Eleştiri ne değildir? | Feridun Andaç

Mart 22, 2016

Eleştiri ne değildir? | Feridun Andaç

feridun andac 10.tifEleştiriyi seçkinci bir bakışın ürünü, anlayışı olarak görmek yanılgıdır.

Eleştiri, ders vermez; gösterir, anlamaya çalışır, yorumlar, uyarır.

Eleştirmenin işi/uğraşı o ‘tek’e YAPIT’a dönüktür.

Evet, yapıtın kurucusu yazara dönük göndermeleri kaçınılmazdır. Ama yalnızca yazar’a/yazan kişiyedir bu.

Kuşkusuz eleştiri bir mektup, eleştirmen de bir mektupçu değildir.

Yapıt üzerinde okura/yığınlara seslenir.

Eleştirmen kendini “Tanrı” gibi görmez. Aslında, “bir bilen” de değildir. Ama eleştiri yazmaya soyunmuşsa eğer; yöneldiği eleştiri alanını bilendir (okumalıdır) kuşkusuz.

Alan bilgisi onu “bir bilen” kılmasa da; “yaptığını bilen” konumuna taşır elbette.

Eleştirmen, eleştirmek için yola çıkmaz. Anlamak için çıkar. Onu “eleştirel eleştiri” çizgisine getiren YAPIT’tır eninde sonunda.

Eleştiren, buluştuğu yapıtı neden/niçin seçtiğini bilendir. Kendini bunu okumaya verdiğine, zaman ayırdığına göre; ilk derdi “ne anlatıyor”, sonrasında da “nasıl anlatıyor” sorularına yanıt aramak yolculuğuna çıkmaktır.

“Buldum”, “bulamadım”, “beğendim”, “beğenmedim” diyen değildir eleştirmen.

İnandırıcı olmak için o da nedenlerini/niçinlerini yazıp edendir.

Bazen, “yapıt”ın sessizliğine sığınan “yazar” “küstah” olabiliyor. Neden öyle dedi/n diye eleştirmen(ler)e ver yansın edebiliyor. Hatta yok sayıyor eleştiriyi.

Oysa, bilmeli ki; eleştiri onun mevcudiyetini var kılandır. Ve ne övgü ne de yergidir.

“O yazar”, bu herhangi biri de olabilir; övgüye açıktır her daim, eleştiriyi kaldıramaması bundandır. Kimin eleştirdiği önemli değildir onun için, tıpkı kimin övdüğü gibi…

Ego(yu) şişirmekten başka bir şeye yaramaz.

Eleştiri ne alkıştır ne de kibirli bakış. Akılcı doğru söz de diyebiliriz.

Bunun içindir ki; eleştirmen bir yazara ne dosttur ne de düşman.

Eleştirmen görendir. Bunun için de sezgisi ve bilgisi, birikimi ve yazı deneyimi gerekir.

Yazar 100 metre koşucusudur, eleştirmen maratoncu.

Galatasaray’ın Avrupa kupalarından men edilmesinin nasıl bir yönetim zafiyeti olduğuna bakarak; futbolumuzun durumunu pekala değerlendirip eleştirebiliriz.

Benzer zafiyet edebiyatımız için de söz konusudur.

Bunun müsebbibi kim/lerdir diye sorarsanız; önce pıtrak gibi büyüyen, büyüyüp de ortalığı kitap/yazıcı kirlenmesine boğan küçük yayınevleridir derim.

Deneme yazan, eleştiriye soyunan; maraton koşmak isteyen hiç kimse yok ortalıkta.

Anlık başarıların, vitrinde olup gerdan süzmenin derdinde herkes.

RollerPenReview3 İşte bunların olduğu yer(de) değildir eleştiri.

Hele hele yayıncılara prim getir(e)mediği için hiç kimsenin onlarla işi ol(a)maz…

Hadi, Engels‘ten bir cümleyle nokta koyalım buna:

“Eleştiri sosyalist olur ve ‘yoksulluk üzerine yazılar’dan sözeder.”

Ama içimizdeki/yazdıklarımızdaki/bakışımızdaki yoksulluktan…

Yazmasanız da olur!

Kuşkusuz eleştiri, “yazmasanız da olur,” demek değildir.

Peki, yazan kişi kendisine hangi soruları sorar/sormalı?

Bunun üzerine öyle enine boyuna düşünülmediğinin çok örneği var edebiyatımızda bugün. Ben bu adları saymadan, tepkili/ilgili okurumuz güzelce gündeme taşımış işte:

“(…)
Popüler olma hevesine değinmişsiniz.
Kitabını parayla bastıranlar, festivallerde boy gösterenler.
Ancak bu insanlar, türlü sebepten, zaten bir nevi “çaresiz” değil mi?
Sizden, (bir yazardan), yersiz olsa bile, asıl piyasanın haksız yere parlattıklarından söz etmenizi beklerdim.
İletişim, Can, YKY ve bunların yavruladığı “genç öykücü yuvası” yayınevleri, bunların kitaplarını yayımladığı “yazmasa olur” yazarları niçin dile getirmiyorsunuz? Biri, n’olur, bunları söylesin artık…
Sine Ergün, Sezer Ateş Ayvaz, Şenay Eroğlu, Nihan Eren, Yalçın Tosun, Türker Ayyıldız, Bora Abdo, Pınar Öğünç, Nazlı Karabıyıkoğlu, Kadire Bozkurt… Nice, nice isim sayılır.
Bu isimler yazsa, yazmasa ne olur? Geçmişimizin tekrarı, üstelik geçmişimizi aşağı çekiyorlar. Hayal gücü yok, insan bilgisi sığ ve kulaktan dolma, estetiğe hiç değinemiyorum.
Düşüncemi paylaşmak istedim sadece.
Sayılmasa bile, biri söylesin istedim.” (Çilem E. Türker )

Nedensizleştirilmeden yazılabilir mi?

Yazmaya soyunan birinin neden yazdığını bilememesi… Ama buna dair söz etmelere gelince mangalda kül bırakmama…

Sanırım iyice yavanlaşan, hatta vasatlaşan bir edebiyat/yayın ortamının en temel sorunsalı.

Yanlı tutumlarla birlikte sığlık, kayırmacı yaklaşımlar ortaya çıkan öykü, romanları okur katında ilgisiz bırakıyor. Siz bakmayın öyle çok satarların dolaşımdaki haline. Kısa bir süre sonra bunların önemli bir bölümü edebiyatın, hatta satış piyasasının dışına düşüyor.

Öne düşüp kapı kapı gezercesine piyasa yapmalar da işin cabası.

Neden böyleyiz peki?

Edebiyatı eğlence kültürünün bir parçası mı alıyoruz, yoksa beklentimiz yüksek de onun için mi olup bitene dudak büküyoruz?!

Gelin görün ki, temel sorun eleştiriden uzağız. Buna kapı aralayacak en temel metinleri bile okumuyoruz. Üşengeciz ve de tembeliz!

Feridun Andaç – edebiyathaber.net (22 Mart 2016)

Yorum yapın