Sevgili Alef, İletişim Yayınlarından çıkan yeni bir ilk roman. Türler arasında gezinen, edebi göndermeler yapan, ironik bir dil tutturan, hafif karanlık, epeyce eğlenceli bir roman Sevgili Alef. Romanın yazarı Elif Türker’le, rüyaları, edebiyatı, göndermeleri, ilham kaynaklarını ve sevdiği yazarları konuştuk.
Sevgili Alef, Türkçe edebiyatta pek rastlanılmayan türden fantastik bir anlatı… Veya siz nasıl tanımlarsınız romanı ya da anlatı ormanınızı…
Benim niyetim roman yazmaktı esasında. Bunu da ne kadar becerebildim, okur karar verecektir. Romanın hangi türüne dahil olabileceğini ise hiç düşünmedim. Metin nereye gitmek istediyse oraya gitti, ben de ona aracılık ettim sanırım. Tanımlar konusunda zihnim hep bulanıktır aslına bakarsanız. Edep Cansever’in Tragedyalar şiirinin roman gibi, Tanpınar’ın Huzur’unun ise şiir gibi de okunabileceğini düşünmüşümdür hep.
Kitabın yazım hikâyesini sorsam. Nasıl başladınız ve fikir olarak nasıl gelişti?
Kitabın hikâyesini rüyamda gördüm ben. Okuru yönlendirmek istemediğim için ismini anmayacağım, Sevgili Alef’te yoğun göndermesi olan romanlardan birini okuduktan sonra rüyamda, o romanın kahramanı beni cep telefonumdan arıyor ve köylülerin peşimizde olduğunu, hemen kulübeye gitmemi söylüyordu. Çok tuhaf ve güzel bir rüyaydı, günlerce aklımdan çıkmadı. Ben de oturup yazmaya karar verdim. Rüyamın sonu, yazdığım metinden farklıydı ama metin rüyamı değiştirmek istedi, yeni bir rüya yazdı bana; ben de itiraz etmedim.
Romanda pek çok gönderme var, bu bakımdan okuru zorlayacağını düşündünüz mü? Metinlerarasılık bir risk olabilir…
Okurun zorlanacağını hiç düşünmediğim gibi, bu kadar bilindik metinlere gönderme yapmamı eleştireceğini düşünüyorum. Sayıları az da olsa çok iyi okurlar var. Metinlerarasılığın da bir risk olduğunu düşünmüyorum açıkçası, zira her metnin önünde, arkasında, sağında, solunda başka bir metin vardır diye düşünengillerdenim. Metinlerarasılığı teknik olarak kullanmanın da bir risk taşımadığını düşünüyorum. Sevgili Alef’i yazarken sabrın ne olduğunu öğrendim çünkü. Hiçbir şey için acelem yok. Okur merak ederse, o göndermeleri tek tek bulur nasılsa.
İronik bir dil var romanda… Bu tabii ki romanın doğasına uygun bir seçim…Hep mi öyle yoksa ironiye ve mizaha meyliniz var mı?
İroni, karşıtlıkların bir araya gelmesinin oluşturduğu bir gülme refleksiyse herkes kadar benim de meylim var. Sevgili Alef’te ironik bir dil kullanayım diye bir çaba içine girmedim. Hatta kimi zaman kendimi romantik yazmaya zorladım, olmadı, yazamadım. Metin direndi. Metinle kavga edersem yenileceğimi biliyordum, uslu bir kız olup metnin sözünden çıkmadım ben de.
Neler okursunuz? Romanı okuyanlar neleri okuduğunuzu ve hangi yazarları sevdiğinizi anlayacaktır ama ben yeni keşiflerinizi ve başucu yazarlarınızı sorsam. Sonuçta, iyi okur olmayan iyi yazar olamaz.
En çok roman okurum. Yeni çıkan romanları okumaya gayret gösteriyorum ama elbette gözden kaçanlar oluyordur. Son okuduklarımdan, Ayhan Geçgin’in Uzun Yürüyüş’ünü çok beğendim. Başucu yazarlarımsa, Oğuz Atay, Hasan Ali Toptaş, Edip Cansever ve Dostoyevski’dir. Bu çok zor bir soru aslında. Bir çırpıda bu dört ismi sayarım kuşkusuz da diğer sevdiğim yazarlara haksızlık etmekten çok korkarım. İyi okur olmak çok okumak anlamına gelmiyor elbette. Ben çok okurum ama umarım iyi bir okur da olurum günün birinde. Yükselmeyi çok istediğim mertebelerden biridir bu.
Yeni bir çalışma var mı? Yeni bir roman ya da öykü dosyası görünüyor mu ufukta?
Sevgili Alef’in bitmesine yakın, zihnimde beliren bir roman fikri var ama ufuk henüz görünmüyor. Alef’i yazarken kapıldığım heyecana kapılıp acele etmek istemiyorum. Daha, çok okumam, çok düşünmem, çok çalışmam gerekiyor.
Söyleşi: Bora Aldağı – edebiyathaber.net (12 Haziran 2015)