Edebiyatta eleştiri neyin karşılığıdır?
Son zamanlardaki okumalarımla açımlayarak bir yanıt aramaya çalıştığım soru(n)lardan.
İletişim Fakültesi’nde “Günümüz Türk Edebiyatı” dersinde eleştiri üzerinde dururken, sıklıkla bu türden sorularıyla karşılaşmıştım öğrencilerimin.
Faulkner’ın getirdiği düşünceden yola çıkıp eleştirinin bir okur, yeni yazmaya başlayan bir yazar için neden gerekli olduğunu anlatmış; örnekler, önermeler getirmiştim.
Faulkner, usta bir yazarın eleştiriye gereksinmesi olmadığını; eleştiri daha çok yeni yazmaya başlayan yazarlar, okurlar için çok gerekli olduğunu söylüyordu bir konuşmasında.
Evet, biz eleştirmenler bir metni, bir yazarı, bir yapıtı neden eleştiri konusu yaparız?
Seçimimizi belirleyen nedir gerçekten?
Metni/yapıtı çok sevmemiz mi veya tam tersi… Yazarı bir anlatıcı olarak beğenmemiz mi, yoksa onu yetersiz görmemiz mi?
Sahi, nedir eleştirmenin eleştirideki kıstası/yaklaşımı?
Başka yaratıcı yazarlar gibi, elimdeki konu/önümdeki metin esastır benim için. Yazarmış, okurmuş umursamam. Oradan yola çıkar metnimi yazarım.
Bence, sorun hiç bu kadar hafife alınacak gibi değil.
Ne yanıyla bakarsanız bakın eleştiriyi “basitleştirme” eylemi gibi görür çoğu yazar.
Eleştirel aklın kıyılarında dönenip duran Sartre’ın eleştiri/eleştirmenler üzerine söylediği zehir zıkkım sözleri anımsamanızı isterim.
Bir yapıt/yazar eleştiriyle yitip yok olur mu, yoksa daha mı değer kazanır?
İyi yapıt, iyi yazar; iyi dokunmuş bir halinin zaman karşısındaki dayanıklığı gibidir. Yağmur, rüzgâr, elden ele gezinmesi onu aşındırmaz değerine değer katar.
Bu noktada eleştiri ne yapar?
Yapıtın anlamsal bütünlüğünü çözümleyip yorumlayarak, yapıtı iki farklı düzlemde okumaya çağırır okurunu: İlki yazar ve yazarlarladır, diğeri de okurlar.
Eleştiri özetleme değildir. Anlam/çözüm/yorum peşindedir. “İyi edebiyat”ın işlevselliğine katkı, yolunu yordamını göstermedir.
Düzyazı disiplinleri içinde tarihten ekonomiye. Bilimden sanatın bütün dallarına yönelerek beslenen, kendini yenileyen bir başka yazı biçimi yoktur.
Eleştirinin bu denli gezinmesi, bileşkeler yaratarak yöntemini kurması edebiyatta/sanatta taşıyıcılık rolünden gelir.
Eleştiriyi aykırı bir duruş, yaratıcılığın karmaşık yanını çözümleyerek basitleştiren bir uğraş/disiplin gibi görmemeli.
Eleştiri, bir iletişim biçimi; yaratıcılığın önünde duran, yeni bir söyleyiş/anlam/dil bütünlüğü getiren, edebiyat düşüncesini duygu bileşkesiyle açımlayan ustalıklı yazı biçimidir aynı zamanda.
Bizim temel sorunumuz böylesi bir donanımla var olabilecek eleştirmenleri çıkaramamamız. Var olanların da önünü kapatmamız.
Tartışmaya asıl bu noktadan sonra başlamak gerekiyor diye düşünüyorum.
Eleştirmen: Konuşan Kişi
Eleştirmen, yapıt adına konuşan kişidir. Çünkü onun malzemesi metindir. Yazarı iyi kavrayıp kavrayamaması, tanıyıp tanımaması onun sorunudur.
Her yazı biçiminde olduğu gibi eleştire de “buzdağı” ilkesi vardır. Eleştirmen bildikleri/kendi bilgisi adına konuşmaz. Bunlar, metne/yapıta yönelirken kör noktaları açabilecek anahtarlar olabilir ancak. Eğer bunları getirip metnin önüne koyarak bilgiçlik yapmaya başlarsa, eleştirel inandırıcılığını yitirir.
Eleştirinin şu yanını da asla göz ardı etmemeli: yapıtı/metni bilmece olmaktan çıkarır. Okurun burada eleştiriye daha çok gereksinmesi vardır.
Eleştirmen, metni açıklamaz çözümler ve gösterir. Burada onun ustalığı kurduğu (üst) dil, geliştirdiği yöntem ve bakış açısıdır. Bunlar okura güven duygusu verir aynı zamanda.
Okurken, bir “araç metin” gibi değil; “besleyici metin” gibi okuyabilmeli. Hemen tüketilebilen değil, derinliği olan kalıcı bir metinle yüzleşmeli okur.
Bir eleştirmenin okuruyla bağını kurduran olgulardır bunlar. Onu arar, ondan bekler, ona bağlanır yol alırsınız başka yapıtlara/yazarlara.
Görüleceği üzre eleştiri ürkütücü değil; yararla, besleyici, ufuk açıcıdır.
Geçenlerde Celâl Üster’in Carlos Fuentes’le ilgili bir tanıtım yazısını okudum.
Benim için sözünü ettiğim yazarlardan biridir, Üster. Yazdıkları güven verir. Biçemi, bilgisi, yorumu, izleyen olması neyi/niçin söylediğine yöneltir sizi de.
Fuentes’in “Terra Nostra” (“Bizim Toprak”) romanı günlerdir masamda duruyordu. Okumak için bir neden yaratmamı bekliyor gibiydim.
Üster’in açıklayıcı/bilgilendirici yazısı ateşleyici oldu benim için. Sonuçta bir “tanıtım” yazısıydı onunkisi.
Demek ki eleştiriye giden yolda göz ardı etmememiz gereken bir “kurum”dan/”disiplin”den daha söz etmemiz gerekiyor: tanıtım yazıları/yazarlığı.
Bir edebiyat ortamında bu kurulmadan eleştirinin beslenip gelişmesinin olanağı yok.
Yazılarımı yayımlamaya başladığım günlerde, ilk yazımı da yayımlayan Memet Fuat’ın bana önerilerinden biri: “Okuduğun kitaplar üzerine tanıtım yazıları yaz,” demesiydi. Bir diğer önerisi de: “Kurduğun cümleyi bozup en az üç dört kez farklı biçimde yeniden kur, bu seni sığ anlatıcılıktan kurtarır. Yinelemelerden sakın, bilgiçlik yapma, bileşik cümlelerdense kısa cümleler kur. Bunlar seni okutur, anlaşılır kılar…”
Görüyorsunuz eleştiri de, başka yazın uğraşları gibi usta-çırak ilişkisiyle gelişebilen bir uğraş.
Kendi payıma Memet Fuat’tan, Asım Bezirci’den, Akşit Göktürk’ten yazdıklarının dışında konuşa konuşa da çok şey öğrendim.
Sanırım bugünkü noktada diğer açmazımız da bu.
Eleştiri aydınlatıcıdır, unutmayalım. Eleştirisiz edebiyat gelişemez. Öykünün, romanın nicel gelişmesi bizi çok da sevindirmemeli.
Niteliği ortaya çıkaracak eleştiriye, eleştirmene gereksinmesi vardır yazınsal türlerin.
Unutulmaması Gereken
Eleştirmenin de bir yazar olduğunu unutmamak gerekir.
Kitabını yayımlayan yazarın beklentisi ne dediğinin anlaşılması, bunun üzerine konuşulmasıdır. Ama bunu sağlayan ilk durak eleştiridir.
Günümüzde bu ıslanarak kitabın yazarı bir meta gibi öne çıkarılarak sunulup, yazdığı üzerine konuşması isteniliyor. Sirkte bir akrobata dönüştürülene yazar işte burada ıskalıyor her şeyi. Üstüne üstlük yazdığını açıklamak gibi bir saflığa kapılıyor. Eleştiriyi de eleştirmenin işlevini de unutarak büyük sözler ediyor.
Böylece de eleştirmenin/eleştirinin dönüp yapıtına bakmasının önünü ilkin kendisi kapatıyor.
Sanırım eleştirinin neden vazgeçilmez olduğunu ilkin bir yapıtın yazarı bilmeli/algılamalı. Okur haydi haydi eleştiriden yanadır, onun bekleyenidir.
Feridun Andaç – edebiyathaber.net (4 Mayıs 2021)