Günümüzün romancısı ve “edebî hoppalık”!
Romancıda toplumu tanıma bilgisinin yanı sıra gözlem esastır.
Toplum neyse/neredeyse siz oraya bakarak anlatırsınız. Yani toplumun/insanın gerçekliğidir size konu(yu) veren.
19. yüzyıl romancılarının (Balzac’ın, Stendhal’in, Dickens’ın, Tolstoy’un ve ardılları D. H. Lawrence’ın) bize gösterip öğrettikleri budur.
Romancı toplumun aynasıdır. İnsana insanı anlatırken en karanlık yanlarını aydınlatır.
Gösterdikleri kadar öğretir, hatta eğitirler de dönem romancıları.
Bu nedenledir ki sanayi devrimini yapmış toplumların gerçeğinden doğmuştur modern roman. Sınıf çatışmaları, üretim ilişkileri, toprağın işlenmesi, yeni endüstri alanlarının açılması, kentlileşme olgusu, bilimsel ve teknolojik keşifler bireyin serüvenini de ortaya çıkarmıştır.
Romanı, hikâyesi olan insanlar taşır çağdan çağa. O öyküyü var eden koşullar; üretim ilişkileri, yaşama biçimleri, ailelerin serüveniyle bireyin varoluş serüveni…
Tümüyle bunlara bakınca, aslında günümüz romancısı toplumsal hayatımızdaki bu döngüyü, değişimi ve dönüşümü bilmeden/gözlemlemeden roman yazamaz diye düşünüyorum.
Yazsa ne olur?
Balzac’ın deyimiyle: “edebî hoppalık”!
Roman, insanı anlamak/tanımak, toplumu anlatmak yolculuğudur. Bunu da bir anlatıcı giderek gerçekleştirebilir ancak. İnsana gitmeden, toplumu tanımadan roman yazılamaz.
Büyük anlatıcılar bu iki kanaldan beslenmiştir sürekli.
Brangwenlar ailesinin üç kuşaklık öyküsünü Gökkuşağı romanında anlatan D. H. Lawrence’ın olağanüstü anlatıcı tutumu bunu öylesine gözler önüne serer ki İngiliz taşrasının gerçekliğini görüp tanımak şaşırtıcı gelir okura. Öte yüzünde de bir anlatıcı olarak Lawrence’ın kavrayıcı bilincine bakarsınız aynı şaşkınlıkla.
Lawrence, insan zihninin arkasındaki kara örtüyü gören, bunu aralayıp sözünü söyleyendir.
Bu nedenledir ki romanlarıyla birçok tabuyu yıkmıştır, ülkesinde okur(un)dan uzak tutulmuştur uzunca bir süre.
İnsan ruhunu ele geçiren, köleleştiren o örtü neden var?
Romanın/romancının en temel sorgusudur bu. Mademki insanı/ toplumu anlatmak için yola çıkıyorsunuz işiniz aydınlatmak olmalıdır, “edebî hoppalık” asla!
Şu soruyu soran/sorduran bir romancının ardından neler söyleyeceğini, öyküsünün hangi uçlarda gezineceğini merak etmez misiniz?
“Brangwen sığırlara egemenken, papaz kocasına egemendi. Papazda, insanoğlunu hayvana üstün kılan şey gibi, onu sıradan insanların üstüne çıkaran ne vardı? Kadın bunu bilmeye can atıyordu. Bu üstün varoluş biçimini, kendinde olmasa bile çocuklarında kazanmayı çok istiyordu. İşte bu, bir boğanın yanında herhangi bir insanın küçücük, dayanıksız ama yine de ondan güçlü kalması gibi, bir adamı, bedence ufarak ve düşkün olsa bile güçlü kılan şeydi, neydi o? Bu, ne para ne güç ne de mevkiydi. Papazın Tom Brangwen üstünde ne gücü vardı ki hiç. Yine de, onların giysilerini çıkarıp boş bir adaya bıraksanız, papazın ‘efendi’ olduğu anlaşılırdı. Ruhu, öbür insanların efendisiydi. Peki ama neden? Kadın bunun bir bilgi sorunu olduğuna karar verdi.”*
Bir yanda yaşamları sönük duran insanlar… Ötede yağmalanan hayatlar ve bu trajedinin simgesi kadınlar, çocuklar… Toplumsal çatışmanın günbegün arttığı, yozlaşma ve çürümenin, değer yitiminin, el değiştiren bir siyasetin gündemine sıkışıp kalmışlığın dili her yanda filizlenirken romancının bu sürüklenişe kayıtsız kalması… Toplumunu, insanını tanıyamaması, bunu merak etmemesi… O sürüklenişin öyküsünü dile getirme çabasına girememesi…
Tarihe dönüş, pembe hayatların öyküsünü dillendiriş, reçetevari romanlarla kolaycılığı seçiş…
Balzac’ın zamanına dair söylediği, çağının edebiyatçısının söylemine dönük eleştirisini içeren “edebî hoppalık” günümüz yazarının en çok özendiği şey.
Büyük anlatıcılar çağı henüz kapanmadı.
Bugünün yazarının onlardan öğrenecekleri var. Çünkü romancılığımız henüz büyük anlatıcılarını çıkarmadı. Artık zamanıdır. Doksan yıllık Cumhuriyet’in ekonomik ve siyasi döngüsü, kültürel ve sanatsal seyri büyük anlatıcılarını çıkarmaya elverişli bir ortam hazırladığı gibi, ardında da bunu var edebilecek bir birikimi sağlamıştır diye düşünürüm.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (12 Şubat 2013)