Önemli bir yayınevinin sahibi dostumla sohbet ediyordum. Laf döndü dolaştı editörlere geldi. İkimiz de editörlüğün ne denli önemli olduğunda hemfikirdik. Dostum bir ara, “Yahu Abdi,” dedi. “Sana bir şey itiraf edeceğim ama aramızda kalsın”.
Meraklı bir yüzle “Ne demek üstadım!” dedim.
“Bize editör dayanmıyor vallahi.”
“Niye ki?!”
“İlk yıl bir sorun çıkmıyor, işlerini tıkır tıkır yapıyorlar, ancak ilk yılın sonunda çoğu elinde bir dosyayla çıkageliyor…”
“Anlamadım ne dosyası?”
“Anlamayacak ne var Abdi’ciğim, yazar olmak istiyorlar işte!”
Bu yanıtı duyunca biraz safça sordum:
“İyi de editörlük başka, yazarlık başka değil mi üstadım?”
“Tamam öyle. Hayır, bir insan hem editör hem yazar olabilir ama bazıları editörlüğü yazarlığa geçmek için bir aşama olarak görüyor, işte buna katlanamıyorum. Çoğuna yol veriyorum, ama çok iyi editörlük yapan bir iki kişinin kitabını yayımlamak zorunda kaldım doğrusu.”
“Sonuç ne oldu peki?”
Derin bir iç çekti. “Ne olacak, depodaki fareler bayram ediyor, hepsi o!”
Bu konuşmadan şunu anladım: Bir insan asli işini iyi seçmeli; editörlük mü yapacak, yazarlık mı? İkisini de yapacaksa o zaman sıfatını iyi belirlemeli; yani editör yazar mı olacak yoksa yazar editör mü? İkincisinde okura büyük olasılıkla saygısızlık eder.
Abdi Varol – edebiyathaber.net (15 Temmuz 2013)