Bilgi Yayınevi, yazının her alanında olduğu gibi, zaman zaman farklı alanlara değinen kitaplara da yer açar vitrinlerde. Yayınevinin 2019’da ikinci basımını yaptığı tıp konusunu ele alan bir kitapla karşılaştık. Yazarı, Prof. Dr. Sadi Güleç. Tıp konusu demişsek de öyle bildiğimiz ders kitabı niteliğinde bir çalışma değil. Güleç, zaman zaman bizi güldüren, düşündüren, sağlığımız konusunda önlem almaya yönelten, aklımızı kullanıp alışkanlıklarımızı kontrol etmek gerektiğini anlatan bir kitaba imza atmış.
Güleç, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede kariyer yapmış bir bilim insanı. 2005’ten bu yana da profesör unvanı taşıyor.
Kitabına değinmeden önce, yakından tanıdığımız bu değerli doktorla ilgili birkaç söz etmek isterim. Dr. Sadi Güleç, genç dinamik, duyarlı; hastasıyla son derece yakın ilişki kurabilen bir hekim. Yıllar öncesinde baypas olan bir yakınımızı muayeneye götürdüğümüzde tanışmıştık. Hastamızın onunla konuşurken “Ben doktorumu buldum, artık bana bir şey olmaz!” dediğini anımsıyorum. O günden sonra, zaman zaman muayene olduğumuz, söyleştiğimiz, önerdiği ilaçları kullandığımız, abartılı bir yorumuna asla rastlamadığımız, iyimser; hastasına, esprili bir dille yürüyeceği yolun ne olduğunu gösteren bir doktorun, bugün bir üniversitemizde görev yapmasını, bir erdem olarak değerlendiriyorum.
Güleç’in 116 sayfalık kitabı, Hmm! Dedi Doktor Anjiyo Olmanız Gerekiyor adını taşıyor. Doğrusu bir hastanın muayene olduğu doktorunun kendisine ilaç yazmadan önceki sözlerinin, kalp atışlarını nasıl hızlandırdığı herkesçe bilinir. Bir hastanın bedensel olduğu kadar psikolojik sağaltıma da gereksinimi olduğu ortadadır. Güleç’in doktor tavrının bu ikili yapıyı harmanlayarak hastasına yakınlık kurduğunu iyi biliyorum.
Kitap bir “giriş” ve bir “teşekkür”le açılıyor. Güleç, “giriş”te tıp fakültesine girişini ve doktor oluşunu son anda iç sesine uyarak gerçekleştirdiğini belirtiyor, ardından, kitabı yazmadaki amacını açıklıyor. Biz de ona, iyi ki tıp okudunuz ve iyi ki bu kitabı yazdınız diyoruz!
Kitabın temel ekseni, kalp rahatsızlığı olan hastalar üzerine kurulu. Doğal olarak da anjiyonun ne zaman ve nasıl yapıldığı, bu eylemin yapılması sırasındaki doktorun konumu, koldan mı kasıktan mı yapılmasının daha iyi olacağı, en fazla kaç kez yinelenebileceği belirtiliyor. Kardiyolog ve kalp cerrahlarının konumuyla ilgili bilgi veren Güleç, kitapta kalp hastasının damarına yerleştirilen stentten uzun uzun söz ediyor. Kasıktan ya da bilekten açılan damara yerleştirilen küçük cihazın kalbe ulaşıp kanın akışını sağlayarak hastaya nasıl bir nefes aldırdığını bir güzel anlatıyor.
Dr. Sadi Güleç, son derece akıcı dil içeren kitabında, okuruna yeşil gömlek giydirip onu ameliyathaneye sokuyor! Doğal olarak da yaptığı eylemi izlemenizi sağlıyor! Siz de onun elindeki aleti daracık damara yerleştirip kalbe doğru yolculuk yaparken alnında biriken terleri siliyorsunuz, yüzünün aldığı şekle göre hastası için umut ya da umutsuzluk gelgitini yaşıyorsunuz.
Yıllardır çoğu hasta, doktoruna ilk soruyu sorup durumunu öğrendikten sonra aklına gelen ikinci soruyu sorayım mı sormayayım diye bir ikircik yaşar. Dr. Sadi Güleç, kitabında sizin sorabileceğiniz tüm soruların yanıtını açıklıkla veriyor. Yeniden bir soru sorma gereksinimi duymuyorsunuz. Perhiz durumunuz, alacağınız gıdalar, oruç konumunuz, cinsel yaşamınız hele hele sigarayla alışverişiniz… aklınıza gelen konular… Dr. Güleç bir ayrıntı ustası gibi size yol açıyor. O, kafanızdaki sorulara yanıt verirken bir yandan sizi alabildiğine haklı gösteriyor, yer yer meslektaşlarının kimilerini eleştiriyor, hizmet veren kimi hastanelerin hasta sırtından para kazanma konumunu irdeliyor ancak kimi zaman da hastanın her zaman haklı olamayacağına, doktorun da insan olarak bir dayanma gücü olduğuna gönderme yapıyor.
Yıllar önce bir doktor arkadaşımla söyleşirken “Biz tabipler bizim dışımızdaki kişilerden daha sıkıntılıyız.” demişti. Nedenini sorduğumda “Anatomiyi bilen insanın vücudun nasıl bir tempoda çalıştığını, onu bozmaya yönelik etmenlerin neler olduğunu her zaman aklımıza getiririz. Bu da bizi yorar. Oysaki vatandaş yemesine, içmesine, yaşamasına, keyfine bakar içindeki bu değirmenin buğdayı nasıl öğüttüğünün ayırdında değildir.” karşılığını vermişti. Bu değerlendirmede gerçeklik payı çok. Güleç’in damarlarla ilgili açıklamaları, baypas ameliyatının nasıl ve hangi koşullarda yapıldığı, stentli hastaların yaşamını belirleyen etmenler, bizi içimize yöneltiyor karşımızdaki aynada salt dışımızı değil de içimizi de izliyoruz!
Kitapta farklı yapıda aydınlatıcı bilgilere de rastlıyoruz. Örneğin “Bir hastaya kaç kez anjiyo yapılabilir?” diye bir sorunuz olsa, yanıtı hazır: “En fazla anjiyo olma rekoru on iki ile Diyarbakırlı bir hanımefendiye aittir.” “Katater dediğimiz malzemeyi keşfederek anjiyoyu mümkün kılan kişinin adı nedir?” diye sorsanız. Onun da yanıtı hazır: Dr. Melvin Judkins. Peki, “Türkiye’de anjiyo ve stent işlemini ilk uygulayan duayenlerden biri kimdi?” diye sorsanız, yanıtını Prof. Dr. Derviş Oral olarak alırsınız. Bu konuda bir başka ayrıntı da tarihte ilk kez kalp damarlarındaki darlığın balon şişirilerek açılması eylemidir. Dr. Güleç, bu eylemin tarihini ve ilk uygulayıcısını şöyle belirtir: 1977, Andreas Grentzig. Kitabın 51. sayfasındaki açıklama da bilim ve teknolojinin dünle bugün arasındaki farkı gösterme açısından ilginçtir. “Baypas, 1960’lı yıllardan beri uygulanan, doğru hasta seçildiğinde hayat kurtaran büyük bir ameliyattır.”
Dr. Sadi Güleç, Hmm! Dedi Doktor Anjiyo Olmanız Gerekiyor adlı kitabında, yıllardır hastasına doktor penceresinden bakan bir kişi olarak hasta penceresinden de bakılması gerektiğini de düşündürüyor. Kitabı okuyan meslektaşları ve öğrencilerinin böyle bir değerlendirmeden çok önemli dersler çıkaracağına inanıyorum.
Ülkemizin sağlık konumunu; hastanelerin, doktorların, tıp fakültelerin içinde bulunduğu koşulları az çok bilen bir kişi olarak dünya ölçütlerini nasıl yakalarız sorusuna yeterli yanıt alamama gerçeğiyle baş başayız. Yanlış ameliyat yapan doktorla, o doktora şiddet uygulayıp onu kan revan içinde bırakan hasta yakınının iç içe olduğu bir ortamda, kitabın anlattıkları bize nasıl yol gösterecek sorusuna ilgililerin yanıt vermesini diliyor, Dr. Sadi Güleç’i böyle bir çalışma yaparak sadece damarlarımıza değil düşünsel ufkumuza da derin soluk bir aldırdığına inanıyorum.
Ahmet Özer – edebiyathaber.net (1 Ağustos 2019)