Naci Ağabey bu alandaki verimsizliği vurgulamak için “Bizi çok ararsınız!” bile demiştir. Ne yazık ki haklı çıktı.
Elbette günümüzde içimize su serpen isimler de yok değil. Semih Gümüş, Jale Parla, Feridun Andaç, Mustafa Şerif Onaran, Ahmet Oktay, Özdemir İnce, Necmiye Alpay, Orhan Koçak, Nükhet Esen, Oğuz Demiralp, Metin Cengiz, Yücel Kayıran… Pek seyrek görünse de Mustafa Öneş, Sennur Sezer, Raif Özben, Konur Ertop, Tahir Abacı da anılabilir… Ya da bir zamanlar Selim İleri, Enis Batur… Birkaç isim daha sayabilirim elbette ama yeterli mi? Değil elbette… Gönül ister ki bu alanda bir zamanlar Attila İlhan, Memet Fuat, Rauf Mutluay gibi, Adnan Benk, Şükran Kurdakul, Mehmet H. Doğan gibi Adnan Binyazar ve Tahsin Yücel gibi isimler de görünsün… Eleştiri deyince bir edebiyat veriminin ille de aleyhine yazıyı anlıyoruz çoğu kez. Eleştiri son çözümlemede anlama, değerlendirme, yorumlama yazısıdır. Eser üstüne olumlu yargıları da içerebilir. Ancak baştan sona övgü dolu bir yazıya da “eleştiri” değil tanıtma yazısı denebilir. Bu tür yazarlarımız da var çok şükür. Bir zamanlar, yani 1960-90 yılları arasında Muzaffer Uyguner tanıtma yazıları yazmıştır. Doğan Hızlan da salt edebiyat alanında değil müzik alanında da genel olarak bu tür yazılar yazmaktadır. Benim de kitap tanıtma yazılarımdan oluşan ilk kitabım adından da anlaşılabileceği gibi Sevgi Yazıları adını almıştır. Evet eleştiri dünyamızın sefaleti ayrıksı çıkışlar olsa da gün gibi ortada. Bunun birkaç yönden açıklaması olabilir.
Meta-kitap tüketime odaklı
Genel olarak edebiyat ve sanat dünyamızın verimsizliği, çıkışsızlığı yazınsal ortamı “kapalı av alanı” haline getirdi. Yazınsal yapıt metalaştıkça, pazarlama nesnesi olarak dolaşıma katılıyor. Böylece meta-kitap daha çok kitabın okunmasına değil, tüketilmesine odaklanan bir anlayışla piyasaya sunuluyor. O noktada eserin yazınsal ölçütlerle nesnel olarak değerlendirilip mihenk taşına vurulması önemsenmiyor. Önemsense bile bu değerlendirmeler farelerin kemirici eleştirisine bırakılacak metinler olarak “az satışlı” edebiyat dergilerinde görülüyor. Kitaplar üstüne yazılar genellikle gazetelerin kitap eklerinde ve bir ölçüde de İnternet sitelerinde paylaşılıyor. Kitaplar üstüne yazılar dedim. Elbette bunlar tanıtma ve eleştiri olarak ikiye ayrılmalı. Gazetelerdeki köşe yazarlarının kitaplar üstüne değini yazmaları pek seyrek olarak görünmektedir. Görünse de bunların çoğu –elbette yararını da gözden ırak tutmadan belirtelim ki- tanıtma yazısıdır. Doğan Hızlan, Oktay Akbal, Hasan Pulur, Mustafa Mutlu sayabileceğim adlar. Mustafa Mutlu belki de biraz daha nesnel olmaya çabalayarak eleştirinin kıyılarında dolaşmaktadır. (Bir kitap üstüne yargısını “Ütüsüz pantolona benziyor” diye belirtmesi sanki Fethi Naci’ye sıcak bir selamı andırıyordu.)
Yeniyi yansıtmalı
EdebIyat eleştirisinde temel ölçütleri kendi açımdan şöyle anlatabilirim: Yapıtın estetik olarak “yeni” olanı yansıtması, gök kubbe altında söyleyecek sözü olması. Ele aldığı temaları yaratıcı bir biçimde işlemesi. Öykünmelerden kaçınması. “Yazarın yurdu dilidir” anlayışına bağlı olarak belli bir etkileyiciliğe ulaşması… İnsana dair anlattığı hikayede (şiir, öykü, roman vs.) elbette inandırıcı olması… Bu ölçütleri bağrında taşıyan bir sanat ürünü, ister edebiyat ürünü, resim olsun, ister film olsun bende ilgi uyandıracaktır.
Darısı edebiyatın başına
ŞİMDİ artık yayımlanmayan Virgül dergisinden de söz etmek gerek. Tam bir edebiyat ve eleştiri dergisiydi o… Bu derginin koleksiyonları yüzlerce nesnel eleştirmen adayını barındırıyordu kanımca ama yaşatamadık ne yazık ki. Burada aynı sonuca varıyoruz yine: Nesnel eleştirinin “konvertibilite”si yok… Edebiyat dünyamız nesnel eleştiriye susamış bir okuru yaratamadı henüz. Yine hepten de yok saymak doğru olmaz sanırım. Evrensel gazetesindeki kimi yazılar, Cumhuriyet Kitap’ta pek seyrek de olsa Konur Ertop’un yazıları, Aydınlık Kitap’ta Seyyit Nezir’in yazıları, Radikal Kitap’ta geçen gün gördüğüm Çağlayan Çevik’in bir yazısı ayrıksı örnekler olarak sayılabilir. Sanat dışı bir alanda örneğin tarihçilikte bu yönde olumlu yayınlar çoğalıyor. Üstelik TV programlarına yansıyor bu canlılık. Darısı sanat ve edebiyatın başına!
Öner Ciravoğlu – evrensel.net (2 Mart 2013)