Georges Perec’in Fransızcada en çok kullanılan “e” harfine yer vermeden yazdığı La Disparition (1969) isimli eseri, Cemal Yardımcı’nın çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından basılıyor. Kayboluş (2005) ismiyle Türk okuyucusuna ulaşıyor.
Perec bin dokuz yüz otuz altı yılında Paris’te doğuyor. Babasını savaşta aldığı yaranın tedavi edilememesi sonucu ve bundan iki yıl sonra annesini Nazi kamplarında kaybediyor. İlk romanı Les Choses-Une Histoire des années soixante (Şeyler-Altmışlı Yılların Bir Hikayesi) ile Renaudot Ödülü (1965) alıyor. Yirmiye yakın içerik olarak birbirinden farklı özgün eser veriyor. La vie mode d’emploi (Yaşam Kullanma Kılavuzu) ile Medici Ödülü(1978) alıyor.
Fransız sosyolog ve edebiyatçı, bulmaca çözmeyi çok seviyor. Eserlerinde de dil oyunlarına, sayılarla harflerin ilişkisine sıklıkla yer veriyor. Sembollere ve dil oyunlarına başvuruyor. Söylenemeyecek olanı söyleme biçimini arıyor. Yazılı ya da sözlü eserlerdeki sınırlamaların aslında yaratıcılığı arttırdığına inanıyor.
Oulipo (Ouvroir de Littérature Potentielle: Potansiyel Edebiyat İçin Atölye) grubunun bir üyesi olan yazar, lipogram tekniğiyle yazıyor Kayboluş’u. Ondan otuz yıl kadar önce, Ernest Vincent Wright, içinde hiç “e” harfi geçmeyen elli bin kelimelik Gadsby (1939) isimli eseri yazıyor. Türk yazarlardan Ersin Tezcan ise içinde hiç “e” harfi geçmeyen E’siz Potkal (1997) isimli eseri yazıyor, kitap E Yayınları tarafından basılıyor.
Kayboluş yazılırken hiç “e” harfi kullanılmadan mı yazıldı, yoksa yazıldıktan sonra “e” harfi içeren kelimeler sözlükten taranarak mı değiştirildi, bunlar okuyucular tarafından merak edilen konular. Kitap orijinalinde yirmi altı bölümden meydana geliyor. Her bölüm Fransız alfabesindeki bir harfi simgeliyor. Türkçemizdeki harf sayımız olan yirmi dokuza ulaşması için çevirmenin üç bölüm ilave etmesi gerekiyor. Bu yüzden bazı bölümler Cemal Yardımcı tarafından orjinalinde olmamasına karşın kitaba ekleniyor. Beşinci bölüm özellikle bu konuda Yardımcı’nın zaten bir çekincesi olduğunu dile getiriyor. Kitabın kendisi kadar üzerinde konuşulan bir konu da bu oluyor çevirinin ilk baskısının ardından.
Kitabın orijinalinin “e” harfsiz yazıldığını öğrenen her okuyucu merak içinde kalıyor ve bunun mümkün olup olamayacağını öğrenmek için çaba harcıyor. Bu soruyla birlikte akla gelen ikinci soru eserin çevirisinin yapılıp yapılamayacağı. Çünkü o da oldukça zor bir şey. Perec lügat karıştırıp e harfi olmayan kelimeleri seçmiş olsa bile, Türkçe sözlüklerde her sözcüğün birden fazla karşılığı olmaması çevirmeni kısıtlıyor. Örneğin “sırra kadem basmak” yerine “sırra ayak basmak” gibi bir alıştığımızın dışında bir söylem çıkıyor karşımıza. Bu kadar zorlukla baş edebilen çevirmen, on yedinci bölümde Türk edebiyatından, Fuzuli, Baki, Kaygusuz Abdal, Namık Kemal, Abdülhak Hamid, Haşim, Dıranas, Nazım, O.V. Kanık, Atilla İlhan, C. Süreya, Can Baba, Diyarbakır’ın hırçın şairinin “Yirmi Dokuz Artı Dört Kurşun”u (A. Arif, Otuz Üç Kurşun), Karacaoğlan gibi isimlerimize içinde e harfi geçirmeyecek şekilde yer veriyor. Okuyucu Perec’in bütün bu isimlere eserinde yer vermiş olmasından şaşkınlığa düşebilecek iken, çevirmenin katkısı kendini belli ediyor.
Çevirmen Cemal Yardımcı aynı esprili dili kendi tanıtımıyla ilgili kısımda da kullanıyor. Özellikle tarih aralıkları vererek, yapamadıklarını anlattığı bölüm okuyucuyu güldürürken düşündürüyor.
Perec açıklayana kadar hiçbir eleştirmen kitabın e harfi kullanılmadan yazıldığını fark etmemiş, hatta eser yazıldıktan on yıl sonrasına kadar en yakın dostları ve editörler bile kitapta e harfinin bulunmadığını anlamamışlar şeklindeki söylemler şehir efsanesi olmaktan öteye gidemiyor. Çünkü kitabın üç yüz yirmi birinci sayfasında başlayıp üç yüz yirmi ikiye uzayan metin “e” harfine ek olarak hiç “a” harfi kullanılmadan yazılıyor. Okuyucu bu metni de en ufak sıkıntı duymadan, fark etmeden okuyor. Ta ki Aloysius açıklayana kadar. Bölüm sonunda yazar okuyucunun aklında bir ışık yakacak, ipucu oluşturacak şekilde şu cümleyi kullanıyor;
“Tamam ‘a’ yok ama yalnız o mu, başka bir noksanlık daha var: Bütün yazıda hiç” (s, 323)
Cümle tamamlanmamış şekilde bırakılıyor. Bütün yazıda hiç “ne” olmadığını araştırmayı da okuyucuya bırakıyor Perec. E’leri sobeletiyor. Şehir efsanesi değil de iddialar gerçekse Türk yazarlarının böylesi dikkatsiz eleştirmen ve editörleri olmadığı için şanslı olduklarını düşünüyor okuyucu ister istemez.
Perec “Çocukluk anılarım yok” diyor hazin bir söylemle. Kaybolan “e” kaybolan aileye atfedileceği gibi, kaybolan yıllar da olabilir. Yine değişik yorumlara göre e olarak okunan “eux” fransızcada onlar anlamına geliyor ve Nazi döneminde kaybolanları anlatıyor. Fransızcada “etre” olarak geçen olmak fiili, üçüncü tekil şahısın çekiminde “est” olarak kullanılıyor ve “e” olarak okunuyor. “Est”, Türkçe anlamıyla “O” kelimesini kullanmayarak kaybettiği annesini işaret ettiği söyleniyor. Metin yazarından çıktıktan sonra okuyucuya aittir söylemi burada gündeme geliyor.
Kayboluş bir adamın (Anton Ssliharf) ortadan kayboluşunu kah mizahi bir uslupla anlatan, kah dokundurmalarla donanmış ustaca bir yapıt. Anton’un arkadaşlarından bazıları kullanılmayacak harfi ağzına alacağı sıra ortadan kayboluyor. Kitaptaki adlar itinayla kullanılmış. Fransız bir dilbilimci tarafından daha fazla anlamlandırılacak birçok sözcük var romanda.
Bir üstteki paragrafta olduğu gibi, bu kitabı çevirmenin kolay olmadığını içinde “e” geçmeyen kısacık bir paragraf yazmaya çalışan okuyucu tahmin edebiliyor.
Enis Batur kitabın arka kapak yazısında hiç “e” harfi kullanmıyor. Aslında Ayrıntı Yayınları da bu konuya biçimsel bir farklılık katarak kitap kapak sayfası, kitabın künyesinin olduğu sayfa, kitapla ilgili açıklamalar ve çevirmenle ilgili kısımlarda içinde “e” geçen metinleri kırmızı, geçmeyenleri siyah harfler kullanarak baskıya alıyor.
Çok severek okuduğum bu eseri, bir gün Fransızcasından okuyabilme dileğiyle
Zeynep Yenen – edebiyathaber.net (4 Aralık 2017)