz karakterlerine, bir tren yolculuğunda güzel bir manzara bulmuş gibi keyifle bakıyorsunuz. Tutunamayanlar’ın Selim’i Oğuz’un en gerçek arkadaşı oluyor. Ya da Makbule, Kuyucaklı Yusuf’un Muazzez’ini anımsatacak güzellikte… Böyle bir romanın içindeyken yazarlar karakterlere, karakterlerse gerçekliğe dönüşüyor. Klasiklerin karakterleri ile kurulan bu dostluk edebi bir şizofreniyi doğuruyor. Özellikle “Yazı nerede biter, gerçek hayat nerede başlardı?” diyen Oğuz için artık edebiyat, nesnel hayatın ta kendisi oluyor: Hem de “(…) ama elden ne gelir, soru mu bu şimdi, tabii ki edebiyat gelir, edebiyat gelir, hepsinin üstesinden o gelir!” dedirtecek kadar.
Modern çağın son demlerinde yaşamış olan bireyin yalnızlığının ve yenilmişliğinin satır satır altı çiziliyor romanda. Cemiyetten kaçan gerçek bir edebiyat sevdalısı Oğuz’un yalnızlığı ile ne kadar çok üretirse üretsin durmadan kendini tekrarlayan Kerim’in yalnızlığı belki de aynı romana bile sığmaz. Gene de edebiyat, yalnızları sever. Hatta bazen o kadar yalnızlaşırsınız ki Sait Faik’in de dediği gibi: “Kendi peşimi bile bıraktım” der ve çekilirsiniz.
Deniz Karagül’ün etkileyici illüstrasyonlarıyla zenginleşen bu romanında Kemal Selçuk; aşk, edebiyat, arkadaşlık kavramlarını sade ve naif bir anlatımla irdeliyor, cemiyet kaçkını olsa bile edebiyat kaçkını olamayan tüm insanların ruhuna dokunuyor.
Elif Zeynep Filizci – edebiyathaber.net (24 Haziran 2016)